Gaganomics: Berlin’de canavarlar sahnede
5 Kasım 2025 gecesi, Berlin Duvarı kalıntılarındaki grafitiler, Spree nehrindeki sisin içinde parlıyordu. 300 metre ötedeyse ilginç bir kalabalık Uber Arena’ya Lady Gaga’yı dinlemek için toplanıyor. Gaga’nın kendisine yakışan bir dinleyici topluluğu var. Gotik prenseslerden dövmeli gençlere, mavi saçlı techno çocuklarından yüksek moda giyinenlere çok çeşitli ve kendine özgü… Gaga birkaç gün önce de Amsterdam’daydı ve izleyicileri arasında Kral Willem’le Kraliçe Maxima da vardı.
Lady Gaga, dünyanın en büyük pop starlarından biri… Taylor Swift’in Era’sı kadar olmasa da kendi ekonomisini yaratan bir makine… Berlin’de yaşanan her detay modern pop ekonomisinin nasıl çalıştığını gösteriyor. Mayhem Ball turnesi 87 konserden oluşuyor. Bunların 45’i ABD’de.
Gaga, konserlerini açık hava stadyumlarında yapmıyor. Bunun basit bir nedeni var, ses dağılıyor ve akustik kötüleşiyor. İzleyiciyi sahnenin içine almak zorlaşıyor. Rolling Stone dergisinin Kasım 2025 sayısındaki röportajında Gaga “Bu turu arenalarda yapmamın tek nedeni var: Her ayrıntıyı santimine kadar kontrol etmek istedim. Stadyumlar buna izin vermez” diyordu. Bu cümle, modern pop ekonomisinin gerçeklerinden birine işaret ediyor: Büyük ölçekli üretim, ancak tam kontrol altında maksimum gelir üretir.
Üretmeye başladı da. Billboard dergisi, 125 milyon dolar hasılat tahmini yapmıştı. Yanıldı. Daha ilk 27 konserle 103 milyon dolar hasılat elde edildiği tahmin ediliyor. Gaga’nın tüm turnelerinden daha yüksek bir bölgesel gelir toplandı ve toplam hasılatın 300 milyon doları aşması bekleniyor. Tüm masraflar çıktığında 9 ay, 12 ülke, 87 performanstan Gaga’ya kalan tahminen 30-45 milyon dolar arasında bir gelir olacak. Gaga’nın Malibu’da oturduğu evin değerinin 25 milyon dolar olduğu düşünüldüğünde onun standartları için çok yüksek sayılmaz.
Berlin’de ışıklar söner sönmez sahne, gotik bir operanın açılışı gibiydi: 7–8 metre yüksekliğinde dev bir Tudor elbisesi yükseldi. Tepesinde Gaga, “Abracadabra”yı söyledi. Berlin’e özel Almanca Tanz oder stirb (dans et ya da öl) diye bağırdı.

Sahne, kolezyum-opera karışımı dev bir dekor, 30 metrelik LED gelinlikler, kumdan çıkan kafalar, dev kafatasları, lazer geometrileri ve Shallow parçasında Operadaki Hayalet ruhuyla süzülen motorlu bir gondol ile görkemliydi.
Rolling Stone dergisi, bu gondolu “aşırı gösterişli ama ekonomik riskini fazlasıyla geri ödeyen bir manyaklık” diye tanımladı. Çünkü bu mekanizmasının maliyetiyle küçük bir start-up fonlanabilirdi. Ancak bu gondol, Gaga’nın sonraki konserlerine yatırımıydı.
Gaga sahneden dinleyicilerine: “Berlin’e ilk kez 2009’da Canavar Balosu turnesiyle geldim. Biletler sold-out’tu. Bugünden sonra sizi özleyeceğim” diye seslendi. Birkaç gün önce Londra konserine gidenlere de “Buraya ilk kez yirmi yıl önce gelmiştim buradaydınız. Yirmi yıl sonra da gelir misiniz?” diye sormuştu.
1986 doğumlu bir sanatçı için bu soru hiç de tuhaf değil. Gaga 20 yıl sonra 59 yaşında olacak. Geçmişiyle muhasebesi, gelecek planları her cümlesine yansıyor. Şovun en duygusal kısmı Gaga piyanonun başına oturduğu, ışıkların kısıldığı andı: “Lisede saçımı kestirdim. Aylarca alay konusu oldum. Saçını değiştirmek kimliğini değiştirmektir. Kimliğini değiştirip zor zamanlar yaşayanlara çalıyorum.”

Lady Gaga kariyeri boyunca "ötekiler”in dünyasıyla bağ kurdu. Punk, metal, hippi, clubber, piercing’li, mavi saçlı, dövmeli gençler, yani toplum tarafından marjinal görülen herkesin kalplerine dokunan kelimeler bunlar.
İşte bu insanlar, onunla bağ kuruyor. Onun ana akım pop kültürünün zirvesine çıkması, “ötekilerin” ortak zaferine dönüşüyor. Çünkü Gaga, onları yalnızca çevreden merkeze taşımıyor. Merkeze dönüştürüyor.
Sonra Gaga, “We are monsters. And monsters never die.” (Biz canavarız, canavarlar asla ölmez) diye bağırınca kalabalık coşkuyla çalkalandı. İzleyiciler avaz avaz bağırarak ve avuçları patlarcasına alkışlayarak adeta kendilerinden geçti. Bu cümleden hemen sonra çaldığı parça asla tesadüf değildi: Edge of Glory (Zaferin Eşiği) özel akustik versiyon. İşte bu, canavarların zaferiydi. Arka sokaklardan, underground kulüplerden, izbe kafelerden çıkmışlardı. Berlin’in en görünür yerinde, Spree nehrinin önünde, Mercedes’in sponsorluğundaki Uber Arena’da zafer çığlıkları atılıyordu.

Konunun ekonomik yönünü Prof. Dr. Mathieu Deflem, The Business of Lady Gaga (Lady Gaga ekonomisi) kitabında üç kavramla tarif ediyor: dramatik kimlik, sadık fan ekonomisi ve çok kanallı gelir modeli. Deflem’e göre ilk günden beri turneler, başlı başına milyar dolarlık bir endüstriye dönüştü. Ürün satış, sponsorluk, VIP deneyimleri, streaming unsurları, Gaga’nın kariyer stratejisinin parçası oldu.
Mayhem Balosu yalnızca bir pop turnesi değil; kültür üretiminin ve pop ekonomisinin günümüzde nasıl çalıştığını gösteren bir vaka. Ama fonksiyonel bir vaka. Çünkü toplumun “ötekilerini” merkeze taşıyan bir fonksiyonu var. Berlin Duvarı’nın gölgesindeki o arenada şahit olduğum şey müzikten çok daha fazlasıydı. Kültür, ekonomi ve kimliğin aynı anda sahneye çıktığı dev bir gösteriydi.
Lady Gaga bu sosyo-ekonomik makinenin hem ürünü hem mimarı. Ve en önemlisi 300 milyon doların sahibi olsa da, Kaliforniya’daki fildişi malikanesinde yaşasa da o hala bir “öteki”, yani canavar. Kendisini çıplak gözle tepeden tırnağa birkaç saniye dikkatlice süzerseniz onun gerçek bir “öteki” olduğunu anlarsınız. İşte zaten o yüzden de ısrarla diyor ki:
“We are monsters. And monsters never die.”