Kos: Bir tabakta barış, bir feribot uzağında huzur
Komşunun ışıkları, bazen huzursuzluk yaratır. Bazen özlem. Bazen de merak.
Kos Adası, Ege’nin tam karşı kıyısında, hem tanıdık hem başka bir yer.
Bir sabah Bodrum’dan yelkenle ayrıldım; bir saatlik bir geçişle, sınırlar değişti ama duygular değişmedi. Gittiğim yer, bir ada değil; bir hafıza, bir tat, bir duruştu.
Gastronomi diplomasisi: Bir tabakta yakınlaşmak
Kos mutfağıyla oturduğum ilk masada şunu düşündüm: “Aynı zeytinyağında kızartılmış patlıcanı, neden bu kadar farklı sunuyoruz?” Kalamar, favalı meze, zeytinyağlı enginar... İsimler değişse de tatlar tanıdık.
Barbouni’de gün batımı eşliğinde yediğim ahtapot carpaccio, bana sadece bir yemek değil, ortak belleğin suskun bir dili gibi geldi. Gastronomi bazen kültürel diplomasiye dönüşür. Siyasetin sertliği, mutfağın yumuşaklığıyla dengelenir.
Aynı denizden çıkan balığı, farklı tabaklarda , ama aynı sunum ve iştahla yiyebiliyorsak, bu zaten bir anlaşmadır.

Tarih: Aynı coğrafyada ayrı zamanlar
Kos’ta her taş, geçmişin fısıltısıdır.
Asklepion’un taş basamaklarında yürürken, Hipokrat’ın ruhu hâlâ dolaşır gibi.
Neratzia Kalesi, Osmanlı’nın gölgesini; Casa Romana ise Roma'nın kibirli estetiğini taşır.
Tarihimiz ortak ama yorumu ayrı.
Yine de inkâr edilemez bir bağ var bu adada: “Burası bizden de bir şey taşıyor,” dedirtiyor insana.Tarihle yüzleşmek zor ama sessizce kabul etmek bazen en medeni davranıştır.
Yelkenle gelip sessizliğe demir atmak
Tekneyle Kos’a yaklaşırken rüzgâr, sadece yön değil, duygu da getiriyor.
Yelkenliden inip limana adım atınca sessizlik çarpıyor önce.
Sonra lavanta kokusu, fırından çıkan bademli çörek, ardından karşı kıyıya doğru bakan yaşlı bir kadın.
Hiç konuşmadan "Hoş geldin" diyor bakışıyla. Yelken burada hız değil, durma iznidir. Deniz sadece geçiş değil, arınmadır.
Ortak kültür: Sınırları aşan gündeliklik
Kos’ta pazarda dolaşırken bir kadın bana zeytinyağı uzattı: “Bu bizim köyde yapılır. Belki sizinkine benzer.”
Gülümsedim. Çünkü gerçekten benzedi.
Bu basit, gündelik alışveriş bile ortak kültürün sessiz izdüşümü.
Zia’dan bakmak: Gökyüzünde ortak bir sessizlik
Zia Köyü’nde gün batımında, Oromedon’un taş terasında, Dostum şef Nikos’un elinden yediğim keçi eti ve yerel şarap eşliğinde gökyüzünü izlerken fark ettim:Burada sadece manzara değil, duruş da paylaşılıyor.Türk, Yunan ya da turist olmanız önemli değil. Renkler hepimizi aynı sessizliğe ve lezzete davet ediyor.
Sınırlar değil, sofralar yakınlaştırır
Kos, siyasi ya da coğrafi olarak “başka bir ülke” olabilir. Ama tarih, damak tadı, taşların sesi ve denizin kokusu aynı.
Bunu kabul etmek, güçlü olmanın başka bir biçimidir.
Eğer Ege’de bir yerde barış kurulacaksa, bu ilk olarak bir sofrada olur. Belki bir dilim köy ekmeği, belki bir zeytin tanesi, belki bir gün batımı eşliğinde paylaşılan bir suskunlukla…
Kos’a gittiğinizde bunu hissedersiniz:
Sınırlar değişir, ama insan kalır.
Kos’a gitmek için gerekenler: Bolca niyet
Pasaport, feribot bileti, otel rezervasyonu ve biraz da cesaret.
Çünkü bu seyahat, sadece başka bir ülkeye değil, başka bir haline gidiş. Her seyahatte olduğu gibi. Kapı vizesi kolay.
Ama esas geçmeniz gereken sınır:
Kendi yorgunluğunuz. Hayat telaşından bir kaç gününüzü ayırabilmek .
Kos’a gidin ama haritada değil, kalbinizde bir nokta olarak
Kos, bir adadan fazlası. Bir öğle uykusu, bir çay demliği, bir unutulmuş şiir gibi.
Bir mola yeri. Ama belki de en çok, kendinizi yeniden bulduğunuz o sessiz iç sesin yankılandığı yer.
Bir gün kendinize hediye vermek isterseniz, Feribota binin, telefonunuzu kapatın ve sadece durun.
Çünkü bazen Kos’a gitmek, hayata ara vermek değil, hayata dönmektir. Benden dostlara selam söylemeyi de unutmayın.