;
Arama

Birleşik Krallık’tan Polonya’ya: Avrupa yönetilemeyen bir kıta haline geliyor

Avrupa liderleri, gergin bütçeler, yavaş işleyen idare ve siyasi olarak uç muhalefet nedeniyle yönetmekte zorlanıyor. Kıta, parlamento parçalanması, uyumsuzluk ve iktidardaki güçsüzlüğün birleşiminden muzdarip ve birçok ülke, yaşlanan nüfus ve zayıf ekonomik büyüme nedeniyle zor seçimlerle karşı karşıya.

18 Eylül 2025, 12:40

Avrupa’daki çok sayıda lider artık işlerini yürütemiyor. Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron en çok zorlananlar olabilir ancak Lahey’den Varşova’ya, Berlin’den Madrid’e kadar meslektaşları da aynı durumda: gittikçe daha zor yönetilen ülkeleri idare etmeye çalışıyorlar.

Kıtanın büyük kısmı şu anda kötüleşen bütçeler, ağır işleyen bürokrasi, parçalanmış parlamentolar, siyasi uçlardan gelen canlanmış muhalefet ve zaman zaman sokaklara taşan huzursuzluk gibi zararlı bir bileşimin pençesinde. Fransa’da sendikalar, kamu harcamalarını azaltma girişimlerine karşı ülkeyi fel edecek greve gidiyor. İktidarda etkisiz kalmak artık norm haline geliyor ve bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın Washington’daki çıkmazı çözmek için başvurduğu alışılmadık yöntemlerin (birbiri ardına çıkardığı başkanlık kararnameleriyle anayasal sınırları zorlaması) gölgesinde daha da endişe verici hale geliyor.

Merkezde kalmaya çalışan Avrupa hükümetleri için, 'her şey normal' iddiası yerini artık bazı felç ve kargaşaların kalıcı olabileceği yönündeki örtük bir kabule bırakıyor. Ancak bu durum çok geçmeden paniğe dönüşebilir; zira Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık’ta aşırı sağ partiler yaklaşan seçimler için güçlü destek alıyor.

Daha savunmasız hale geliyor

Tahvil piyasaları Fransa ve Birleşik Krallık’taki gerilimi fark etmiş durumda; uzun vadeli borçlanma faizlerinde artış görülüyor. Bu tür uyarı işaretleri, yatırımcı sabrının sınırsız olmadığını gösteriyor. Ancak finansal tehditlerin ötesinde, siyasi istikrarsızlık ve eylemsizlik kendi içinde ciddi tehlikeler taşıyor. İç siyasette, hem sol hem sağ uçların körüklediği çalkantının yarattığı paradoks şu: bu kargaşa, onların yüksek makamlara gelmeleri için kapıyı daha da fazla aralıyor. Bu sırada zayıflamış bir kıta, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den Trump’a, Çin’in lideri Şi Cinping’e kadar küresel aktörlerin ve otokratlara karşı daha savunmasız hale geliyor. Roma’daki Luiss Üniversitesi’nde siyaset bilimi bölüm başkanı Giovanni Orsina, "Pek iyimser değilim. Dünya değişti ve Avrupa artık bu yeni düzene uymayan kare bir çivi gibi" dedi. 

Avrupa’daki yönetim krizinin ortak temaları var. Çoğu zaman bu kriz, zayıf ekonomik büyümenin getirisinin nasıl paylaşılacağına dair fikir birliğinin bozulmasından kaynaklanıyor. Bu da sol ve sağ uçlardan gelen 'zenginler' veya 'göçmenler suçlu' argümanlarıyla körükleniyor. Yaşlanan nüfuslar bütçe baskılarını artırıyor ve anlaşmazlıklara kuşaklar arası bir boyut katıyor. Şu anda Fransa ve Birleşik Krallık öne çıkıyor olabilir ancak kamu tarafından finanse edilen emeklilik sistemine dayanan her ülke özellikle Almanya ve İspanya zor kararlarla karşı karşıya.

Elbette Avrupa tarihi, bu tür tehditlerin nereye varabileceği konusunda anlamlı bir rehber. İtalya ve Almanya’daki kaosun faşizmi doğurduğu iki savaş arası dönemin yankıları hâlâ hissediliyor, ardından Portekiz ve İspanya da benzer yollardan geçti. Öte yandan, çökmekte olan Fransız Üçüncü Cumhuriyeti ve ekonomik bunalım içindeki Britanya, Berlin’de gelişen Nazi rejiminin tehlikesini fark edemeyecek kadar içlerine kapanmışlardı.

En çarpıcı örnek Fransa

Günümüze dönersek, Fransa siyasi istikrarsızlık ve tıkanıklığın en çarpıcı örneği. Son iki yıldaki beşinci başbakanı Sebastien Lecornu’nun, bütçeyi geçirebilmek ve iktidarda kalabilmek için sol ile gerçek uzlaşılar yapması gerekecek. Macron’un artık yara almış liderliğinde sadece iki yıldan az süre kalmışken, aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi (RN), “zamanımız geldi” havasında kendine son derece güveniyor.

Birleşik Krallık’ta ise Starmer ciddi şekilde zorlanıyor. Geçen yılki büyük parlamento zaferinin ardından elde ettiği otorite, olumsuz karşılanan bütçe, piyasa dalgalanmaları ve yakın müttefiklerinin zoraki istifalarıyla hızla eridi. Enflasyon endişeleri yeniden baş gösterirken, iktidardaki İşçi Partisi açık bir iç isyan içinde. Bu ortamda, Londra merkezinde şimdiye kadarki en büyük aşırı sağ gösterisinin ardından Nigel Farage liderliğindeki popülist Reform Partisi anketlerde önde gidiyor ve siyasi rüzgarı arkasına almış durumda.

Birleşik Krallık ve Fransa ile kıyaslandığında, Almanya’nın borç yükü çok daha düşük. Ancak Şansölye Friedrich Merz’in, şubat ayında kazanılan zayıf bir seçim zaferi sonrası Sosyal Demokratlarla yeniden kurduğu koalisyon şimdiden çatlamaya başladı. Bundestag’daki kırılgan yapı nedeniyle Merz, savunma harcamalarını artırmayı ancak ülkenin borç frenini gevşeterek, eski parlamentonun üyeleri görevdeyken geçirebildi. Aşırı sağcı AfD artık Almanya’nın ana muhalefet partisi ve şu anda Merz’in CDU’su ile başa baş bir şekilde bir sonraki seçimi kazanmaya hazırlanıyor. İspanya’da Başbakan Pedro Sanchez’in Sosyalist önderliğindeki koalisyonu, sadece Katalan ayrılıkçılarla yapılan tartışmalı bir ittifak sayesinde ayakta kalabildi. Komşu Portekiz ise üç yıl içinde üç seçim atlattı.

Tek istisna İtalya

Avrupa’nın büyük ülkeleri arasında, görünüşte istisna olan tek yer İtalya. Giorgia Meloni, kısa süre önce 2011’de Silvio Berlusconi’nin görevden ayrılmasından bu yana en uzun süre görevde kalan başbakan oldu. Yine de Meloni’nin eli kolu bağlı: koalisyon ortaklarının çelişkili talepleri, devasa kamu borcu ve iki eşit güçlü parlamentonun sınırlayıcı etkisi ile karşı karşıya. Belki de tam bu siyasi istikrarsızlık tehdidi, kendi ittifakı içinde disiplin yaratıyor.

Avrupa genelinde ise tıkanıklık devam ediyor. Hollanda Başbakanı Dick Schoof, ağustos sonunda güven oylamasını atlattı ama gelecek ay erken seçimle karşı karşıya. Belçika ise ocak ayında yeni koalisyonunu kurmadan önce ulusal seçimden sonra altı aydan fazla bekledi. Bu bir önceki 500 günlük sürenin “iyileştirilmiş” haliydi.

Doğu Avrupa’ya baktığımızda, Polonya Başbakanı Donald Tusk’un ikinci dönemi, bir milliyetçi aşırılık yanlısının sürpriz bir şekilde cumhurbaşkanı seçilmesiyle sekteye uğradı. Bu yeni cumhurbaşkanı, hükümetin büyük bütçe açığını azaltmaya yönelik çabalarını veto edebiliyor çünkü iktidar yeterli çoğunluğa sahip değil. Romanya ise geçen yıl marjinal bir adayın beklenmedik bir şekilde cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turu kazanmasıyla (ve Rusya destekli olduğuna dair şüphelerle) komünizmin çöküşünden bu yana en büyük siyasi krizinden yeni çıkıyor.

Liderler sembol haline geliyor

Bölgesel kurumlar, genellikle seçmene doğrudan hesap vermedikleri için iç siyasi karmaşayı dengeleyebiliyor. Örneğin Avrupa Merkez Bankası, son derece dalgalı bir ortamda fiyat istikrarını sağlama konusunda belli bir başarı elde ettiğini iddia edebilir. Ancak bu bankanın da parçası olduğu AB, doğası gereği bir ulus kulübü olduğu için kendi sorunlarına sahip. AB yasaları ve kuralları geçmişte kıta genelinde büyümeyi kolaylaştırmıştı ama şimdi karar alma süreçleri yavaş ve genellikle fikir birliğine bağlı. Aynı zamanda AB, milliyetçi hareketlerin eleştirilerinin hedefi haline gelmiş durumda ki bu Birleşik Krallık’ın ayrılmasıyla (Brexit) açıkça görüldü.

Parçalanmış demokrasilerin doğurduğu bu kolektif güçsüzlük, Putin için hayatının fırsatını sunuyor. Yakın zamanda Polonya ve Romanya’ya yönelik drone saldırıları, komşularının zayıflığını test etme arzusunu ortaya koyuyor. Bu sırada Çin, İspanya gibi ülkelerle ittifaklar kurarak birlik içindeki uyumu zayıflatmaya çalışıyor. Avrupa Siyasi Topluluğu’nun ekim başındaki toplantısına hazırlanan liderler, en azından biraz zaman kazanmış durumda. Büyük ülkelerin genel seçimlerine bir yıldan fazla süre var; Birleşik Krallık ve Almanya, eğer hükümetleri ayakta kalabilirse, 2029’a kadar seçim yapmayabilir. Ancak bu liderler giderek, törenlere başkanlık eden ama hükmetme yetisinden mahrum bırakılmış anayasal semboller gibi görünüyor.

Gündemi, Forbes Türkiye WhatsApp kanalından takip etmek için tıklayın.


"Dünya" Kategorisinden Daha Fazla İçerik

  • Huang, Çin’in çip alımını durdurmasına tepkili

    Huang, Çin’in çip alımını durdurmasına tepkili

  • Ağır borç yükü altındaki Fransa’da sosyal huzursuzluk artıyor

    Ağır borç yükü altındaki Fransa’da sosyal huzursuzluk artıyor

  • Beyaz Saray’ın karşısına Trump’ın Bitcoin tuttuğu heykeli dikildi

    DHA
    Beyaz Saray’ın karşısına Trump’ın Bitcoin tuttuğu heykeli dikildi

  • Çin, Google antitröst soruşturmasını sonlandırdı

    Çin, Google antitröst soruşturmasını sonlandırdı

  • Yılın en çok izlenen siyasi içerikleri: Yapay zeka üretimi videolar

    Yılın en çok izlenen siyasi içerikleri: Yapay zeka üretimi videolar

  • Windsor Şatosu'nda güç gösterisi: CEO'lar, milyarderler, medya patronları Trump için masada

    Windsor Şatosu'nda güç gösterisi: CEO'lar, milyarderler, medya patronları Trump için masada

Yazarlar

Çok Okunanlar

  • Vantilatörle uyumanın etkileri: Bilim ne diyor?


  • En zengin 100 Türk


  • 2025 Forbes 39. Dünya Milyarderler Listesi


  • forbes.com.tr

    Dünyanın en zengin 10 insanı (Ocak 2025)


  • Dolar milyarderi Türkler