Savaş biter, hayat başlar: Orta Doğu’da kalkınma ve yeniden imar zamanı
Orta Doğu’da top ve füze sesleri kesilmeye başlıyor. Ancak asıl savaş şimdi başlıyor: hayatı yeniden inşa etme savaşı.
Gazze yerle bir oldu. Suriye şehirleri moloz yığınına döndü. Irak’ta altyapı çöktü. Lübnan’da elektrik hâlâ saatle veriliyor.
Barış, yalnızca silahların susması değildir. Gerçek barış; okulların açılmasıdır, temiz suyun musluktan akmasıdır, geceleri lambaların yanmasıdır. İşte şimdi Orta Doğu, bu zorlu ama kaçınılmaz aşamaya ulaştı.
Türkiye’nin gücü: İnşa, aracılık ve itibar
Türkiye, son on yılda güvenlik eksenli bir Ortadoğu politikası yürüttü. Askerî üsler kurdu, sınır ötesi operasyonlar yaptı, istihbarat kapasitesini artırdı. Fakat artık netleşti ki:
Askerî güç, kalıcı çözüm getirmiyor.
Kalıcı barışın formülü; adil kalkınma, karşılıklı ticaret ve yerel meşruiyettir.
Bu yeni düzlemde Türkiye’nin elinde üç güçlü koz var:
1. Fiziki ve kültürel yakınlık: Yerel halklarla dil, gelenek ve coğrafya ortaklığı.
2. Müteahhitlik ve altyapı yetkinliği: Türk firmaları 130 ülkede 480 milyar dolarlık proje tamamladı.
3. Ara bulucu itibar: Türkiye hem Batı’da, hem Müslüman dünyada, hem de bölge halkı nezdinde göreli güvenilir bir oyuncu.
Ama şunu kabul edelim:
Türkiye’nin tek başına bu devasa dönüşümü finanse etmesi mümkün değil.
Kalıcı ve sürdürülebilir bir yeniden inşa için çok aktörlü, çok katmanlı bir konsorsiyum şart.
Anahtar nerede? Uluslararası fonları ve Körfez sermayesini harekete geçirmekte
Yeniden inşa, on milyarlarca dolarlık uzun vadeli kaynak gerektiriyor. Bunun için üç temel kanal var:
1. Kalkınma finansmanı kurumları:
Dünya Bankası, EBRD, İslam Kalkınma Bankası ve Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB), Ortadoğu için özel yeniden inşa programları başlatmaya hazırlanıyor.
2. Körfez egemen varlık fonları:
Suudi Arabistan’ın PIF’i, BAE’nin Mubadala’sı ve Katar’ın QIA’sı gibi dev SWF’ler için Ortadoğu’nun yeniden inşası, jeopolitik bir yumuşak güç fırsatı anlamına geliyor.
3. Türkiye’nin koordinasyon gücü:
Türkiye bu fonlarla yerel aktörler arasında köprü olabilir. Proje geliştirici, teknik destek sağlayıcı, uygulayıcı ve aynı zamanda meşruiyet sağlayıcı olarak rol alabilir.
Bu denklemde Türkiye’nin rolü para veren değil, vizyon koyan, işi yapan ve güven inşa eden aktör olmak olmalıdır.
Orta Doğu’nun geleceğini kim kuracak?
Eğer bu yeni dönemi yalnızca güvenlik tehditleri üzerinden okursak, yine fırsatı kaçırırız.
Ama:
• Türk müteahhitler Gazze’de konut yaparsa,
• Türk bankaları Irak’ta mikrofinans sağlarsa,
• Türk üniversiteleri Lübnanlı gençlere burs verirse,
• Türk STK’ları Suriye’de rehabilitasyon merkezleri kurarsa…
İşte o zaman Türkiye, sadece bir aktör değil, bölgenin vizyon ülkesi hâline gelir.
Son söz: Kasamız dolu değil, ama anahtar bizde olabilir
Evet, Türkiye’nin mali kaynakları sınırlı.
Ama elinde şu var:
• Zekâ,
• Nitelikli insan gücü,
• Lojistik coğrafya avantajı,
• Diplomatik manevra kabiliyeti.
Bunlarla Türkiye;
• Büyük fonları yönlendirebilir,
• Yatırımcıyı çekebilir,
• Projeleri denetleyebilir,
• En önemlisi de bölge halkının güvenini kazanabilir.
Çünkü savaşlar stratejiyle kazanılır, ama barış sadece adalet ve kalkınmayla kurulur.
Türkiye, bu barışın vizyoner öncüsü olabilir —
Yeter ki bunu istemeyi ve organize etmeyi başaralım.
Ama önce şunu yapalım:
Kendi evimizi düzene sokalım.
Çünkü içeride istikrar olmadan, bölgede liderlik sürdürülebilir değildir.