Avrupa nasıl Çin’le ABD’nin arasında kaldı?
Bir zamanlar birçok kişiye göre ABD Başkanı Donald Trump, Avrupa ile Çin’in ekonomilerini birbirine yaklaştırmasının bir nedeni olabilirdi. Onun planladığı gümrük tarifeleri, uzun süredir ABD’nin müttefiki olan Avrupa Birliği ile, Amerikan üstünlüğüne meydan okuyan Çin’i pek ayırt etmiyordu. Ama işler öyle gelişmedi. Bunun yerine, Avrupa Birliği kendini dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında jeopolitik bir kıskacın içinde buldu.
Brüksel’de yetkililer, Trump’ın AB’ye uygulayabileceği ve blok ekonomisini sert şekilde sarsabilecek kapsamlı ve yüksek tarifelerden önce, Amerikalı mevkidaşlarıyla kaba hatlarıyla bir ticaret anlaşması yapmaya çalışıyor. Aynı zamanda, Avrupa Birliği yetkilileri, Pekin’deki muhataplarını Rusya’yı desteklemeyi bırakmaları, Çin sanayisine bu kadar çok devlet desteği verilmemesi ve Avrupa’ya ucuz mal akışını yavaşlatmaları için ikna etmeye çalışıyor. Ancak küresel ticaret sisteminin sarsıldığı bir dönemde, blokun dünyanın önde gelen üretim süper gücü olan Çin ile ilişkisini nispeten istikrarlı bir zeminde tutması da gerekiyor.
Beklentiler düşük
Avrupa Birliği liderlerinin temmuz ayı sonunda Pekin’de bir zirve için bulunması planlanıyor ancak bu planlar hala belirsizlik içinde. Zirveden beklentiler düşük. Çin, Trump’ın çok taraflı ticarete karşı düşmanlığının Avrupa’yı kendi kollarına ittiği fikrini ileri sürerken, Avrupa’nın Çin ile yaşadığı sorunlar sadece büyüyor. Dış İlişkiler Konseyi’nde Avrupa uzmanı olan Liana Fix, “Avrupa için bir Çin kartı yok" dedi.
Geçen hafta, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin zirve öncesi Brüksel’i ziyareti sırasında gerilimler tamamen gün yüzüne çıktı. Çin, görüşmelerin yapıcı geçtiğini iddia ederken iki taraf arasında çatışma olduğu fikrini reddetti. Avrupa Birliği yetkilileri ise ticaret dengesizlikleri dahil olmak üzere süregelen sorunların altını çizdi.
Bu uçurum hafta sonu daha da belirginleşti. Avrupa Birliği, Çin’den gelen tıbbi cihazlara yönelik kamu harcamalarını sınırlamaya karar verdi. AB, Çinli devlet kurumlarının Avrupalı şirketlere adil davranmadığını ve bu nedenle eşit rekabet koşullarının sağlanması gerektiğini savundu. Çin ise pazar günü misilleme yapacağını açıkladı.
Yine de Avrupa Birliği, Çin ile hassas bir denge içinde dans etmeye devam ediyor. İki ekonomi arasındaki ekonomik bağlar oldukça derin. Birçok Avrupa ülkesi sanayi hammaddeleri açısından Çin’e ciddi derecede bağımlı. Ayrıca Avrupa’nın Çin’e ihracatı hala önemli düzeyde; özellikle de uzun süredir Çin ile sıkı ticaret bağları olan Almanya’dan.
Pazarı dolduran ucuz ürünlerden şikayetçi
Ancak Avrupa’nın ihracatı azalırken, Çin’den gelen ithalat hızla artıyor. Shein ve Temu gibi hızlı moda perakendecilerinden gelen ucuz ürünler Avrupa pazarlarını doldururken, yetkililer bu tür ithalatlara yönelik kısıtlamaları sıkılaştırmaya çalışıyor. Avrupa liderleri, Çin’in devlet kontrolündeki bankalarının ülke içi üreticilere sağladığı yoğun sübvansiyonlar nedeniyle Avrupalı firmaların rekabet edemediğinden şikayetçi.
Avrupa’nın şikayetleri sadece ticaretle de sınırlı değil. Avrupa Birliği yetkilileri, Çin’in Ukrayna savaşı sırasında Rusya’ya verdiği destekten dolayı öfkeli. Çin, Avrupa’nın uyguladığı yaptırımların etkisini hafifleten bir pazar olarak Rus yakıtı ve diğer ürünleri almaya devam ediyor.
Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Løkke Rasmussen’e göre Avrupa Birliği’nin hedefi Çin ile bağları koparmak değil. Rasmussen cuma günü gazetecilere yaptığı açıklamada, “Amaç, daha eşit bir zemin üzerinde ilişki kurmak ve yaklaşımımızı daha işlem odaklı hale getirmek" dedi.
ABD, ticaret açığını azaltmak, gelir elde etmek ve üretimi ülkeye geri getirmek amacıyla küresel ticaret sistemini altüst ederken, Avrupa Birliği yalnız kalmış durumda. 27 ülkeden oluşan ve dünyanın üçüncü büyük ekonomisini temsil eden AB, sınır ötesi ticareti teşvik etmek için tasarlanmıştı ve hala serbest ticaretin güçlü bir savunucusu. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen geçen ay bir basın toplantısında, "Avrupa, “kurallara dayalı bir temelde çok sayıda ülke ile serbest ticaretin mümkün olduğunu dünyaya göstermek istiyor" dedi.
Avrupa Birliği, İsviçre ve Kanada gibi benzer düşünen ülkelerle olan ticaret ilişkilerini zaten derinleştirdi. Von der Leyen, daha da ileri gidilebileceğini belirtti. Japonya, Vietnam ve Avustralya gibi ülkeleri içeren ama dikkat çekici şekilde ABD ve Çin’i içermeyen 11 üyeli bir ticaret grubuyla yeni bir iş birliği başlatılabileceğini öne sürdü.
Ancak von der Leyen ilerlemeye çalışırken, AB yetkilileri aylarca çok daha savunmacı bir konumda kaldı. Çünkü Avrupa Birliği, hem ABD hem de Çin’den gelen politikalarla sorun yaşarken, bu iki güç tarafından hırpalanıyor ve arada parçalanıyor. Trump yönetimi ile yürütülen ticaret görüşmeleri ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, Avrupa Birliği’nin yıl başına kıyasla ABD’ye yaptığı ihracatta daha yüksek gümrük tarifeleriyle karşı karşıya kalması bekleniyor. Amerikan yetkililer, yüzde 10’luk kapsamlı vergi oranlarının pazarlık konusu olmadığını defalarca belirtti.
Çin'in element kısıtlamasından etkilendi
Yetkililerin ayrıca bir anlaşma sağlamak için bazı tavizler vermeleri gerekebilir. Bu tavizler arasında Çin’e karşı daha sert bir tutum takınma taahhüdü de olabilir. Avrupa Birliği, Çin’in adil olmayan ticaret uygulamaları izlediği konusunda Trump ile hemfikir. Ancak iki ekonomi bu kadar iç içe geçmişken, AB Çin’e fazla baskı uygulayamaz. Çin, Avrupa Birliği’ne bu gerçeği kısa süre önce oldukça zararlı bir şekilde hatırlattı. ABD tarifelerine yanıt olarak, Çin küresel nadir toprak elemetleri ihracatını sınırladı. Bu mıknatıslar, otomobillerden dronlara, fabrika robotlarından füzelere kadar birçok ürünün üretiminde kritik öneme sahip.
Çin, nadir toprak elementleri üretiminde baskın olduğu için, bu tür kısıtlamalarla ticaret ortaklarına ciddi zarar verebiliyor. Avrupalı yetkililer başlangıçta Çin’in kısıtlamalarının esas olarak Amerikan şirketlerini etkilemesini umuyordu. Ancak Avrupa firmaları da Çin’den nadir toprak alımlarının onaylanmasında uzun gecikmelerle karşılaştı. Bu yavaşlamalar sadece Çin’in başvuru kuyruğuyla ilgili lojistik sorunlardan kaynaklanmıyor. Görünüşe göre bu durum, Avrupa ile Çin arasında uzun süredir devam eden bir ticaret anlaşmazlığıyla bağlantılı.
Çin hükümeti yıllardır yabancı şirketlerin Çin pazarına girebilmesi için teknoloji paylaşımı veya transferi yapmasını şart koşuyor. Son dönemde Avrupalı otomobil üreticileri ve diğer şirketler, elektrikli araçlar, güneş panelleri ve diğer teknolojilerde öncülüğü Çinli rakiplerine kaptırmış durumda. Bu nedenle Avrupa Birliği yetkilileri, Çinli şirketlerin Avrupa pazarına giriş şartı olarak teknoloji transferi yapmalarını istiyor.
Avrupa Birliği, ayrıca ABD ile birlikte Çin’e, hem askeri hem de sivil amaçlarla kullanılabilen en hızlı çipleri üretmeye yarayan ekipmanların ihracatını da sınırladı. Bu durum Çinli yetkilileri kızdırdı. Çin Ticaret Bakanı Wang Wentao, nadir toprak elementlerinin yeniden başlamasıyla ilgili görüşmeler kapsamında, Avrupa’dan yüksek teknoloji ürünlerinin Çin’e ihracatına yönelik kontrollerin kaldırılmasını talep etti. Bu ay Pekin’de düzenlenecek zirvede Avrupa yetkililerinin, Çinli yetkililerden nadir topraklara daha tutarlı erişim talep etmeye devam etmesi bekleniyor.
Avrupa Birliği Çin Ticaret Odası Başkanı Jens Eskelund, toplantılarda ayrıca Çinli yetkililerin daha şeffaf ve öngörülebilir düzenlemeler getirmesi gerektiği konusunda ikna edilmeye çalışılması gerektiğini ve yabancı şirketler için Çin’de iş yapmanın ne kadar zorlaştığının ele alınmasını istediklerini belirtti. Von der Leyen, geçen ay Kanada’daki G7 zirvesinde yaptığı konuşmada, Çin’in bir “egemenlik, bağımlılık ve şantaj döngüsü” içinde olduğunu söyledi.