Dünya Bankası: Her yıl kaybolan tatlı su 280 milyon insanın ihtiyacını karşılayabilir
Dünyanın su döngüsü bozuldu. Uydu verileriyle hazırlanan Dünya Bankası raporu, kurak bölgelerin daha kurak, nemli bölgelerin daha nemli hale geldiğini; küresel tatlı su stokunun her yıl yüzde 3 küçüldüğünü ortaya koyuyor.
Dünya Bankası, küresel su kaynaklarının alarm veren hızda azaldığını ortaya koyan “Küresel Su İzleme Raporu”nun (Global Water Monitoring Report) ilk sayısını yayımladı.
“Kıtalar Kuruyor: Ortak Geleceğimiz İçin Bir Tehdit (Continental Drying: A Threat to Our Common Future)” başlıklı rapor, son yirmi yılda tatlı su rezervlerinin sistematik biçimde azaldığını ve dünyanın giderek “kuruyan kıtalar çağına” girdiğini ortaya koyuyor.
Rapora göre, her yıl 324 milyar metreküp tatlı su kaybı yaşanıyor. Bu miktar, 280 milyon insanın yıllık su ihtiyacını karşılamaya yetiyor ve Batı Avrupa’nın en büyük dört nehri olan Tuna, Ren, Elbe ve Meuse’ün yıllık toplam akışına eşdeğer.
“Bu artık geleceğin değil, bugünün krizi”
Dünya Bankası raporunun önsözünde, “Su hayattır. Ancak bu hayati kaynak kıtalar boyunca alarm verici bir hızla yok oluyor” ifadesi yer aldı. Raporda, yaşanan sürecin artık geleceğe dair bir risk değil, “ekonomileri, ekosistemleri ve yaşam biçimlerini sessizce dönüştüren mevcut bir kriz” olduğu vurgulandı.
Rapor, iki on yılı aşkın uydu verisi ve ileri modelleme tekniklerinden yararlanarak hazırlanan en kapsamlı su analizi olma özelliğini taşıyor. Bulgulara göre, küresel tatlı su rezervi her yıl ortalama yüzde 3 azalıyor, kurak bölgelerde bu oran yüzde 10’a kadar yükseliyor.
Bu eğilim, “kuru bölgelerin daha da kuruduğu, nemli bölgelerin ise daha nemli hale geldiği” bir su döngüsüne işaret ediyor. Ancak Dünya Bankası, “kuruma hızının ve kapsamının tarihsel olarak görülmemiş düzeyde genişlediği” uyarısında bulundu.
İşsizlik, gelir kaybı, ekolojik yıkım
Raporun ana mesajlarında, su kayıplarının istihdam, ekonomi ve ekosistemler üzerindeki zincirleme etkilerine dikkat çekiliyor.
İstihdam: Sahra Altı Afrika’da kuraklıklar her yıl 600 ila 900 bin kişiyi işsiz bırakıyor. Bu etkiler özellikle kadınları, yaşlıları, topraksız çiftçileri ve düşük vasıflı çalışanları orantısız biçimde etkiliyor.
Gelir: Küresel ticaret ağlarının birbirine bağlı yapısı nedeniyle, yerel su kıtlıkları küresel gelirleri de düşürüyor. Örneğin Hindistan’da yıllık yağışın 100 milimetre azalması, küresel reel geliri 68 milyar dolar azaltabiliyor.
Yangınlar ve biyoçeşitlilik: Tatlı su rezervlerindeki azalma, orman yangınlarının sıklığını ve şiddetini artırıyor. Tatlı su kaybındaki her bir standart sapma artışının, yangın olasılığını yüzde 27, biyoçeşitlilik açısından kritik bölgelerde ise yüzde 50 oranında artırdığı belirtildi.
Tarım su tüketiminin odağında
Küresel su kullanımı 2000-2019 yılları arasında yüzde 25 arttı, bu artışın üçte biri halihazırda su kıtlığı yaşayan bölgelerde gerçekleşti.
Rapor, özellikle su verimliliği düşük tarım uygulamaları ve su yoğun ürünlerin yaygınlaşmasının krizi derinleştirdiğini vurguluyor.
Eğer tarımda küresel ortalama su verimliliğine ulaşılabilirse, yıllık 137 milyar metreküp tatlı su tasarrufu sağlanabileceği hesaplanıyor. Bu miktar, 118 milyon insanın yıllık su ihtiyacına denk geliyor.
Dünya Bankası’ndan üç ayaklı çözüm önerisi
Rapor, “kıtaların kuruması” krizine karşı üç ayaklı bir strateji öneriyor:
- Talep yönetimi: Tarımsal, endüstriyel ve kentsel su kullanımının daha verimli hale getirilmesi, fiyatlandırma ve sübvansiyon reformları.
- Arzın artırılması: Geri dönüşüm, deniz suyu arıtımı, yeraltı depolama sistemleri ve alternatif kaynakların geliştirilmesi.
- Tahsis sistemlerinin iyileştirilmesi: Su kaynaklarının sektörler ve bölgeler arasında adil ve etkili biçimde dağıtılması.
Bu yaklaşımın uygulanmasında beş temel kaldıraç belirleniyor:
- Kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi,
- Su fiyatlandırmasının ve sübvansiyonların yeniden düzenlenmesi,
- Su muhasebesi sistemlerinin benimsenmesi,
- Veri ve teknoloji temelli yeniliklerin kullanılması,
- Su kaynaklarının ticarette gerçek değeriyle ele alınması.
Dünya Bankası, bu politika adımlarının yalnızca kamu yatırımlarıyla değil, özel sektörün finansal katılımıyla da desteklenmesi gerektiğini vurguladı. Banka, “doğru bilgi, güçlü ortaklıklar ve siyasi irade ile bu eğilimin tersine çevrilebileceğini” belirtti.