Geleceğin zenginleri ses versin
Beş yıllık bir aradan sonra yaz başı, Forbes 100 yani Türkiye’nin zenginler listesini yayınladık. Listemizin dolar milyarderleri zaten Forbes ABD’nin “Küresel Milyarderler” listesinin de doğal üyeleri. Hesabımızın mantığı kısaca şöyle: Listemizdeki isimlerin, sahip oldukları şirketlerin piyasa değeri hesaplanarak kişisel hisselerinin ederi bulunuyor; buna kendi mal varlıkları ekleniyor, borçları da düşülüyor! Böyle anlatınca basit gözükse de en az altı ay sürüyor ve sadece Türkiye’de üç editör çalışıyor (ABD’deki büyük liste ekibiyle iş birliği halinde).
Forbes Türkiye’nin listesine bu sene giren isimlere baktığımızda ise çarpıcı bir nokta görüyoruz: Listede 45 yaşı altı -yani ‘genç’ olarak tanımladığımız sadece yedi kişi var! Forbes 100 listesindeki 45 yaş altı gençlerin en zengini, 2,7 milyar dolarlık servetiyle İpek Kıraç. Serveti Koç Ailesi’ne mensup olmasından geliyor. Onu takiben 21’inci sırada Selçuk Bayraktar bulunuyor ve serveti, ülkemizin ilk S/İHA’larını geliştiren teknoloji - savunma sanayi şirketi Baykar Teknoloji’deki hisselerinden geliyor. Takiben Yıldız Holding’ten Ahmet Özokur, Koç Holding’ten de Aylin Elif Koç ve Asra Çiğdem Koç -yine aile şirketlerindeki hisseleri sayesinde listedeler. Altıncı 45 yaş altı isim Erden Timur. Onun da serveti kendi kurduğu ve son derece geleneksel olarak tanımlanabilecek gayrimenkul sektöründe yaptığı yenilikçi işlerle büyüttüğü NEF’ten geliyor. Son ‘genç’ iş insanımız da yine aile şirketi Esas Holding hissedarı Kazım Köseoğlu… Gördüğünüz üzere kendi işlerini kurmuş, büyütmüş, dünya ölçeğine taşıyarak markalaşmış ya da Forbes listelerine girecek büyüklüğe getirmiş sadece iki isim var: Selçuk Bayraktar ve Erden Timur.
Aile şirketlerinin yarattığı servetlere sahip isimler de elbet çok kıymetli zira onlar bu şirketleri daha da büyütmek, devraldıkları mirasın hakkını vermek ve markalarını ülkenin önemli değerleri arasında tutmak gibi zor ve önemli görevlere sahipler. Bu özellikleriyle daima takibimizde olacaklar. Ancak servetini kendi yaratan yani yepyeni işler kuran, yaratıcı fikirlerini gerçek markalara, başarılara dönüştürebilen, bugünün start-up’ları, bu ülkenin yarınlarının garantisi. Dolayısıyla çağrımız onlara!
Forbes 30 Altı 30 Listesi’ni oluşturmak için yola çıktığımızı duyurmuştuk. 2024 sonu olan başvuru kapanış tarihimizi de yoğun talep üzerine kaydırmıştık. Gerçekten oldukça göz kamaştırıcı bir aday havuzu oluştu. Seçmek, elemek epey zor olacak ama 30 Altı 30 listeleri daima böyledir. Örneğin bir adayın ABD listesine girebilme ihtimali, dünyanın en prestijli okullarından Harvard’a kabul edilme olasılığından daha düşük. Haliyle listeye giden yol çok meşakkatli, standartlarımız her zamanki gibi çok yüksek ama ipi göğüsleyenler de, Türkiye’nin geleceğinin yıldızları olacak.
O yüzden 30 Eylül 2025’te kapanacak aday olma/aday gösterme sürecimizi kaçırmamanız için bir çağrı bu. Aklı, dikkati, kalbi dünya ve memleket meselelerinde; yaratıcı, iddialı, öncü ruhlu, kalıpları yıkan, ezberleri bozan, dünyayı kendine dert edinen, yaratıcı ruhlu, mucit fikirli gençler… Hadi 30 Eylül’e kadar www.forbes.com.tr’ye girip formu doldurun. Tam 15 yıldır Forbes, dünyada bu gençleri bulup, listeleyip, bir araya getirerek dünyanın en büyük, prestijli, güçlü network’ünü oluşturmuş durumda. 2025 Kasım’ında açıklayacağımız Türkiye listesiyle de Türk gençliği bu muazzam elit ve üstün network’ün bir parçası olacak. Bize de sizin kariyer ve başarı yürüyüşünüze eşlik etmek düşecek ki biz bile çok heyecanlıyız…
Forbes 30 Altı 30 - Aday Ol, Aday Göster / Başvuru Detay - Tıkla Oku
Silivri’yi Tatil Köyüne Dönüştüren İrade!
Silivri’yi ziyaretinin ardından Fatih Altaylı’nın YouTube kanalında izlenimlerini aktaran Ümit Özdağ’ı izlerken sabah kahvem, ani bastıran kahkahamla burnumdan fışkırdı. Bir adam düşünün, infaz memurları eşliğinde getirildiği görüş odasına jilet gibi (döşek altına yerleştirdiği ıslak havlu ile ütü, yatakhane numarasıymış) bembeyaz pantolonu ve gömleğinin üzerine şıklıkla geçirdiği mavi ceketiyle giriyor. Teni, her yaz olduğu üzere Ege güneşince ‘öpülmüşcesine’ bronz; bedeni ise küçücük avlusunda giderek artan adım sayısı sayesinde daha ince ve kaslı… Kayısı suyuna kattığı kantin sodasıyla yaptığı ‘alkolsüz Silivri bellini’siyle de keyfi inadına gıcır! Bu manzarayı aktaran Özdağ’ın ifadesiyle “infaz kurumu değil, Silivri Tatil Köyü” sanki! Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Altaylı ‘içerden’ taş gibi gazetecilik yapmaya devam ediyor. Görevden alınan iletişim başkanıyla ilgili Ankara gündemlerinden, Ekrem Başkan’ın tutukluluğunun ardındaki Kanal İstanbul kokularına kadar pek çok kulis bilgisi Altaylı üzerinden yayılıyor kamuoyuna. Gündemi takiple kalmıyor, oluşturuyor da. Üstelik Silivri’nin şartlarını, oradaki yaşam alanlarını, günlük akışı, binanın tasarımını ve daha pek çok şeyi en ince detayına kadar ondan öğreniyoruz.
Yazarımız ve bağımsız gazeteci Fatih Altaylı haksız biçimde orada tutulduğu müddetçe biz de onu gündemde tutacağız. Fatih Ağabey’in sahip olduğu psikolojik dayanıklılık, gazetecilik disiplini, tükenmeyen enerjisi, mücadele gücü karşısında saygı ve sevgiyle eğiliyorum. Zira bu iş “Kızıl Şefin Fidyesi” adlı O’Henry hikayesine döndü bile. Okuyanlar hatırlayacaktır, fidye için zengin bir adamın oğlunu kaçıran iki kafadar, 10 yaşındaki Johnny Dorset’in rehineliği bir tür Kızılderili şefinin savaş oyununa çevirmesiyle duvara toslar. Savaşan bir yerlinin kurduğu tuzaklarla fidyeciler için giderek daha büyük bir işkence haline gelen kaçırma, zengin babaya oğlunu geri alması için fidye ödemeye kadar varır. Yani uzun lafın kısası, Fatih Ağabey’i Silivri’ye tıktıkları için sinsice (bazıları da utanmazca açıkça) sevinenlere de naçizane tavsiyem, bu zavallı hamlenizle öyle büyük bir başarı ve şöhret yaratıyorsunuz ki bence bir an evvel salıp, kurtulun!