Wimbledon: Raketin ucundaki servet
Londra’nın batısında çimler yeniden yeşilin en zarif tonuna bürünüyor. Beyazlar ütüleniyor, şapkalar takılıyor, Pimm’s bardaklarda dans ediyor. Temmuz geldiyse Wimbledon zamanı da gelmiştir. Bu yalnızca bir tenis turnuvası değil; bir ritüel, bir İngiliz yazı klasiği. Her yıl 30 Haziran - 13 Temmuz arasında kortlarda oynanacak her set, sadece spor değil; tarih, zarafet ve disiplinden oluşan bir anlatının devamı.
Benim içinse çok daha fazlası. 15 yıldır her yaz adım attığım, oyuncularla birebir röportajlar yaptığım, kort kenarında ilham verici anlara tanıklık ettiğim, seyircinin nefesini tuttuğu, Kate Middleton’ın ödül takdim ettiği bu yer, “Hayattan Daha Fazlasını İste” kitabıma bile sızdı –“Tenis Maçlarından Hayat Dersleri”ne ilham veren hikayelerin doğduğu bir mekan.

Wimbledon bir turnuvadan fazlası
İngiltere’nin çayı, kraliçesi ya da yağmuru kadar simgeleşmiş bir değerden söz ediyoruz. Dünyanın dört büyük Grand Slam’inden en eskisi olan Wimbledon, yalnızca en prestijli değil, aynı zamanda en romantik ve kurumsal yönü en güçlü olanı. Çim kortların üzerinde zarifçe sekip giden toplar, beyaz kıyafetlerin asaleti, çilek ve krema geleneği, her gün saat 13.00’te açılan Centre Court kapıları… Her detay, zamana direnen bir zarafetin parçası.
Kuralları net, geleneği güçlü. Oyuncuların beyaz giymesi, reklamın neredeyse sıfır olması hâlâ “Bayan Swiatek” ve “Bay Djokovic” diye hitap edilmesi boşuna değil. Wimbledon bir turnuvadan öte; bir davranış biçimi, bir nezaket kültürü.

Ekonominin Grand Slam’i
Wimbledon haftalarında sadece raketler değil, nakit de savruluyor. 2025 ödül havuzu 50 milyon sterlin, teklerde kazanan oyuncular 2,7 milyon sterlin alıyor. Medya hakları, sponsorluklar ve yayın anlaşmalarıyla bu meblağ katlanıyor. Ancak mesele yalnızca para değil; hareket. Oteller, restoranlar, butik dükkanlar, ulaşım firmaları, medya şirketleri... Tüm ekosistem canlanıyor. İngiltere ekonomisine doğrudan katkı 300 milyon sterlini aşıyor. Southfields istasyonu çevresindeki kafeler sabah 6’dan gece yarısına kadar dolu, Wimbledon Village’daki çiçekçiler, fırınlar, barlar ekstra vardiya açıyor. Kortlarda alınan her puan, başka bir yerde bir esnafın yüzünü güldürüyor.
Ne yenir ne içilir?
Wimbledon izlemek bir maç seyretmekten öte, bir ritüelin parçası olmak demek. 190 bini aşkın porsiyon çilek ve krema tüketiliyor. Ardından Pimm’s... Village tarafında The Ivy, Thai Tho ve Megan’s gibi yerler sporcuların da müdavimi. All England Club’ın yalnızca üyeler için açık olan geleneksel çay salonları hâlâ Victoria döneminden kalma zarafetle çalışıyor.

Wimbledon’un kalbi neresi?
All England Lawn Tennis and Croquet Club, bu eşsiz organizasyonun kalbi. Başkan Debbie Jevans, eski bir sporcu olarak geleneğe sadık ama geleceğe açık bir anlayışla turnuvayı yönetiyor. Karbon ayak izini sıfırlama hedefi, sürdürülebilirlik ilkeleri ve genç yeteneklere destek programlarıyla Wimbledon artık yalnızca bir spor müsabakası değil, bir gelecek vizyonu. Wimbledon’a dair röportaj yaptığım tüm oyuncuların üzerinde birleştiği bir his var: “Diğer turnuvalarda kazanırsınız ama burada kazandığınızda anlam kazanırsınız.”
Nadal’ın maç sonrası korta eğilip çimi koklaması, Federer’in zafer sonrası gözyaşları… Burada sadece rakip değil, insan kendi sınırlarını da yeniyor.
Benim Wimbledon’ım
Wimbledon benim için bir dönüm noktasıydı. 2010’da Federer’le yaptığım ilk röportajda yüzündeki yorgunlukla sorduğu “Bitti mi?” sorusu hâlâ kulaklarımda. 2017’de Centre Court’ta tanıklık ettiğim bir maç sonrası hissettiklerim, kitabıma “Tenis Maçlarından Hayat Dersleri” diye bir bölüm yazdırdı. Çünkü orada yalnızca maç oynanmıyor; hayatın ta kendisi yaşanıyor.
Türkiye için de bir ders
Wimbledon’ın kortlarında sadece tenis oynanmaz; gelenek korunur, değer inşa edilir, ekonomi canlanır, insan ilham bulur. Türkiye’nin de uluslararası çapta ses getirecek, kendi kültür ve tarihine yaslanan, sürdürülebilir ve ekonomik katma değer yaratacak benzeri spor organizasyonlarına ihtiyacı var. Türk tenisçileri bu büyük sahnelerde yalnızca mücadele etmekle kalmamalı, kazanma alışkanlığını da içselleştirmeli. Genç yeteneklerimiz için Wimbledon hayal değil; doğru vizyon ve destekle erişilebilecek bir hedef. Çünkü bazen bir sayı kazandırmaz ama size bir şey öğretir. Bazen bir maç kaybedilir ama bir karakter kazanılır. Wimbledon’da sadece toplar değil, duygular uçuşur. Ve sonunda hep hayat kazanır.