;
Arama

Merkez bankalarına güven sarsılıyor

Japonya'da yeni başbakanın seçilmesiyle birlikte, altın fiyatları ilk kez dört bin doları aşarak dikkatleri üzerine çekti. Uzmanlar bu yükselişin, küresel borçların ve popülist politikaların merkez bankalarının bağımsızlıklarına olan güveni zayıflatmasıyla ilişkilendiriyor.

09 Ekim 2025, 08:00 Güncelleme: 09 Ekim 2025, 10:50

Cumartesi günü Japonya yeni başbakanını seçti. Salı günü ise altın, ilk kez dört bin doları geçti. Wall Street Journal yazarı Greg Ip’e göre bu bir tesadüf değil. Japonya’nın iktidardaki Liberal Demokrat Parti’sinin sürpriz adayı Sanae Takaichi, mali ve para politikalarında güvercin bir yaklaşımı benimseyen bir isim. Daha fazla ekonomik teşvik istiyor ve Japonya Merkez Bankası’ndan faiz oranlarını çok fazla artırmamasını bekliyor. Takaichi’nin seçim zaferi haberi Japon yeninin  değer kaybetmesine, Japon hisse senetleri ve tahvil faizlerinin ise yükselmesine yol açtı.

Bu haberler, altın fiyatlarının bu yılki yükselişine de katkıda bulundu. Pazartesi ve salı günleri altın fiyatları yüzde 2,6 daha arttı. Görünüşe göre büyük borçlar ve popülist politikaların dolar gibi para birimlerinin (yani somut bir değeri olmayan para birimlerinin) değerini ve bunları basan merkez bankalarını tehdit ettiği tek ülke ABD değil.

Avrupa’da da baskı artabilir

Geçen ay, Britanya'da anketlerde önde olan popülist Reform UK partisinin lideri Nigel Farage, İngiltere Merkez Bankası'nı tahvil satışı nedeniyle eleştirdi. Çünkü bunun sonucunda ortaya çıkan zararlar ve faiz oranları üzerindeki yukarı yönlü baskı, vergi mükelleflerine maliyet getiriyordu.

Politikacılardan neredeyse tamamen bağımsız olarak tasarlanan Avrupa Merkez Bankası, şimdilik güvende görünüyor. Ancak banka üzerinde baskı da artabilir. Fransa, borçlarını kontrol altına alma konusunda çıkmaza girerek bir buçuk yıllık bir sürede dördüncü başbakanını kaybetti. Hem Fransa'da hem de Almanya'da, geçmişte euro’dan vazgeçilmesini savunan popülistler anketlerde önde gidiyor.

Altının yükselişinin aşamaları

Altının yükselişi birkaç aşamada gerçekleşti. İlk aşama, Batılı ülkeler 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı tam ölçekli işgalinin ardından Rusya'nın döviz rezervlerini dondurmasının ardından başladı. Merkez bankaları ve yabancı hükümetler, rakiplerinin ele geçiremeyeceği bir şey ararken altına yönelmeye başladı. İkincisi, geçen nisan ayında ABD Başkanı Donald Trump'ın ticaret savaşıyla geldi. Bu savaş, küresel ekonomik sistemin dengeleyicisi olarak ABD'ye duyulan güveni ve doların bu sistemdeki üstün konumunu zayıflattı.  

Üçüncüsü ağustos ayı sonunda, Fed’in enflasyonun yüzde 2'lik hedefinin üzerinde seyretmesine rağmen, zayıf işgücü piyasalarını dengelemek için faiz oranlarını düşüreceğini açıklamasıyla başladı. Günler sonra, tüm yıl boyunca faiz oranlarının düşürülmesi için baskı yapan Trump, Fed üyesi Lisa Cook'u ipotekle ilgili yanlış beyanlarda bulunduğu iddiasıyla görevden alarak para politikası üzerindeki kontrolünü artırmaya çalıştı. Cook bu iddiaları reddetti ve şimdilik görevine devam ediyor.

Dolar yerine altını seçiyorlar

Altının troy ons başına dört bin dolarlık fiyatının doğru olup olmadığını bilmek imkansız. Altının değeri, dolar gibi diğer varlıklardaki dalgalanmalara karşı bir sigorta olarak, değerinin artması veya düşmesinden daha önemli. Fon yöneticisi Citadel'in CEO'su Ken Griffin, bu yıl doların keskin düşüşünü gerekçe göstererek, bu hafta başında, “Dünyanın dört bir yanındaki devletler, merkez bankaları ve bireysel yatırımcılar artık şöyle diyor: ‘Biliyor musunuz? Artık altını, eskiden doların olduğu gibi güvenli liman varlığı olarak görüyorum’” dedi.

Her ülkenin koşulları farklı olsa da Japonya, ABD ve Batı Avrupa'nın ortak noktası, gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 100'ünü aşan veya bu seviyeye yaklaşan borçları. Bu borcun ne kadar sürdürülebilir olduğu basit bir formülle belirleniyor. Borcun ortalama faiz oranı GSYİH'nın nominal büyümesinin altında olduğunda, borcun GSYİH içindeki payı düşme eğilimindedir. Faiz oranı daha yüksek olduğunda, bu oran yükselme eğilimindedir.

2008'den 2022'ye kadar, gelişmiş ekonomilerdeki borçlar önce küresel finansal krize, ardından Covid-19 pandemisine tepki olarak hızla arttı. Ancak faiz oranları nominal GSYİH büyümesinden çok daha düşük olduğu için bu borçları sürdürmek kolaydı. Artık öyle değil. Enflasyonun geri dönüşüyle birlikte faiz oranları tarihi normlara dönüyor.

Morgan Stanley yeni bir raporunda gelişmiş piyasalar için, “Geçen yıl, ortalama olarak nominal büyüme yavaşladı, borç maliyeti arttı ve açıklar kötüleşti; bu, borç sürdürülebilirliği için üçlü bir darbe oldu” dedi. Raporda, 2030 yılına kadar ortalama borç servisi maliyetinin büyüme oranlarına eşit olacağı tahmin ediliyor. Borçta patlama yaşanmasını önlemek için faiz hariç önemli miktarda bütçe fazlası, yani keskin harcama kesintileri veya vergi artışları gerekecektir. Bu ise siyasi açıdan kabul edilemez bir durum.

Trump’a göre çare faizlerin düşürülmesi

Trump, GSYİH'nın yaklaşık yüzde 6'sı oranında bir yıllık bütçe açığı ve GSYİH'nın yüzde 100'üne yaklaşan bir borç (zaman içindeki tüm açıkların toplamı) miras aldı ve bunların gidişatını değiştirmek için çok az şey yaptı. Gümrük vergilerinden elde edilen gelir, temmuz ayında imzalanan Cumhuriyetçilerin mali tasarısındaki vergi indirimlerini telafi ediyor ancak Yüksek Mahkeme bazı gümrük vergilerinin yasadışı olarak uygulandığına karar verirse bu gelir ortadan kalkabilir. Bu arada hükümet, Demokratların belirli sağlık yardımlarının uzatılması talebini reddederek kapanmaya gitti. Trump ve Cumhuriyetçiler bu talebe açık görünüyor.

Trump, bütçe açığını azaltmanın daha kolay bir yolu olduğunu düşünüyor: Fed'in faiz oranlarını düşürmesini sağlayarak borç servisini daha ucuz hale getirmek. Merkez bankalarının önceliklerini enflasyondan hazineye yardıma kaydırması genellikle enflasyona yol açar.

Morgan Stanley'in baş küresel ekonomisti Seth Carpenter, mevcut başkan Jerome Powell'ın görevinden ayrılmasının ardından Fed'in nasıl bir yapıya kavuşacağının kesin olarak bilinmediğini belirti. Carpenter, Trump'ın bazı seçimler yapma hakkı olduğunu ve ne istediğini açıkça belirttiğin ifade ederek, Fed'in zamanla genel olarak daha gevşek bir politika izlemeye başlayabileceğini, bunun da doların değer kaybetmesi, enflasyon beklentilerinin yükselmesi ve altın fiyatlarının artması anlamına geldiğini ekledi.

Piyasalar, Japonya Merkez Bankası Başkanı Kazuo Ueda'nın faiz oranlarını yükseltme konusunda daha yavaş hareket edeceği sonucuna vardı. Sorun şu ki, ABD'de olduğu gibi Japonya'da da enflasyon pandemiden öncekine göre belirgin şekilde daha yüksek. Hükümetin taleplerine boyun eğmek, enflasyonun daha da yükselmesine yol açma riskini beraberinde getiriyor.

Japonya'nın 10 yıllık tahvil faizleri hala yüzde 1,6 civarında oldukça düşük seviyelerde seyrediyor. Ancak Brookings Enstitüsü'nden Brooks, 30 yıllık tahvil faizlerinin, özellikle Takaichi'nin seçilmesinden bu yana keskin bir artış gösterdiğini ve bunun 10 yıllık tahvil faizlerinin 20 yıl içinde yüzde 4'ün üzerine çıkacağına işaret ettiğini belirtti. Aynı eğilimin diğer ülkelerde de görüldüğünü söyledi. Brooks, “Piyasa, ‘Sizler borcu enflasyonla eriteceksiniz, şimdi değil ama uzun vadede’ diyor” dedi.


Yazarlar

Çok Okunanlar

  • Nilgün Balcı Çavdar, Erkan Kızılocak, Cem Cemal Pekin, Nuray Tarhan

    En zengin 100 Türk


  • Vantilatörle uyumanın etkileri: Bilim ne diyor?


  • 2025 Forbes 39. Dünya Milyarderler Listesi


  • Nilgün Balcı Çavdar, Cem Cemal Pekin, Erkan Kızılocak

    Dolar milyarderi Türkler


  • forbes.com.tr

    Dünyanın en zengin 10 insanı (Ocak 2025)


Sayfa Sonu

Yüklenecek başka sayfa yok