Üretken yapay zeka sanayide devrim yaratıyor: Türkiye nerede durmalı?
Üretken yapay zeka, sanayide verimliliği yüzde 50’ye kadar artırma potansiyeliyle üretimin doğasını kökten değiştiriyor; Türkiye’nin bu alanda stratejik adımlar atması kritik önem taşıyor.
14 Ağustos 2025, 13:39
Güncelleme: 14 Ağustos 2025, 13:39
Yapay zeka uzun süredir sanayi ve üretim dünyasında konuşulan bir konu. Ancak son iki yılda üretken yapay zeka ile oyunun kuralları değişti. Artık yalnızca veri analizi ya da tahmin yapmakla yetinmiyoruz; kendi başına düşünebilen, karar verebilen ve üretim süreçlerini baştan sona yöneten sistemlerden söz ediyoruz.
Siemens Digital Industries CEO’su Rainer Brehm bu dönüşümü, “Artık soru-cevap paradigmalarının ötesine geçiyoruz. Tüm endüstriyel iş akışlarını kendi başına yürütebilen sistemler yaratıyoruz. Otomasyonu otomatikleştirerek üretkenliği yüzde 50’ye kadar artırmayı hedefliyoruz” sözleriyle özetliyor.
Bu, yalnızca bir verimlilik artışı değil, üretimin doğasını kökten değiştirecek bir zihinsel devrim anlamına geliyor.
Üretken yapay zeka, sanayide dört ana dönüşüm alanında etkisini gösteriyor. Özerk sanayi sistemleri, insan niyetini anlayan, kendi kendine öğrenen ve gerektiğinde diğer sistemlerle iş birliği yapan çözümlerle, tedarikten kalite kontrolüne, bakım planlamasından üretim optimizasyonuna kadar süreci uçtan uca yönetebiliyor.
Üretken tasarım, prototip süresini aylar yerine günlere indirerek, milyonlarca tasarım seçeneğini test edip en uygun olanı seçebiliyor. Öngörülü bakım uygulamaları, arızaları oluşmadan günler önce tespit ederek plansız duruşları en aza indiriyor ve üretimin sürekliliğini sağlıyor.
Sanayiye özel çipler, sensörler ve robotik sistemler gibi donanımlar ise milisaniyeler içinde karar alınmasını sağlayarak bu sistemlerin sahada gerçek zamanlı çalışabilmesini mümkün kılıyor.
Dünyaya baktığımızda, ABD’nin OpenAI, Google, Anthropic ve Meta gibi devlerle liderlik pozisyonunu koruduğunu, savunma, finans ve lojistikte güçlü uygulamalar geliştirdiğini görüyoruz.
Çin, Alibaba, Baidu, Tencent ve Huawei gibi şirketlerle, devlet desteği sayesinde akıllı üretim ve şehir güvenliği gibi alanlarda hızlı adımlar atıyor. İsrail, nüfusa oranla en yoğun yapay zeka girişim ekosistemlerinden birine sahip ve hem savunmada hem de sağlık, finans, tarım gibi sivil alanlarda yenilikçi çözümler geliştiriyor.
İngiltere, güçlü araştırma ekosistemiyle yapay zeka güvenliği ve etik standartlar konusunda küresel ölçekte söz sahibi olmayı hedefliyor. Japonya ise Toyota, Sony, SoftBank ve NEC gibi devlerle yapay zekayı robotik sistemlere derinlemesine entegre ediyor ve yaşlanan nüfus sorununa teknolojiyle çözüm arıyor.
Türkiye, sanayide dijital dönüşüm sürecinde hâlâ erken çoğunluk aşamasında bulunuyor. Robotlaşma oranı gelişmiş ülkelerin gerisinde olsa da genç nüfus, stratejik coğrafi konum ve güçlü sektörleri sayesinde önemli avantajlara sahip. Savunma, otomotiv, beyaz eşya ve tekstil gibi alanlarda üretken yapay zeka çözümleriyle küresel rekabette öne çıkma potansiyeli yüksek. Tersine mühendislik yerine özgün yazılım geliştirebilecek bir girişim ekosistemi oluşturmak, sadece teknolojiyi ithal eden değil, ihraç eden bir ülke konumuna gelmemizi sağlayabilir.
Bu fırsatların yanında önemli riskler de var. Sanayi sırlarının ve üretim verilerinin korunması için veri güvenliği öncelikli bir konu haline gelmiş durumda. Mavi yakalıdan mühendise kadar tüm çalışanların yeni yetkinlikler kazanması gerekiyor, aksi halde dönüşüm süreci ciddi uyum sorunları yaratabilir.
Ayrıca kritik üretim süreçlerinin yabancı altyapılara tam bağımlı hale gelmesi, ekonomik ve stratejik açıdan tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Türkiye’nin bu alanda hızla ilerlemesi için net bir yol haritasına ihtiyacı var. Öncelikle, kamu, özel sektör ve üniversitelerin birlikte hazırlayacağı kapsamlı bir ulusal sanayi yapay zeka stratejisi oluşturulmalı. Yerli platformlar ve çözümler geliştirilerek dışa bağımlılık azaltılmalı. Sanayi ile girişimler arasındaki iş birliği artırılmalı ve eğitim sistemi yapay zeka odaklı yetkinliklerle güncellenmeli. Dünyanın önde gelen sanayi ve teknoloji şirketleriyle ortak araştırma ve geliştirme merkezleri kurularak teknoloji transferi hızlandırılmalı.
Tüm bunların yanında, öncelikli sektörlerde etkili pilot projeler başlatmak, yapay zeka girişimlerini destekleyecek yatırım fonları kurmak, verinin ülke içinde kalmasını sağlayacak bulut altyapısını oluşturmak ve iş gücünü yeniden eğitim programlarıyla dönüşüme hazırlamak gerekiyor. Uluslararası standartlarda kalite ve güvenlik sertifikaları geliştirerek küresel pazarda güvenilir bir oyuncu olmak da önemli.
Yapay zekada geri kalmak, hem ekonomik hem de stratejik açıdan ağır bir bedel anlamına gelir. Bu kez erken davranmak ve yarışı önde başlatmak elimizde.
Siemens Digital Industries CEO’su Rainer Brehm bu dönüşümü, “Artık soru-cevap paradigmalarının ötesine geçiyoruz. Tüm endüstriyel iş akışlarını kendi başına yürütebilen sistemler yaratıyoruz. Otomasyonu otomatikleştirerek üretkenliği yüzde 50’ye kadar artırmayı hedefliyoruz” sözleriyle özetliyor.
Bu, yalnızca bir verimlilik artışı değil, üretimin doğasını kökten değiştirecek bir zihinsel devrim anlamına geliyor.
Üretken yapay zeka, sanayide dört ana dönüşüm alanında etkisini gösteriyor. Özerk sanayi sistemleri, insan niyetini anlayan, kendi kendine öğrenen ve gerektiğinde diğer sistemlerle iş birliği yapan çözümlerle, tedarikten kalite kontrolüne, bakım planlamasından üretim optimizasyonuna kadar süreci uçtan uca yönetebiliyor.
Üretken tasarım, prototip süresini aylar yerine günlere indirerek, milyonlarca tasarım seçeneğini test edip en uygun olanı seçebiliyor. Öngörülü bakım uygulamaları, arızaları oluşmadan günler önce tespit ederek plansız duruşları en aza indiriyor ve üretimin sürekliliğini sağlıyor.
Sanayiye özel çipler, sensörler ve robotik sistemler gibi donanımlar ise milisaniyeler içinde karar alınmasını sağlayarak bu sistemlerin sahada gerçek zamanlı çalışabilmesini mümkün kılıyor.
Dünyaya baktığımızda, ABD’nin OpenAI, Google, Anthropic ve Meta gibi devlerle liderlik pozisyonunu koruduğunu, savunma, finans ve lojistikte güçlü uygulamalar geliştirdiğini görüyoruz.
Çin, Alibaba, Baidu, Tencent ve Huawei gibi şirketlerle, devlet desteği sayesinde akıllı üretim ve şehir güvenliği gibi alanlarda hızlı adımlar atıyor. İsrail, nüfusa oranla en yoğun yapay zeka girişim ekosistemlerinden birine sahip ve hem savunmada hem de sağlık, finans, tarım gibi sivil alanlarda yenilikçi çözümler geliştiriyor.
İngiltere, güçlü araştırma ekosistemiyle yapay zeka güvenliği ve etik standartlar konusunda küresel ölçekte söz sahibi olmayı hedefliyor. Japonya ise Toyota, Sony, SoftBank ve NEC gibi devlerle yapay zekayı robotik sistemlere derinlemesine entegre ediyor ve yaşlanan nüfus sorununa teknolojiyle çözüm arıyor.
Türkiye, sanayide dijital dönüşüm sürecinde hâlâ erken çoğunluk aşamasında bulunuyor. Robotlaşma oranı gelişmiş ülkelerin gerisinde olsa da genç nüfus, stratejik coğrafi konum ve güçlü sektörleri sayesinde önemli avantajlara sahip. Savunma, otomotiv, beyaz eşya ve tekstil gibi alanlarda üretken yapay zeka çözümleriyle küresel rekabette öne çıkma potansiyeli yüksek. Tersine mühendislik yerine özgün yazılım geliştirebilecek bir girişim ekosistemi oluşturmak, sadece teknolojiyi ithal eden değil, ihraç eden bir ülke konumuna gelmemizi sağlayabilir.
Bu fırsatların yanında önemli riskler de var. Sanayi sırlarının ve üretim verilerinin korunması için veri güvenliği öncelikli bir konu haline gelmiş durumda. Mavi yakalıdan mühendise kadar tüm çalışanların yeni yetkinlikler kazanması gerekiyor, aksi halde dönüşüm süreci ciddi uyum sorunları yaratabilir.
Ayrıca kritik üretim süreçlerinin yabancı altyapılara tam bağımlı hale gelmesi, ekonomik ve stratejik açıdan tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Türkiye’nin bu alanda hızla ilerlemesi için net bir yol haritasına ihtiyacı var. Öncelikle, kamu, özel sektör ve üniversitelerin birlikte hazırlayacağı kapsamlı bir ulusal sanayi yapay zeka stratejisi oluşturulmalı. Yerli platformlar ve çözümler geliştirilerek dışa bağımlılık azaltılmalı. Sanayi ile girişimler arasındaki iş birliği artırılmalı ve eğitim sistemi yapay zeka odaklı yetkinliklerle güncellenmeli. Dünyanın önde gelen sanayi ve teknoloji şirketleriyle ortak araştırma ve geliştirme merkezleri kurularak teknoloji transferi hızlandırılmalı.
Tüm bunların yanında, öncelikli sektörlerde etkili pilot projeler başlatmak, yapay zeka girişimlerini destekleyecek yatırım fonları kurmak, verinin ülke içinde kalmasını sağlayacak bulut altyapısını oluşturmak ve iş gücünü yeniden eğitim programlarıyla dönüşüme hazırlamak gerekiyor. Uluslararası standartlarda kalite ve güvenlik sertifikaları geliştirerek küresel pazarda güvenilir bir oyuncu olmak da önemli.
Yapay zekada geri kalmak, hem ekonomik hem de stratejik açıdan ağır bir bedel anlamına gelir. Bu kez erken davranmak ve yarışı önde başlatmak elimizde.