PKK’nın fesih oyunu, jeopolitik stratejiler ve Türkiye için gelecek yol haritası
PKK’nın 45 yıllık silahlı mücadeleye “nokta koyduk” açıklaması, yüzeyde barışçıl bir dönüşüm izlenimi yaratıyor. Ancak meselenin görünen kısmıyla yetinmek, Türkiye’nin ulusal güvenliğini ve bölgesel dengeleri derinden etkileyecek stratejik bir oyunu göz ardı etmek olur. Zira bu “fesih” kararı, hem bölgesel hem küresel aktörlerin yeniden şekillendirdiği Orta Doğu haritasında PKK’nın rolünü sadece dönüştürmekte, sahadan silmektense yeniden şekillendirmektedir.
“Fesih” gerçekten fesih mi, yoksa taktiksel maske mi?
PKK’nın kongre kararıyla feshedildiği açıklansa da ne bu kongrenin yapısı şeffaftır, ne karar mekanizması demokratik, ne de uygulanabilirliği güven vericidir. Fesih kararıyla eş zamanlı olarak örgütün kadrolarının, ideolojik hattının ve stratejik hedeflerinin yerinde duruyor olması, bu hamlenin daha çok Batı nezdinde meşruiyet kazanma ve Türkiye içinde siyasi manevra alanı açma girişimi olduğunu düşündürmektedir.
PKK, yıllardır kullandığı “çok başlı yapı” stratejisiyle, bir kolunu sivil siyasete, diğerini sahada silahlı varlığa tahsis ederek hem Batı’nın hem bölge ülkelerinin desteğini dengede tutmayı hedefledi. Bugün de aynı stratejiyi daha rafine bir versiyonla sürdürüyor olabilir.
“Eski PKK bitti, yeni yapı başlıyor”
PKK’nın fesih açıklamasını Washington’un Orta Doğu’da kurmak istediği yeni denklemden bağımsız düşünemeyiz. ABD, artık uluslararası kamuoyunda “terör örgütü” olarak damgalanmış, kirli geçmişi olan yapılarla açıkça yan yana durmak istemiyor. Bunun yerine, daha yumuşak kimlikli, sivil görünümlü, yerel halkı temsil ettiği izlenimi veren ama nihai hedeflerinden sapmayan yapıların inşasına yönelmiş durumda.
Bu bağlamda:
- Suriye’de YPG'den dönüşen SDF, yerini daha kurumsal bir “özerk yönetim” yapısına bırakacak. Şam yönetimiyle anayasal bir çerçeve içinde tanınan bir bölgesel yönetim formülü geliştiriliyor. PKK kadrolarının bir kısmı bu yapıya kaydırılıyor.
- Irak’ta 2017’de başarısız olan bağımsızlık referandumu yerine, daha sakin, diplomatik, ekonomik ve kültürel yöntemlerle Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin uluslararası meşruiyeti ve kapasitesi artırılıyor. Türkiye ile kurulan enerji ve ticaret bağları, bu planın önemli sacayaklarından biri.
- İran’da PJAK üzerinden kurulan ama aktif hale getirilmeyen yapı, Tahran rejiminin zayıflaması halinde Batı’nın elindeki stratejik kozlardan biri olarak beklemede tutuluyor.
PKK’nın “kontrollü tasfiyesi” bu dönüşümün sadece bir parçası. Amaç, aynı hedeflere ulaşan ama bu kez Batı ile daha uyumlu, görünüşte daha demokratik yöntemler kullanan yeni bir “Kürt hareketi” yaratmak.
Anayasa masası ve yeni ittifaklar
PKK’nın sahneden çekilişiyle paralel biçimde Türkiye içinde de yeni bir siyasi denge arayışı söz konusu. DEM Parti’nin AK Parti ile zaman zaman örtük, zaman zaman aleni iş birlikleri; “seni baskan yaptirmayacagiz” diyen Selahattin Demirtaş’ın pasifize edilmesi; yeni anayasa tartışmalarında Kürt taleplerinin yeniden gündeme getirilmesi; tüm bu gelişmeler, daha derin bir yeniden yapılandırmanın sinyallerini veriyor.
Ancak burada iki risk öne çıkıyor:
- Toplumsal meşruiyet eksikliği: Seçmen ve toplum bu dönüşüme ne kadar hazır? Gerçek bir katılım sağlanmadan yapılan hamleler, ters tepebilir.
- Milliyetçi tepki dalgası: MHP ve benzeri yapıların bu sürece açıkça destek vermesi, kendi tabanlarında ciddi kopuşlar ve bölünmelere yol açabilir. Bu da yeni bir kutuplaşma sürecini tetikleyebilir.
Geleceğe dönük yol haritası: Türkiye ne yapmalı?
Bu noktada, Türkiye için izlenmesi gereken stratejik bir yol haritası öneriyorum:
- Ulusal güvenliği önceleyen, barışçı ama egemenlikten taviz vermeyen strateji
Silahların gömülmesi, Türkiye'nin talepleri çerçevesinde, şeffaf ve uluslararası denetime açık bir mekanizma ile yürütülmeli. Terörle mücadelede kazanılmış haklar pazarlık konusu yapılmamalı.
- Vatandaşlık tabanlı yeni bir toplumsal sözleşme
Kürtlerle çatışma ekseninden uzak, eşit yurttaşlık temelinde, yerel katılımı önceleyen, anayasal teminatları kapsayan bir yeni sözleşme hazırlanmalı. Ancak bu, ABD’nin dikte ettiği planlar temelinde değil, Türk milletinin ortak iradesiyle oluşmalı.
- Bölgesel Kürt aktörleriyle proaktif ilişkiler
IKBY, SDF gibi yapılarla ilişkiler sıfır toplamlı bir oyun gibi görülmemeli. Türkiye, hem ekonomik hem diplomatik açıdan bu yapılarla temas kurmalı; ama kendi kırmızı çizgilerini net biçimde ortaya koyarak.
- Yeni medya ve siyasi alanlarda yumuşak güç kullanımı
Sadece askeri ve istihbarat yöntemleri değil, kültürel diplomasi, medya stratejisi ve uluslararası hukuk zemininde Türkiye'nin anlatısı güçlendirilmeli.
- İç kamuoyunu bilgilendirme ve katılımcı süreç
Her adım, toplumla paylaşılmalı. Gizli protokollerle değil, şeffaf müzakerelerle ilerlenmeli. Aksi takdirde güven kaybı telafisi zor yaralar açar.
“Yeni PKK” tehdidini görebilmek
PKK'nın sahneden çekilmesi, aslında onun ortadan kalktığı değil, yeniden biçimlendiği bir süreçtir. Silahlar sessizleşebilir ama zihinler hala eski ideolojiyle doluysa, barış kalıcı olmaz. Türkiye, bir yandan demokratikleşme ve eşit vatandaşlık temelinde çözüm üretmeli; diğer yandan bölgesel ve küresel oyun planlarının dışına itilmeyecek güçlü bir jeostratejik pozisyon kurmalıdır.
Barış, ancak egemenliğe ve milli stratejiye zarar vermeden inşa edilirse sürdürülebilir olur; yoksa PKK’nın Lozan’a, 1924 anayasasına meydan okuması, Türkiye’ye ortaklık empoze etme hayaliyle koşullar öne sürmesiyle değil.
"Haberler" Kategorisinden Daha Fazla İçerik
Yazarlar
Çok Okunanlar
-
forbes.com.tr
Dünyanın en zengin 10 insanı (Ocak 2025)
-
-
-
-
forbes.com.tr
En zengin Türklerin sıralaması nasıl değişti?