Yeşil enerji devrimi: Mehter marşı eşliğinde bir yürüyüş
Enerji, çağlar boyu yalnızca bir kaynak değil; güç, etki ve medeniyetin ta kendisiydi. Şimdi yine bir eşikteyiz. Yeşil enerji devrimi, yavaş ama kararlı adımlarla ilerliyor. Ancak bu yürüyüş ne bir sprint ne de dümdüz bir otoban... Aksine, mehter marşı ritminde: iki adım ileri, bir adım geri.
Donald Trump’ın yeniden ABD başkanı seçilmesiyle bu ritim daha da belirginleşti. İlk döneminde Paris İklim Anlaşması’ndan çekilen, çevre regülasyonlarını rafa kaldıran Trump, bu kez daha hazırlıklı ve kararlı. “Drill, baby, drill” sloganı yeniden siyaset sahnesinin merkezine oturdu. ABD kaya petrolü ve doğalgazı yeniden sahneye çıkarılıyor; Alaska’dan Texas’a kadar yeni sondaj izinleri açılıyor. Wall Street, fosil yatırımlara bir kez daha kulak kesilmiş durumda. Yeşil enerji, Trump’ın dünyasında bir ideal değil, bir “lüks” olarak kenara itilmiş görünüyor.
Yine de, küresel yatırım eğilimleri yeşilin cazibesine hâlâ karşı koyamıyor. 2024 itibarıyla dünya enerji yatırımları 3 trilyon doları aştı ve bunun üçte ikisi yenilenebilir kaynaklara yöneldi. Güneş panelleri, rüzgâr türbinleri ve enerji depolama sistemleri, dünyanın dört bir yanında yükselmeye devam ediyor. Çin, ABD ve Avrupa’dan sonra Hindistan da bu yarışta vites büyütüyor. Temiz enerji yatırımları, fosil yakıtların neredeyse iki katına ulaştı.
Ancak rüzgâr her zaman arkadan esmiyor. Ukrayna savaşı sonrası Avrupa, enerji arz güvenliğini önceliğe aldı. Bazı yeşil hedefler geçici de olsa geri plana itildi. Almanya, bir zamanlar kapattığı kömür santrallerini yeniden devreye sokmak zorunda kaldı; nükleerden çıktığına pişman olduğunu artık yüksek sesle dile getiriyor. Fransa, sanayi lobilerinin baskısıyla karbon vergisi uygulamalarını askıya aldı. Yeşil Mutabakat hâlâ Avrupa’nın en iddialı stratejik vizyonu; fakat temposu düştü, hedefler tutturulamıyor.
Bu tablo bize önemli bir gerçeği hatırlatıyor: Enerji dönüşümü yalnızca bir çevre meselesi değil. Aynı zamanda güvenlik, ekonomi ve strateji meselesidir. Güneşin ve rüzgârın romantizmi elbette etkileyici; ama gerçek dünyada, kışın kombisi çalışmayan bir ev ya da üretimini sürdüremeyen bir fabrika, karbon hedeflerinden çok daha gerçek ve yakıcıdır.
Enerji sistemlerinin dayanıklılığı artık her zamankinden daha kritik. Son iki yılda yaşanan gaz krizleri ve fiyat şokları, Avrupa'da elektrik fiyatlarını zaman zaman üç katına çıkardı. Sanayi üretimi sekteye uğradı. Bazı üreticiler, daha ucuz enerjiye erişim için faaliyetlerini Türkiye gibi ülkelere kaydırdı. Enerji maliyetleri, artık yalnızca bir işletme girdisi değil; ülkelerin küresel rekabet gücünü belirleyen bir unsur.
Türkiye için bu manzara hem ciddi bir uyarı hem de eşsiz bir fırsat. Yıllık enerji ithalatı hâlâ 90 milyar dolara yakın. Cari açık, kur baskısı ve sanayinin girdi maliyetleri doğrudan bu tabloya bağlı. Oysa Türkiye, güneşiyle, rüzgârıyla, jeotermaliyle bölgesel bir yeşil enerji üssü olabilecek kapasiteye sahip. Ne var ki bu potansiyel hâlâ gerektiği ölçüde değerlendirilemiyor. Yatırımcı belirsizlikten ürküyor, regülasyonlar tutarsız, iletim altyapısı yetersiz. Karbonsuz sanayiye geçişte hâlâ emekleme aşamasındayız.
Trump sonrası dünyada yeşil enerji ideali ortadan kalkmış değil, ama yönünü yeniden çiziyor. Rasyonellik, güvenlik, dayanıklılık gibi kavramlar yeniden ön planda. Artık mesele yalnızca ne kadar “yeşil” olabildiğimiz değil, aynı zamanda ne kadar hazır, ne kadar dirençli ve ne kadar stratejik olduğumuz. Bu dönüşüm, romantik bir hayal değil; soğukkanlı, uzun soluklu ve çok katmanlı bir strateji gerektiriyor.
Türkiye’nin bu tabloda güçlü bir yer edinmesi, yalnızca daha fazla rüzgâr türbini ve güneş paneli kurmasıyla değil; aynı zamanda bu dönüşümü destekleyecek vizyoner politikalar, kurumsal kapasite ve sürdürülebilir finansman modelleri geliştirmesiyle mümkün. Karbonsuz bir sanayi, yeşil teknoloji ihracatı, akıllı tarım, döngüsel ekonomi… Tüm bunlar artık birer gelecek senaryosu değil, yaşadığımız çağa ait zorunluluklardır.
Sonuçta, her türlü engellemeye, yavaşlamaya ve siyasi dalgalanmaya rağmen, dünya yeşil bir yola girmiş durumda. Ama bu yol rüzgârlı, virajlı ve zaman zaman inişli çıkışlı. Kimi zaman duraksayacağız, kimi zaman geri adımlar atacağız. Fakat yön belli. Bu yüzyılın enerji haritası yeşille çizilecek. Mesele, bu haritada nerede duracağımız. Geriye değil, ileriye bakanların kazanacağı bir yolculuk bu. Mehter usulü bile olsa.
"Forbes Life" Kategorisinden Daha Fazla İçerik
Yazarlar
Çok Okunanlar
-
forbes.com.tr
Dünyanın en zengin 10 insanı (Ocak 2025)
-
-
-
-
forbes.com.tr
En zengin Türklerin sıralaması nasıl değişti?