Yaşlanan Türkiye’nin orta yaş üstüne zulmü
“ChatGPT, oğlumla birkaç ay süren sohbetlerinde tam bin 275 kez ‘intihar’ kelimesi kullanmış” dedi geçen ay Amerikan Kongresi’nde teknolojinin zararları üzerine yaptığı konuşmasında Matthew Raine, Nisan 2025’te intihar eden oğlunun nasıl adım adım ölüme sürüklendiğini anlatırken. Acılı baba, ChatGPT’nin nasıl titiz bir ’intihar koçu’na dönüştüğünden bahsetti. “Oğluma kendisini öldürebilmesi için çalması gereken alkol miktarını da ‘hassasiyetle’ tarif etmiş: Hayatta kalma dürtüsünü bastıracak kadar çok, kendini öldürmekten vazgeçemeyeceği kadar az!”
Yapay zeka kullananlarınız fark etmiştir, bu yazılımlar hızla isteklerimize adapte olarak objektif birer asistan olmaktan uzaklaşıyor. Büyük bir beceri ve sevimlilikle bizi koşulsuzca onaylayan, neyi nasıl arzuladığımızı derhal keşfederek birer pohpohlama aracına dönüşüveriyorlar. Durumu fark edip “Bu cevabı tercih ettiğimi bildiğin için verdin” türü homurdanmalarımızı da mantıkla süslenmiş cümleler kurarak manipüle ediyorlar.
Bu madalyonun öteki yüzünde elbette kafelerde kahvelerini yudumlarken yapay zekayla sohbet eden gençler, plazalarda yirmili yaşlarının başındaki analistlerin hızla hazırladıkları raporlar; moda, müzik, sanat sosyal medya gibi alanlarda hızla üreyen yaratıcı içeriklerle ve videolarla ortaya çıkan muazzam bir iletişim döngüsü, gençlik enerjisi var. Bir yandan YZ desteğiyle renklenen bir yaşam döngüsü, diğer yandan yazılımların yok eden, zarar veren, cinayete sürükleyen tarafıyla karşı karşıyayız.
Geçen ay Forbes Türkiye – WSI iş birliğiyle yürütmekte olduğumuz “Türkiye Yapay Zeka Liderlik Endeksi” kapsamındaki dördüncü toplantımızı pazarlama liderleriyle gerçekleştirdik. Dünyanın önde gelen dijital danışmanlık şirketi WSI’ın Türkiye ve İngiltere yönetici ortağı, Forbes yazarı Hande Ocak Başev’in, “şirketlerin 50 yaş üzeri eski çalışanlarını geri çağırma” trendine başladığına dair sözleri kafamda büyük yankı buldu. Başev’e göre bunun ana nedeni, “YZ gibi teknolojilere doğan gençlerin bu araçları kullanırken yoksun kaldıkları tecrübe, sağduyu, etik zemin ve en önemlisi bağlam kurabilme gibi eksikliklerini gidermede bu kuşağın dengeleyici tarafına duyulan ihtiyaç…”
40 yaş ve üzerine uygulanan bir tür gizli, masa altı ‘şiddet’ bir süredir algıma çarpıyor zaten. Geçenlerde ziyaretime gelen 50’li yaşlardaki bir karı kocadan da dinledim benzer yakınmaları. Kaliforniya’da kurdukları iki şirket için sıklıkla Türk arkadaşlarından “bu yaştan sonra büyük cesaret” nidalarından sonra yarı zamanlı yaşadıkları Amerikan kültürünün, tecrübeye ve orta yaşa yargısız – hatta hayranlıkla kucak açışının ne kadar ‘iyileştirici geldiğini’ anlattılar heyecanla.
Bizde son yıllarda bir tür toplumsal gerilim gözlemliyorum: Gençlik enerjisi ve dinamizmi görünürlük kazanırken (ki bu iyi bir şey) orta yaş ve üstü kuşaklar ‘sahne gerisi’ne çekilmesi gereken ve çekilmezse ayıplanan, göz devrilen bir konuma geldi adeta. Sosyal medya başta olmak üzere kamusal platformlar, genç görünmeyi birincil değer haline getiriyor. Kafe, konser, bar, sokak, plaza, lokanta gibi kamusal alanlar yalnız ’gençlere ait’ olarak kodlanıyor ve buralarda var olmaya devam eden orta yaş ve üstü, ‘uygunsuz bir yerde bulunan’ ya da varlığı ‘tolere’ edilen konumunda kalıyor.
Geçenlerde bir dostum Almanya’da yürüteciyle bara gelip iki birasını içen yalnız kadınları, işinden eve dönmeden mahalle pub’ına uğrayan 80’lik erkekleri görmenin içini açtığını anlattı heyecanla. Bizde orta yaş işten, ortak mekanlardan çekilip yerlerini gençliğe bırakmalı, eve dönmeli, torun bakmalı, rutin bir ev döngüsünde göze gözükmemeli bu kafaya göre. Dikkat edin 40 yaş civarında birine hakaret edilecekse, torbadan ilk çekilen hep yaşla ilgili cümleler oluyor –hedef kişi kadınsa mutlaka menapoz vurgusu içeriyor saldırılar.
Teknolojik gelişmelerin de hedefi, sahibi, kullanıcısı, üreticisi gençler olarak algılanıyor doğallıkla ama en büyük zararı da yine gençler görüyor. Kandırılıyor, hedef oluyor, manipüle ediliyor, para, itibar, zaman, hayat kaybediyorlar zaman zaman maalesef. Gri saçla gençlik enerjisinin bir dengesine ihtiyacımız olduğu çok açık. Yalnız deneyim değil, bütünsel bakış, insani farkındalık, kriz yönetimi becerisi, duygu regülasyonu gibi yetkinliklerle teknolojiyle insani sezgi köprüsünün kurulmadığı örneklerde geri dönülmez facialara sürüklenebiliyoruz.
Ne yaman bir çelişkidir ki ben ve yakımındaki kuşaklar, Avrupa kıtasının nasıl da yaşlandığını, bizimse “genç ve dinamik bir ülke olarak ne de güzel günlere” gebe olduğumuz söylemleriyle büyüdük. Oysa ki Forbes Türkiye’nin bir diğer yazarı, Konda Genel Müdürü Aydın Erdem defalarca “Türkiye artık genç nüfuslu bir ülke değil, tersine hızla yaşlanıyor!” diye yazdı. Rakamlar da onu doğruluyor, TÜİK verilerine göre 2023 yılında ortanca yaş 34,1 (2008’de 28,5 idi). 2060’ta her dört kişiden biri yaşlı olacak (22 milyon kişi).
Erdem de ısrarla yazıyor, “Yaşlanmayı konuşmaya başlamalıyız” diye. Erdem’in çağrısını kabul ediyor hatta el arttırıyorum: Yaşlanan Türkiye’yi konuşalım ama önce yaş faşizmini masaya yatırarak ve önce kendi hallerimizle yüzleşerek başlayalım…