;
Arama

Kiff Bebek’te bir pop-up sergi: Deniz Pelister’in külleri

Kiff İstanbul, Deniz Pelister’in farklı şehirlerin izlerini taşıyan figüratif eserleriyle bir geceliğine galeriye dönüştü; sanatçının Tokyo’dan Hamburg’a uzanan hikâyeleri mekânın atmosferine yeni bir soluk getirdi.

11 Aralık 2025, 12:58 Güncelleme: 11 Aralık 2025, 14:24

Bebek yamaçlarından aşağı inerken, sanki eski İstanbul’un kalbinden süzülüyormuşum gibi olur. Küçük Bebek Caddesi’ne vardığımda, beyaz güllerin sardığı o yorgun apartmanların önünden geçer; bitkin duvarlarında hâlâ geçmişin nefesini hissederim. Caddenin başında, ışıklarıyla geceyi diri tutan Kiff İstanbul vardır. Kahkahalar, bardak sesleri, müzik birbirine karışır. Ama bu kez içeride başka bir şey var. Kahkahalar biraz susmuş, yerini fırça sesleri almış. Deniz Pelister’in figürleri sanki duvarlardan usulca süzülüp, Kiff’in havasına karışıyor. Renklerin arasına sinmiş bir sessizlik, tablolardan akarak mekanın içinde yavaşça dolaşıyor.

Pelister’in yeni sergisi, uzak şehirlerden gelen yüzlerle dolu. Hamburg’un gri sabahlarından Tokyo’ya, oradan da İstanbul’un dar sokaklarına uzanan yolculuğunda renk onun dili olmuş. Geçen ay Studio Karaköy’de açtığı “Kül” sergisinin izi burada da sürüyor. Kül, bitenin ardından kalan o ince iz; hem eksilmeyi hem de yeniden başlamayı hatırlatıyor. O sergiden geriye kalan küller, bu kez Kiff’in ışığında Pelister tarafından yeniden kıvılcımlanıyor.

Deniz Pelister’in Kiff’teki yeni pop-up serisindeki eserler, sanatçının hayatının farklı şehirlerinde gördüğü ya da içinde bulunduğu anların kesitlerinden oluşuyor. Pelister, bir dönem yaşadığı Tokyo’daki fotoğraf karelerinden bazılarını tuvallerine taşımış. Kimi zaman bir çocukla babasının ellerindeki mavi ekranlara dalmış halini görürken; diğer yanda geçmişin Antalya’sından lunaparktaki bir atlı karıncanın gölgesi beliriyor. Ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken leopar çerçeveli işler ise mekândaki hanımefendilerin yüzlerinde tebessümler bırakıyor. Leopar çerçevenin vahşi enerjisiyle içteki yumuşak figürlerin dinginliği arasında çok keyifli bir denge var. Mesela birinde, elinden tahminen vişneli bir dondurma akan masum bir çocuk; diğerinde ise sanatçının çocukluk fotoğrafından esinlenerek yarattığı, elindeki oyuncakla başka bir çocuğun şirinliği hissediliyor.

Benim en çok etkilendiğim eser ise Porselen Köpek adlı eser oldu diyebilirim. Aralanmış bir kapının ardında biz sanatseverlere bakan doberman köpeği, sanki bir veda bakışıyla mı yoksa yeni gelen bir misafiri karşılama heyecanıyla mı duruyordu? bu soru, izleyiciye bırakılmış bir deneyim yaratıyor. Porselen Köpek figürü, hem bir bekçi hem de bir süs eşyası olarak ikili bir anlam taşıyor. Gerçek köpeğin sadakati ve canlılığı, burada hareketsiz bir nesneye dönüşmüş.

Gündelik hayattan sahneler, figürler ve nesnelerin yeniden yorumlandığı bu sergide; atlıkarınca, dondurma, kuş ve çocukluğa dair figürler hepimize pek tanıdık görünen ancak alışıldık anlamlarının dışına taşan imgeler olarak zihnimize dokunuyor. Bordo, kırmızı ve pembe tonlarının ağırlıkta olduğu, tezatlıkların buluştuğu, çocuksu detayların bir araya geldiği bu resimlerde; bir bilinç akışının izdüşümü gibi gözler önüne seriliyor. Çocuksu masumluğun içindeki zorlayıcı renkler, gözü yoran detaylar, huzursuz ve tekinsiz anlar güven ve güvensizliği bir arada sunuyor. Pelister, sergisi vesilesiyle önce kendi önyargılarını kırıyor ve ardından biz izleyicileri de bu deneyime ortak olmaya çağırıyor.

Galiba bu pop-up sergilerin en güzel yanı, yalnızca sanat çevresini değil, meraklı rastlantıları da aynı masa etrafında buluşturması. Kadehler buluştukça, sohbetler uzadıkça sanat sessizce filizleniyor. Kiff’te sanat, sokağın sesine karışıyor. Mekan bir anda galeriye, galeri bir anda buluşma yerine dönüşüyor. Duvarlardaki resimler, sanki bir geceliğine İstanbul’un nefesini paylaşıyor.

Gelecekte Kiff ve ona sanat danışmanlığı yapan ekip biz sanatseverlere nasıl sürprizler hazırlayacak, belli değil. Ama bir şeyden eminim: bu hikâye daha yeni başlıyor. Belki bir sonraki pop-up sergide yine aynı masada, aynı ışıkta, bambaşka bir hikâyenin içinde buluşuruz.


Sayfa Sonu

Yüklenecek başka sayfa yok