Çin ekonomi ve teknolojiden sonra askeriyede de öne çıkıyor
Oldum olası Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun (PLA) dönüşümünü yakından izliyorum. Pekin’de görevli olduğum dönemde Deng Xiaoping’in “reform ve dışa açılma” stratejisinin orduyu aynı zamanda ekonomik ve siyasi bir oyuncu olmaktan çıkartarak sadece silahlı kuvvetler olarak geliştirme arzusu vardı.
Ancak kurumsal gerçek şu ki, Çin’de Cumhurbaşkanı aynı zamanda Komünist Parti Genel Sekreteri ve Merkezi Askerî Komisyon’un başkanı. Yani parti–ordu–devlet üçlüsü, tek bir elde toplanıyor. Xi Jinping bu üç makamın gücünü en etkili kullanan liderlerden biri oldu; hatta anayasal süre sınırlamasını kaldırarak iktidarını belirsiz süreye uzattı.
Tiananmen’de gösterilen yeni çin
Geçtiğimiz Eylül’de Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda yapılan askeri geçit töreninde sergilenen Dongfeng-5C kıtalararası balistik füzeleri, hipersonik sistemler ve insansız hava araçları, Çin’in artık yalnızca “dünyanın fabrikası” ya da “teknoloji devi” olarak değil, askerî süper güç adaylığıyla da küresel sahneye çıktığını ilan etti. Bu yalnızca Çin’in hikâyesi değil; küresel güvenliğin yeni mimarisinin başlangıcı olarak görülüyor.
Savunma bütçesi resmi rakamların ötesinde
2024’te dünya askeri harcamaları 2,72 trilyon dolara ulaştı. Bunun neredeyse yarısını ABD ve Çin oluşturuyor. Çin, 2025’te savunma bütçesini yüzde 7,2 artırarak yaklaşık 245 milyar dolara çıkardı. Bu resmi rakamlara ek olarak, askeri Ar-Ge yatırımları, sivil–asker entegrasyonu ve altyapı projelerinin maliyeti bütçeye yansıtılmıyor. Dolayısıyla fiili harcama, açıklananın çok ötesinde.
Donanma ve denizden İpek Yolu
Bugün PLAN (Çin Donanması) 370’in üzerinde gemiyle dünyanın en büyüğü. 2025’te 395’e, 2030’da ise 435’e ulaşması bekleniyor. Bu sadece bölgesel güvenlik için değil, Denizden İpek Yolu girişiminin askeri güvencesi anlamına geliyor. Güney Çin Denizi’nden Hint Okyanusu’na, oradan Körfez ve Akdeniz’e kadar uzanan hat, Çin’in enerji ve ticaret arterlerini koruma kapasitesini artırıyor.
Gwadar Limanı: Hint Okyanusu’na derin nüfuz
Çin’in “Kuşak ve Yol” stratejisinin en kritik ayaklarından biri, Pakistan’daki Gwadar derin su limanı. Çin–Pakistan Ekonomik Koridoru’nun (CPEC) kalbi olan bu liman, Pekin’e Basra Körfezi’ne doğrudan erişim sağlıyor. Gwadar sadece enerji ve ticaret için değil, gerektiğinde Çin donanmasının da Hint Okyanusu’na lojistik erişim noktası olacak. Bu durum, ABD’nin Diego Garcia ve Hindistan’ın Andaman adaları üzerindeki üstünlüğüne karşı stratejik bir denge arayışı.
Füze, uzay ve siber boyut
Çin’in DF-17 hipersonik füze sistemi 1.800–2.500 km menziliyle ABD ve müttefik hava savunma şemsiyelerini zorluyor. Paralel olarak kuantum iletişim ağları, yapay zekâ kontrollü insansız sistemler, derin deniz araştırmaları ve uzay projeleri Çin ordusunun siber savaş dahil kabiliyetlerini katmanlı şekilde güçlendiriyor.
Nükleer caydırıcılık: Sessiz tırmanış
SIPRI’ye göre Çin’in nükleer başlık sayısı 2025 itibarıyla en az 600’e ulaştı; bu, yılda ortalama 100 ek başlıkla en hızlı büyüyen nükleer envanter. ABD Savunma Bakanlığı 2035’te bu sayının bin 500’e çıkabileceğini öngörüyor. Bu, Çin’in artık sadece “minimum caydırıcılık” değil, küresel ölçekte stratejik parite peşinde olduğunu gösteriyor.
Barışçıl yükseliş söylemi
Pekin, tüm bu askeri modernizasyona rağmen dış politikada hâlâ “barışçıl yükseliş” söylemini öne çıkarıyor. Resmî tez, Çin’in yayılmacı değil, mevcut düzeni daha adil ve çok kutuplu hale getirme arayışında olduğu yönünde. Ancak “barışçıl yükseliş”, askeri caydırıcılık ve enerji güvenliğiyle destekleniyor.
Şanghay İşbirliği Örgütü ve çok taraflı ağlar
Çin, askeri gücünü yalnız başına değil, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) gibi platformlarla da tahkim ediyor. Rusya, Orta Asya devletleri, Hindistan ve Pakistan’ın yanı sıra Türkiye de “diyalog ortağı” olarak bu ağın içinde. ŞİÖ, Batı’ya alternatif güvenlik ve iş birliği platformu olarak giderek önem kazanıyor.
Türkiye ile İlişkiler: İnce bir denge
Türkiye, NATO üyesi olarak Batı ittifakı içinde yer alıyor; fakat aynı zamanda Kuşak ve Yol girişiminin orta koridorunda kritik bir ülke. Çin ile ilişkiler, teknoloji transferi, enerji yatırımları, savunma sanayi ortaklıkları ve Orta Asya’daki jeopolitik denge açısından önem taşıyor.
• İnsansız sistemler ve elektronik harp teknolojilerinde sınırlı ama seçici iş birliği fırsatları doğabilir.
• Deniz güvenliği bağlamında Doğu Akdeniz–Kızıldeniz–Hazar–Hint Okyanusu hattı, hem Çin’in hem Türkiye’nin çıkarlarının kesiştiği noktadır.
• Enerji ve nadir elementlerde Türkiye, Çin bağımlılığını azaltacak şekilde çok taraflı kaynak arayışına yönelmeli.
Sonuç: Gücün yeni yüzü
Çin, “dünyanın fabrikası” kimliğinden teknoloji devine, oradan da askeri süper güç adaylığına evrilmektedir. Bu, sadece Pekin’in yükselişi değil, dünya düzeninin yeniden kurgulanması anlamına geliyor. Çiplerden hipersonik füzelere, Gwadar’dan Cibuti’ye uzanan ağ, Çin’in barışçıl yükseliş söylemini stratejik caydırıcılıkla pekiştirdiğini gösteriyor.
Artık küresel sahnede yalnızca ticaret ve dolar değil; askeri güç ve güvenlik mimarisi de oyunun belirleyici unsurları olacak. Türkiye için mesele, bu yeni düzenin dışında kalmadan, akıllı denge siyasetiyle kendi güvenliğini teminat altına alırken fayda ve riskleri ustaca yönetmekten de ibaret.