Çin: Ben Tek, Siz Hepiniz
İki büyük blok ABD ve Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere, Türkiye dahil pek çok ekonominin, Çin’in yüksek üretim kapasitesinden şikayetçi olduğunu ve gümrük duvarlarını yükseltmek başta olmak üzere önlem almaya çalıştığını biliyoruz. Batı, Çin’in bir piyasa ekonomisi olmaması nedeni ile merkezi yönetimin politikaları sonucu aşırı üretimin söz konusu olduğunu düşünüyor. Tabloda Covid dönemine kadar olan endüstriyel üretim ve perakende satışların aynı trendde devam etmesi durumunda nasıl bir seyri olacağını pembe çizgi gösteriyor. Siyah çizgiler ise gerçekleşenleri. Covid sonrası endüstriyel üretimin daha yukarıda bir trende kavuştuğunu perakende satışların ise çok daha yatay bir trend içinde hareket ettiğini görüyoruz.
Temel olarak Çinli hane halkının daha az tükettiği bir dönemde fabrikalar daha fazla üretiyor. Bu durumda ne olacak? Bir kaç satır yukarıda paylaştığım üzere Batı bunu Çin ekonomik modeline has bir sorun olarak görüyor. Oysa aşırı kapasite, kapitalist sistemde de sık sık karşımıza çıkan bir durum. Bunu emlak sektöründen tutun da komik bir paralellik olarak bir kaç yıl öncesine kadar lokmacı dükkanlarına kadar görebiliyoruz. Çin açısından baktığımızda aşırı üretim yani fabrikaların yaygınlığı insanların göç etmeden “köylülükten çıkarak kalifiye işçi” haline gelmesini sağlıyor.
Dahası Çin büyük bir ekonomi olmasına rağmen hane halkı zengin değil. Bu nedenle rekabet halinde olan üreticilerin düşük fiyatlı üretimi hane halkı için önemli bir artı. Üstelik istihdam sağladığı için politik stabilite de sağlıyor. Çin’de eksik olan şey ise iflas mekanizmasının düzgün işletilmemesi. Hiç bir yerel yönetim kendi fabrikasının kapanmasını, kendi insanlarının işsiz kalmasını istemiyor. Bankalar batık kredi kelimelerinden ürküyor. Ne merkezi hükümet ne de eyaletler teşvikleri zamanında sonlandırmıyor. Üstelik ABD ile yeni teknolojilerde girişilen liderlik kavgası nedeniyle teşviklerin azalması değil artması bile söz konusu.
1850’ye kadar dünyanın en büyük ekonomisi olan Çin, uzun süre Batı’nın kontrolünde olan teknoloji ve kültürel hegemonyanın 300 yıl sonra el değiştirebileceğini düşünüyor. Teknoloji bazlı hızlı büyüme biriken sorunların üstesinden gelmek için en doğru yol gibi görünüyor. Ancak paylaştığım tabloda üzerinde düşünmemiz gereken önemli bir detay daha var. En üstte dört kadim medeniyet; Yunanistan, Mısır, Türkiye ve İran yer alıyor. İki bin yıllık tarih boyunca yatay bir seyir içindeler. Şimdi bir kez daha tarihte bir kırılma yaşanırken bizler olan biteni mi izleyeceğiz yoksa daha aktif bir rol oynayarak pastadan aldığımız payı büyütecek miyiz? Bu sorunun cevabını verebilmek çok kolay değil ve olan biteni sadece ekonomik değil tarihi, siyasi, sosyal yönleri ile de anlayabilecek bir ekibi gerektiriyor.
"Küresel Ekonomi" Kategorisinden Daha Fazla İçerik
-
-
-
-
İsrail hava saldırıları İran'ın enerji altyapısını etkisiz hale getirirken petrol yüzde 4'ün üzerinde düştü
Forbes.com.tr
-
-