Kapsayıcılığın maskesi düşünce geriye ne kalıyor?
Epeydir hayatımızın içinde bu çeşitlilik ve kapsayıcılık konusu… Tekrar kafa ütüleyip nedir, yenir mi, içilir mi diye anlatmaya kalkıp daha ilk satırdan okuru kaçırmayacağım merak etmeyin. Bugünkü derdim çeşitlilik diye yutmamız beklenen ilacın nasıl bir zehre dönüşebileceğiyle ilgili. İçeride çeşit olması onların eşit olması anlamına gelmiyor, hatta çeşitlilik organizasyonel çöküşe yol açabiliyor. Gelin önce biraz makro perspektiften bakalım müsaadenizle; ülkelerden yola çıkalım oradan şirketlere geliriz nasılsa.
Bu aralar Lübnan çok gündemde, ben de zaten bu yazı konusuna bir kaç hafta önce Amin Maalouf’un Uygarlıklıların Batışı kitabını okurken karar verdim. Okudukça daraldım. Ya bileklerimi kesecektim ya da yazacaktım, kısa çöp size çıktı, yazıyorum. Bir de, üstün siyaset bilgimi üzerinize püskürtmeyeceğim korkmayın, Lübnan’ı örnek (ibret mi desek…) alıp kendi minderime –şirketlere– getireceğim konuyu.