Soda külü: Sessiz bir hammadde dosyasından stratejik devlet meselesine
Bu yazıyı yazmayı bir borç olarak gördüm. Çünkü dünyanın en büyük cam üreticilerinden biri olan ve aynı zamanda küresel soda külü rezervlerinde giderek daha etkili bir oyuncuya dönüşen Şişecam’da bir dönem bağımsız yönetim kurulu üyeliği yaptım.
Amacım elbette burada şirket sırlarını ya da mahrem bilgileri paylaşmak değil. Ancak bu deneyim, bana soda külünün sanayi ve jeopolitik için ne kadar stratejik bir mesele olduğunu çok net gösterdi. Gözden kaçan bu “beyaz altın”ın, aslında modern ekonominin ve jeopolitikanın görünmez omurgalarından biri olduğunu anlatmayı da bir sorumluluk biliyorum.
Görünmeyen güç: Soda külünün küresel rolü
Soda külü… Sanayicilerin dışında neredeyse kimsenin bilmediği, gündelik hayatta adı dahi anılmayan bu madde olmadan cam üretilemez; deterjan, su arıtma kimyasalları, güneş panelleri, elektrikli araç ekranları üretilemez.
Modern sanayinin neredeyse her alanında temel girdilerden biridir.
Bugün dünya soda külü talebi yılda yaklaşık 65 milyon ton seviyesinde ve 2035’e kadar 80 milyon tonu aşması bekleniyor. Bunun yarısından fazlası cam üretiminde kullanılırken, geri kalanı kimya, metalürji, lityum ve su arıtma sektörlerine gidiyor. Güneş panelleri, enerji verimliliği yüksek inşaat camları ve elektrikli araçlar gibi yeni teknolojiler bu büyümeyi daha da hızlandırıyor.
Üretim tarafında tablo son derece yoğunlaşmış durumda:
• Çin, yılda 30 milyon tonla küresel arzın yüzde 45’ini sağlıyor.
• ABD, Wyoming’deki dev trona rezervleri sayesinde 12 milyon tonla ikinci sırada.
• Türkiye, yaklaşık 5 milyon ton üretim kapasitesiyle ilk beş üretici arasında.
Türkiye’nin stratejik kozu çok daha derin: ABD’den sonra dünyanın en zengin ikinci doğal trona rezervi bizde. Bu yalnızca sanayi için değil, küresel jeoekonomik rekabet açısından da kritik önemde.
Cam sanayisinin bel kemiği
Cam üretimi üç temel bileşene dayanıyor: silis kumu, soda külü (sodyum karbonat) ve kireç taşı. Bu bileşenler yüksek sıcaklıkta eritilerek cam elde ediliyor. Soda külü burada yalnızca bir katkı değil; üretim sürecinin en pahalı ve en kritik girdisi. Yüksek erime noktasına sahip silis kumunun (~1700 °C) daha düşük sıcaklıklarda (~1400 °C) eritilmesini sağlar. Bu da enerji tüketimini yüzde 20–25 azaltır, maliyetleri düşürür ve üretimin sürdürülebilirliğini sağlar. Ayrıca camın kimyasal dayanıklılığını ve optik kalitesini artırır.
Bu nedenle soda külüne erişim, sadece üretimin değil, rekabet gücünün de temel belirleyicisi. Tedarikte yaşanacak bir aksama, cam fiyatlarında ciddi artışlara ve küresel tedarik zincirinde kesintilere yol açabilir. Başka bir deyişle, soda külü olmadan cam sanayi çalışamaz; çalışsa da rekabet edemez.
Dünyanın en büyük cam üreticileri
Bugün küresel soda külü tüketiminin önemli bir kısmı, devasa ölçekli cam üreticileri tarafından yapılır. Bu şirketler aynı zamanda piyasadaki fiyatları ve yatırımları belirleyen aktörler:
1. Şişecam (Türkiye): 14 ülkede 45 üretim tesisiyle yılda 5,6 milyon ton cam üretim kapasitesiyle dünyanın en büyük 5 üreticisinden biri.
2. NSG Group (Japonya): Pilkington markasıyla otomotiv ve mimari camda küresel lider.
3. Saint-Gobain (Fransa): 70’ten fazla ülkede faaliyet gösteren dev; enerji verimli inşaat camlarında dünya lideri.
4. Guardian Glass (ABD): Otomotiv ve mimari camda küresel pazarın en büyük oyuncularından.
5. China Glass Holdings (Çin): Asya pazarında hızla büyüyen ve yüksek hacimli soda külü kullanan üretici.
WE Soda ve Şişecam: Türkiye’nin iki güçlü ayağı
Türkiye’nin soda külü gücünün merkezinde Ciner Grubu’nun global markası WE Soda yer alıyor:
• Kazan Soda Elektrik (Kahramankazan), Avrupa’nın en büyük yoğun soda külü tesisi olarak yılda 2,7 milyon ton kapasiteye sahip ve yaklaşık 40 yıl yetecek rezerv barındırıyor.
• Eti Soda (Beypazarı), Ciner (yüzde 74) – Eti Maden (yüzde 26) ortaklığıyla yılda 1,1 milyon ton üretim yapıyor.
İkinci büyük ayak ise Şişecam. Cam üretiminde dünyanın devlerinden biri olan Şişecam, hızla artan üretimini sürdürebilmek için soda külünde dikey entegrasyona yöneldi. En kritik adım, ABD’nin devasa Wyoming Green River sahasına yapılan yatırımdı.
• Şişecam Wyoming LLC, yılda 2,5 milyon ton üretim kapasitesine sahip ve dünyanın en düşük maliyetli merkezlerinden biri.
• Pacific Soda Projesi kapsamında Şişecam, 2024 sonunda Ciner’in hisselerini satın alarak tam kontrol sağladı. Kapasite devreye girdiğinde 5 milyon ton/yıl seviyesine çıkacak.
Bu hamle, Şişecam’a yalnızca arz güvenliği sağlamıyor; doğal soda külünün karbon ayak izi sentetik üretime göre %30 daha düşük. Bu da Avrupa Yeşil Mutabakatı ve CBAM düzenlemeleri bağlamında Türkiye’ye büyük rekabet avantajı sunuyor. Ve küresel bir “şampiyon” olarak ülkemizin bayrağını yukarılara taşıyor.
Stratejik akıl ve devlet politikası
Türkiye bugün yılda yaklaşık 5 milyon ton üretimle küresel arzın yüzde 7–8’ini sağlıyor. ABD’deki yeni kapasite devreye girdiğinde bu oran yüzde 15’e yaklaşacak. Bu, Türkiye’yi Çin ve ABD ile birlikte küresel “üçlü çekirdeğin” parçası yapar.
Ancak bu stratejik avantajı koruyabilmek için hukuk, yatırım ortamı, finansman, teknoloji ve dış politika arasında sıkı bir koordinasyon şart. Soda külü artık yalnızca bir sanayi girdisi değil; camdan savunmaya, yeşil enerjiden su teknolojilerine kadar stratejik sektörlerin omurgası.
Ve burada çok kritik bir uyarı yapmak gerekiyor: Son dönemde gündeme gelen bazı kara para aklama, usulsüzlük veya çete kurma iddiaları ne olursa olsun, bu dosyaların Türkiye’nin stratejik soda külü sektörünün geleceğiyle birbirine karıştırılmaması gerekiyor. Bunlar elbette hukuk devleti içinde yürütülmeli ve sonuçlandırılmalıdır.
Ama asıl unutulmaması gereken şudur: Bu mesele yalnızca bir hukuk veya suç dosyası değildir; aynı zamanda Türkiye’nin dünyada söz sahibi olabileceği en kritik stratejik sektörlerden biri ve “beyaz altın” olarak adlandırılabilecek bir hammaddenin küresel kontrolüyle de ilgili. Bu iki konuyu birbirinden ayrı tutmak, birini çözerken diğerine zarar vermemek hayati önem taşıyor bence.
Sakın ama sakın, dünya çapında güç olmamızı mümkün kılan bu sektöre ve stratejik hammaddeye zarar verecek yanlış adımlar atmayalım. Aksine, hukuku, sanayiyi, finansı ve jeopolitiği aynı masada buluşturan akıllı bir stratejiyle, soda külünde Türkiye’yi yalnızca üretici değil, oyun kurucu bir küresel güç haline getirelim.