Türkiye doğalgazda yeni bir oyuna giriyor
Ankara’nın enerji siyaseti büyük ölçüde kaynağı çeşitlendirerek mümkün olan en ucuz gazı bulmaya çalışmak üzerine kuruluydu.
Bugün ise tablo kökten değişiyor. Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın son açıklamaları, Türkiye’nin gaz piyasasında yeni bir jeopolitik ve ticari mimari kurmak istediğini, arz güvenliği cephesinde elini önemli ölçüde güçlendirdiğini gösteriyor.
Bu değişimin merkezinde ise özellikle öne çıkan bir karar var:
Türkiye’nin Rusya ile yaklaşık 22 milyar metreküplük gaz kontratlarını yalnızca bir yıl uzatması.
Küçük ve teknik bir revizyon gibi görünen bu karar, bana sorarsanız, Türkiye’nin enerji oyununda stratejik bir yeniden konumlanma anlamına geliyor.
Bir yıllık uzatma: Sessiz ama derin bir mesaj
Türkiye’nin Rusya ile gaz kontratları bugüne kadar neredeyse daima 20–25 yıllık dönemler üzerinden kurulmuş ve süre doldukça benzer vadelerle yenilenmişti. Bu nedenle, bir yıllık “köprü kontrat” teknik bir tercih olmanın ötesinde, jeopolitik bir mesaj niteliği taşıyor. Aynı zamanda dünyada hızla değişmekte olan doğal gaz dinamiklerini de yansıtıyor.
Bu mesajı üç başlıkta okumak mümkün:
1. Türkiye, Rusya’ya bağımlılığı azaltma niyetini açıkça masaya koyuyor.
Rusya–Ukrayna savaşı sonrası Gazprom’un siyasi risk primi belirgin biçimde arttı. Ankara, enerji güvenliğini tek bir kaynağa haddinden fazla bağlamanın siyasi ve ekonomik bedelini görüyor.
Üstelik sadece kendi okumalarıyla değil; Washington ve Brüksel’den gelen “Rus gazını azaltın” yönlü baskılarla da yüzleşerek.
2. Küresel LNG arzı patlayacak ve alıcıların eli güçlenecek.
2026–2030 dönemine girilirken ABD, Katar, Avustralya, Mozambik, Nijerya, Kanada gibi üreticilerin yeni LNG projeleri devreye giriyor. Dünyaya tarihin en büyük LNG fazlası geliyor.
Bu da alıcılar için bambaşka bir dönem demek: fiyat ve sözleşme şartlarında tarihsel olarak daha avantajlı bir pazarlık zemini.
3. Türkiye fiyatlar ve yeniden satış (re-export) şartlarını yeniden müzakere etmek istiyor.
Ankara, kendini uzun vadeli ve katı şartlı bir kontrata bağlamadan önce esnekliğini koruyup pazarlık gücünü yükseltmeyi hedefliyor. Özellikle üçüncü ülkelere satış, fiyat formülleri, al-ya-da-öde yükümlülükleri gibi başlıklar yeniden masaya yatırılmak isteniyor.
Bu karar; Gazprom’un Avrupa pazarındaki daralması, yaptırımlar nedeniyle Rusya’nın manevra alanının kısıtlanması, Türkiye’nin ise enerji koridoru ve potansiyel ticaret merkezi olarak öne çıkma isteğiyle birlikte düşünüldüğünde, enerji jeopolitiğinde bilinçli bir yeniden dengeleme hamlesi olarak okunmalı.
Üstelik sadece Rusya ile sınırlı değil: Türkiye’nin en maliyetli gazı aldığı İran kontratının yenilenme takvimi de 2025/2026 döneminde geliyor. Yani önümüzdeki iki–üç yıl, Ankara’nın gaz portföyünü baştan aşağı yeniden yazdığı bir geçiş dönemi olacak.
ABD LNG’si: Oyun değiştirici faktör
Bayraktar’ın Washington temasları sonrasında yaptığı şu cümle, bu yeni dönemin belki de en kritik unsuru:
“ABD enerji sektöründe upstream yatırım değerlendiriyoruz.”
Bu ifade, Türkiye’nin enerji tarihinde yeni bir sayfa açabilir. Çünkü Türkiye ilk kez sadece alıcı olarak değil, aynı zamanda üretim ortağı olarak sahaya inmeyi tartışıyor.
Somutlaştırırsak:
• Türkiye önümüzdeki 10–15 yılda ABD’den yaklaşık 1.500 LNG kargosu alacak; anlaşma Beyaz Saray’da imzalandı.
• Bu gazın önemli bölümü Henry Hub endeksli olacak, yani ABD iç fiyatına bağlanacak.
• Upstream’e (saha üretimi tarafına) yatırım, Türkiye’nin LNG fiyat riskini hedge etmesi, yani bir anlamda dengelenmiş bir pozisyon alması demek.
Bu yaklaşım;
Güney Kore’nin Katar’da, Çin’in Avustralya’da, Japonya’nın Malezya–Endonezya ekseninde LNG projelerine ortak olmasıyla aynı mantığa dayanıyor.
Türkiye böylece “yalnızca fiyatı kendisine bildirilen alıcı” olmaktan çıkıp, enerji yatırımcısı ülkeler kulübüne katılma niyetini ortaya koyuyor.
Sinop nükleeri: Yeni bir üçlü eksen
Bayraktar’ın Sinop Nükleer Santrali için dile getirdiği olası konsorsiyum da bu stratejik dönüşümün bir parçası:
- Westinghouse (ABD)
- KEPCO (Güney Kore)
- ENEC (BAE)
Bu yapı, Akkuyu’daki gibi “tek satıcı–tek finansör” modelinden tamamen farklı, çok ortaklı ve riskin dağıldığı bir çerçeve sunuyor. Finansman yükünün ve teknolojik sorumluluğun bölüşüldüğü bu model, Türkiye’yi nükleerde yeni bir faza taşıyabilir.
Aynı zamanda Batı ile yeniden, bu kez enerji eksenli ve daha dengeli bir stratejik yakınlaşmanın sinyali niteliğinde.
İran ve Türkmenistan gazı: Türkiye için fiyat dengeleyici unsur
Türkiye’nin hâlâ en pahalı gazı İran’dan aldığı biliniyor. Mevcut kontratın yenilenme takvimi yaklaşırken Ankara’nın öncelik listesinde:
• Daha düşük fiyat,
• Daha esnek alım koşulları,
• Yaptırım riskleri gözetilerek tasarlanmış bir çerçeve
yer alıyor.
Bunun yanında Türkmen gazının İran üzerinden swap yöntemiyle Türkiye’ye akması üç nedenle kritik:
1. Fiyat rekabeti yaratır.
Rusya ve Azerbaycan’la müzakerelerde Türkiye’nin elini güçlendirir.
2. Orta Asya enerji koridorunun ilk adımıdır.
TANAP’ın doğuya doğru uzatılmasının stratejik kapısını aralar, Türkiye’yi Hazar–Orta Asya hattında yeniden ana oyuncu yapar.
3. İran’a da kontrollü bir ekonomik alan sağlar.
Yaptırımlar nedeniyle sıkışan İran için Türkiye üzerinden sınırlı ama anlamlı bir nefes borusu açılır; bu da bölgesel denge açısından önemlidir.
Ankara hâlihazırda yaklaşık 1,3 milyar m³ Türkmen gazı için swap anlaşması yaptı. Bu kapasite artırılabilirse, Türkiye’nin bölgesel enerji mimarisindeki merkeziyeti daha da pekişecektir.
Henüz konuşmadıklarımız: Irak Kürt Gazı, Doğu Akdeniz, Karadeniz
Tüm bunlar olurken, denklemin henüz tam olarak devreye girmemiş ama potansiyel taşıyan ayakları da var:
• Irak Kürt Bölgesi gazı,
• Doğu Akdeniz’deki rezervler,
• Karadeniz’de keşfedilen yerli gaz.
Siyasi normalleşme, güvenlik dengeleri ve ticari şartlara bağlı olarak bu kaynakların devreye girmesi, Ankara’nın elini hem içeride hem dışarıda çok daha fazla güçlendirebilir. Türkiye, eğer diplomasi ve iç siyaset cephesinde doğru hamleleri yapabilirse, yalnızca tüketici değil, bölgesel gaz akışlarının yönünü belirleyen bir “oyun kurucu” haline gelebilir.
Türkiye gaz oyununda kontratlardan fazlasını yeniliyor
Bütün bu gelişmeleri yan yana koyduğumuzda, karşımıza beş ayak üzerinde yükselen yeni bir enerji mimarisi çıkıyor:
1. Daha kısa ve esnek kontratlar
Rusya ile yapılan bir yıllık uzatma bunun ilk ve sembolik işareti.
2. ABD’de upstream yatırımıyla fiyat riskini hedge etme stratejisi
Türkiye’yi sadece “fiyatı belirlenen” değil, kısmen “fiyatı etkileyen” tarafa taşıyabilir.
3. Nükleer projelerde çok ortaklı, çok kutuplu model
Akkuyu’nun aksine, daha dengeli ve finansal açıdan daha dayanıklı bir yapı inşa etme imkânı.
4. Türkmenistan gazı ile Orta Asya bağlantısının güçlendirilmesi
Türkiye’yi, Hazar–Orta Asya–Avrupa hattında yeniden ana transit ve ticaret merkezi konumuna yaklaştırır.
5. Rusya ile ilişkide kontrollü ama bağımlılığı azaltan bir çizgi
Ne köprüleri atan bir kopuş ne de eski bağımlılık kalıbını aynen sürdürme.
Ve henüz tam oyuna sokulmamış Irak Kürt gazı, Doğu Akdeniz ve Karadeniz kartlarını da eklediğimizde, tablo daha da netleşiyor.
Bir yıllık kontrat, aslında 10 yıllık bir strateji
Rusya ile yapılan bir yıllık geçiş kontratı, ilk bakışta teknik bir düzenleme gibi görünebilir. Oysa gerçekte Türkiye’nin 2030 sonrasını şekillendirecek yeni enerji vizyonunun giriş cümlesi niteliğinde.
Bu bir yıl:
• Türkiye’ye pazarlık masasında zaman kazandırıyor,
• LNG arz fazlası dönemine hazırlık avantajı sağlıyor,
• ABD ile stratejik enerji ortaklığının temelini güçlendiriyor,
• İran ve Türkmenistan gazında rekabetçi bir çerçeve yaratıyor,
• Nükleer projelerde çok kutuplu bir modelin kapısını aralıyor.
Türkiye bugün, yalnızca gaz alıcısı değil;
enerji piyasasının kural koyucularından biri olma yolunda ilerliyor.
Ve uzun zamandır ilk kez,
enerji politikası yalnızca bir tedarik dosyası değil,
Türkiye’nin önümüzdeki on yılına damga vuracak jeopolitik vizyonun taşıyıcı sütunu hâline geliyor.