Afrika: Batı’yı besleyen açlığın kıtası ve Türkiye’nin yükselen yeni rolü
Afrika hala dışa bağımlı, parçalanmış, yoksulluk ve güvensizlik içinde kıvranıyor. Buradaki çelişki anlaşılmadan, Batı’nın kalkınma söylemleri de, Çin’in borçlandıran altyapı diplomasisi de, Türkiye’nin insani odaklı Afrika vizyonu da tam olarak değerlendirilemez.
03 Ağustos 2025, 11:21
Güncelleme: 03 Ağustos 2025, 11:40
Batı’nın zihin haritasında Afrika hala açlık çeken çocuklar, bitmeyen iç savaşlar, yolsuzlukla anılan rejimler ve yardım kampanyaları” ile özdeşleşiyor. Oysa dijitalleşme, elektrifikasyon ve yeşil dönüşüm gibi Batı’nın gelecek hayallerinin temelinde yatan kaynaklar tam da bu kıtanın bağrından çıkıyor: altın, uranyum, koltan, lityum, doğalgaz ve genç bir iş gücü.
Afrika, 21. yüzyılın en stratejik kıtası olarak sahneye çıkarken, hala dışa bağımlı, parçalanmış, yoksulluk ve güvensizlik içinde kıvranıyor. Bu derin çelişki anlaşılmadan, Batı’nın kalkınma söylemleri de, Çin’in borçlandıran altyapı diplomasisi de, Türkiye’nin insani odaklı Afrika vizyonu da tam olarak değerlendirilemez.
Ancak bu zenginlik halklara refah olarak yansımıyor:
Ancak öte yandan:
Sorun kaynak eksikliği değil. Asıl mesele kötü yönetişim, şeffaf olmayan anlaşmalar, borç sarmalı, yolsuzluk içindeki elitler ve dış müdahalelere açık bir yapı.
Türkiye’nin farkı burada ortaya çıkıyor: Askeri değil, insani; borçlandıran değil, ortaklık kuran; ithal iş gücü değil, yerel istihdam ve kapasite geliştirme odaklı.
Salonun çoğunda Rolex saatler, zırhlı SUV’lar, Brioni takım elbiseler vardı. Kalkınmayı tartışıyorduk ama gerçek halkla teması olan, yerel kalkınmayı dert eden lider neredeyse yoktu. O gün daha da iyi anladım: Afrika’nın en büyük ihtiyacı para ya da teknoloji değil; vizyoner, şeffaf ve halkıyla hesap verebilir liderliktir.
Afrika Birliği (AU), Pan-Afrika idealini taşısa da uygulamada zayıf:
Peki bu çizgi sürdürülebilir mi? Türkiye, yardım ederken kibirli bir aktöre, kazanç sağlarken halkı unutan bir modele dönüşmeden, Batı’dan farklı bir yol çizebilecek mi?
Cevap üç temel ilkeye bağlı:
Neyse ki Türkiye bu çizgide ilerliyor ve dünya dikkatle izliyor.
Bunun için üç ezberin bozulması gerekir:
Türkiye’nin önerdiği “insani ve stratejik ortaklık” modeli, doğru uygulanırsa, Afrika için gerçek bir umut; Türkiye içinse saygınlık, güvenlik ve ekonomik kazanç kapısı olur.
Türkiye eğer Afrika’da kalıcı olmak istiyorsa, sadece proje değil, ilişki inşa etmeye devam etmeli. Altyapıdan çok güven inşa edebildiği zaman hem Afrika yükselir, hem Türkiye doğru tarafta yerini sağlamlaştırır.
Afrika, 21. yüzyılın en stratejik kıtası olarak sahneye çıkarken, hala dışa bağımlı, parçalanmış, yoksulluk ve güvensizlik içinde kıvranıyor. Bu derin çelişki anlaşılmadan, Batı’nın kalkınma söylemleri de, Çin’in borçlandıran altyapı diplomasisi de, Türkiye’nin insani odaklı Afrika vizyonu da tam olarak değerlendirilemez.
Zengin topraklar, yoksul hayatlar: Afrika paradoksu
Afrika:- Küresel maden rezervlerinin yüzde 30’una,
- İşlenmemiş tarım arazilerinin yüzde 60’ına,
- Güneş enerjisi potansiyelinin yüzde 40’ına,
- Ve dünyanın en yüksek doğurganlık oranlarına sahip.
Ancak bu zenginlik halklara refah olarak yansımıyor:
- Koltanın yüzde 70’i sadece Kongo’da.
- Nijer, dünya uranyum ihracatının %15’ini tek başına karşılıyor.
- Güney Afrika, altın ve platin üretiminde ilk sıralarda.
- Mozambik ve Tanzanya, Çin için stratejik nadir toprak elementlerinin alternatif kaynakları.
Ancak öte yandan:
- Kıta nüfusunun yüzde 43’ü günde 2,15 doların altında yaşıyor.
- 400 milyondan fazla insan hâlâ temiz suya ulaşamıyor.
- Elektriğe erişimi olmayan kişi sayısı 600 milyonu geçiyor.
Sorun kaynak eksikliği değil. Asıl mesele kötü yönetişim, şeffaf olmayan anlaşmalar, borç sarmalı, yolsuzluk içindeki elitler ve dış müdahalelere açık bir yapı.
Çin, Rusya, Türkiye: Yeni aktörler, eski sorular
Artık Afrika’da sözü geçenler Fransız ya da İngiliz sömürgeciliğinin kalıntıları değil:- Çin, Afrika’nın en büyük borç veren ülkesi. Kenya’daki Mombasa-Nairobi demiryolu (4,5 milyar dolar), Angola’daki barajlar, Etiyopya’nın dış borcunun yüzde 52’si Çin’e. Model net: “borç ver, altyapı kur, nüfuz kazan.”
- Rusya, Wagner gibi paramiliter güçlerle Mali, Burkina Faso, Sudan ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde fiilen etkin. Güvenlik ve enerji üzerinden bir hinterland kuruyor.
- Türkiye, 44 büyükelçiliği, THY’nin 40’tan fazla Afrika destinasyonu, TİKA, Maarif Vakfı, güvenlik iş birlikleri ve insani kalkınma projeleriyle daha farklı bir model öneriyor.
Türkiye’nin farkı burada ortaya çıkıyor: Askeri değil, insani; borçlandıran değil, ortaklık kuran; ithal iş gücü değil, yerel istihdam ve kapasite geliştirme odaklı.
Rolexli elitler ve kalkınma illüzyonu
OECD’de görev yaptığım yıllarda başlattığımız Afrika Yatırım Programı’nın ilk toplantısında Johannesburg’da şunu gözlemlemiştim:Salonun çoğunda Rolex saatler, zırhlı SUV’lar, Brioni takım elbiseler vardı. Kalkınmayı tartışıyorduk ama gerçek halkla teması olan, yerel kalkınmayı dert eden lider neredeyse yoktu. O gün daha da iyi anladım: Afrika’nın en büyük ihtiyacı para ya da teknoloji değil; vizyoner, şeffaf ve halkıyla hesap verebilir liderliktir.
Afrika Birliği: İdeal mi, illüzyon mu?
Afrika Birliği (AU), Pan-Afrika idealini taşısa da uygulamada zayıf:
- ECOWAS, SADC, IGAD gibi bölgesel bloklar koordinasyondan uzak.
- Libya, Nijerya, Etiyopya gibi ülkelerde istikrarsızlık hala sürüyor.
- Afrika içi ticaret sadece yüzde 16 (Asya’da bu oran yüzde 60).
- Ortak para birimi ve güvenlik stratejileri sadece belgelerde kalıyor.
Türkiye’nin Sınavı: Kalıcı ortak mı, geçici oyuncu mu?
Türkiye, Afrika’da sadece ekonomik değil, insani ve kültürel bir aktör olarak da yükseliyor. Örneğin:- Somali’de askeri ve güvenlik desteği,
- Senegal’de modern hastaneler,
- Nijer’de baraj ve eğitim projeleri,
- Gana’da organize sanayi bölgeleri.
Peki bu çizgi sürdürülebilir mi? Türkiye, yardım ederken kibirli bir aktöre, kazanç sağlarken halkı unutan bir modele dönüşmeden, Batı’dan farklı bir yol çizebilecek mi?
Cevap üç temel ilkeye bağlı:
- Şeffaflık: Tüm ticari ve diplomatik ilişkiler açık olmalı.
- Katılımcılık: Yerel halk ve kurumlar karar süreçlerine dahil edilmeli.
- İnsan odaklılık: Altyapının yanı sıra istihdam ve eğitim öncelikli olmalı.
Neyse ki Türkiye bu çizgide ilerliyor ve dünya dikkatle izliyor.
Afrika’nın kurtarıcıya değil, ortağa ihtiyacı var
Afrika’yı hiçbir dış aktör kurtaramaz. Ama adil, eşit ve yapıcı ortaklıklar kıtanın potansiyelini ortaya çıkarabilir.Bunun için üç ezberin bozulması gerekir:
- Batı’nın post-sömürgeci kibri,
- Çin’in borç tuzağı modeli,
- Rusya’nın güvenlik karşılığı kaynak transferi yaklaşımı.
Türkiye’nin önerdiği “insani ve stratejik ortaklık” modeli, doğru uygulanırsa, Afrika için gerçek bir umut; Türkiye içinse saygınlık, güvenlik ve ekonomik kazanç kapısı olur.
Maden değil, onur ve özgüven kazandırmalı
Afrika’nın kaderini altın, doğalgaz ya da nadir elementler değil; onur, özgüven ve bilinç değiştirebilir. Bunlar yoksa her dış yardım, sadece yeni bir bağımlılık türüne dönüşür.Türkiye eğer Afrika’da kalıcı olmak istiyorsa, sadece proje değil, ilişki inşa etmeye devam etmeli. Altyapıdan çok güven inşa edebildiği zaman hem Afrika yükselir, hem Türkiye doğru tarafta yerini sağlamlaştırır.