Türkiye'nin en az bilinen 5 arkeolojik destinasyonu
2 bin mil boyunca Büyük İskender’in izinden Türkiye’yi adımlayan arkeolog ve seyahat şirketi kurucusu Peter Sommer, turistlere kalabalıktan uzak, tarih ve doğayla iç içe beş özel rota öneriyor.
Loryma: Suların arasındaki unutulmuş kale
Muğla kıyılarında, Bodrum ile Göcek arasında yer alan Loryma, Antik Yunan döneminden kalma en iyi korunmuş surlardan birine ev sahipliği yapıyor. 2 bin 300 yıllık bu yapı, hiçbir restorasyon görmeden tüm ihtişamıyla ayakta duruyor.
Yalnızca yürüyerek veya tekneyle ulaşılabilen Loryma’ya yaklaşırken, denizden bakıldığında kule kule yükselen devasa taş duvarlar ziyaretçileri etkiliyor. Yapının, Rodos'u savunmak ve bölgedeki en elverişli limanı korumak için inşa edildiği düşünülüyor. Sommer, "Hiçbir tabela ya da kalabalık yok ama burası tarih meraklıları için gerçek bir hazine" diyor.
Kyaenai: Dağların arasında gizlenmiş antik bir şehir
Kaş’ın doğusunda, sarp bir tepede yer alan Kyaenai antik kenti ulaşılması zor olmasına rağmen olağanüstü bir keşif sunuyor. Sommer, yolu vadiden yukarı doğru takip ederken, uçurum yüzeyine oyulmuş mezar cephelerinin antik geçmişe ilk işareti olduğunu belirtiyor.
Rehber eşliğinde yapılacak yaklaşık bir saatlik yürüyüşte, antik lahitlerin arasından geçerek şehir kalıntılarına ulaşılıyor. Ziyaretçileri ormanlarla kaplı Korint sütunları, yıkılmış Roma hamamları ve depremlerle zarar görmüş antik tiyatro karşılıyor. Sommer, "Kyaenai, bir arkeoloji meraklısının Indiana Jones gibi hissedebileceği nadir yerlerden" diyor.
Arykanda: Dağların arasında teras teras yükselen bir medeniyet
Finike'nin iç kesimlerinde, dağların eteklerine kurulmuş Arykanda antik kenti, tarihseverlere sakin ve büyüleyici bir atmosfer sunuyor. Heyelanlarla dolmuş alanları yıllarca temizleyen Türk arkeologlar yerden ısıtmalı hamamları, stadyumu, mozaik kaplı kiliseleri ve grafitili mezarları gün yüzüne çıkardı.
Doğanın ve tarihin iç içe geçtiği bu antik kentte, zirvelerde süzülen yırtıcı kuşlar ve aşağıda akan nehrin sesi, ziyaretçileri binlerce yıl geriye götürüyor.
Priene: Çam ağaçlarının gölgesinde antik bir şehir
Her yıl milyonlarca turisti ağırlayan Efes’in yalnızca bir saat güneyinde çok daha sakin ama bir o kadar etkileyici bir antik şehir var: Priene. Antik Yunan kent planlamasının en iyi örneklerinden biri olan bu yerleşim, 2 bin 300 yıllık taş döşeli sokakları, tapınakları ve evleriyle adeta zamanın donduğu bir alan.
Sommer, çam ağaçlarının gölgesinde, ağustos böceklerinin sesi eşliğinde yapılan yürüyüşte Roma İmparatoru Augustus’a adanmış yazıtlar ve neredeyse bozulmamış bir tiyatro gibi eşsiz yapılarla karşılaşmanın mümkün olduğunu belirtiyor. Günün sonunda yakındaki Karine köyünde taze balık ve denizle buluşmak ise bu keşfi taçlandırıyor.
Knidos: Tarihle iç içe bir liman deneyimi
Datça Yarımadası’nın ucunda, Ege ve Akdeniz’in buluşma noktasında yer alan Knidos antik kenti tekneyle doğrudan antik limana yanaşabileceğiniz nadir yerlerden. Mezarlardan tiyatrolara, tapınaklardan sütunlu yapılara kadar birçok kalıntıyla çevrili bu şehir, geçmişin görkemini hâlâ taşıyor.
İki limanı sayesinde bir zamanlar önemli bir ticaret merkezi olan Knidos, günümüzde ziyaretçilerine hem tarih hem de manzara dolu bir rota sunuyor. Sommer’a göre burası, “hem mitolojiyle iç içe hem de denizle kucaklaşan bir tarih durağı.”
Sessiz hazineler, unutulmaz rotalar
Türkiye'nin arkeolojik mirası yalnızca Efes ve Kapadokya ile sınırlı değil. Peter Sommer gibi uzmanlar, kalabalıklardan uzakta, doğayla iç içe ve binlerce yıllık hikayelerle dolu bu rotaların, ülkenin en etkileyici kültürel zenginlikleri arasında yer aldığını vurguluyor.
"Forbes Life" Kategorisinden Daha Fazla İçerik
-
-
-
Alper Sesli: Avrupa ana karasının en yüksek standartta kahve sunan ülkesiyiz
Murat Kıvanç / Dijital Yayınlar Direktörü
-
-
-