Son yıllarda iş dünyasında en sık duyduğum cümle şu: “Her şey çok riskli.”
Doğru. Ama eksik.
Asıl mesele, riskin varlığı değil; nasıl ve nereden geleceği. Çünkü bugün risk tek tip değil. Sektöre göre şekil değiştiriyor, hatta aynı sektörün içinde bile şirketten şirkete farklı biçimlerde ortaya çıkıyor. Gayrimenkulde başka vuruyor, enerjide başka, demir-çelikte, otomotivde, tarımda ya da savunma sanayiinde bambaşka biçimler alıyor.
Bu yüzden artık “riskli mi, değil mi?” sorusu anlamını yitirdi. Asıl soru şu olmalı:
Bizim işimizde risk nereden gelecek ve ne kadar erken görebiliyoruz?
Gayrimenkulde sorun fiyat değil, nakit
Gayrimenkulde bugün konuşulan çoğu şey fiyatlar etrafında dönüyor. Oysa asıl risk fiyatlarda değil; likiditede. Konut kredilerinin fiilen durduğu bir ortamda, varlıkların değeri kâğıt üzerinde korunuyor gibi görünse de, satış süreleri uzuyor. Yani mülk var ama nakde dönüşemiyor.
Bunun anlamı şu: Önümüzdeki dönemde gayrimenkulde kazananlar en pahalı projeleri yapanlar değil; nakit akışını yönetenler olacak. Finansmana erişimi olanlar için fırsat, olmayanlar için ise bekleme ve yıpranma dönemi başlıyor.
Enerji her şeyin altında var
Enerji artık tek başına bir sektör değil; bütün sektörlerin arka planındaki belirleyici unsur. Son yıllarda Ukrayna savaşıyla, Orta Doğu’daki gerilimlerle, deniz yollarındaki kırılmalarla bunu defalarca gördük. Enerji fiyatlarındaki oynaklık sadece sanayiciyi değil; tarımı, lojistiği, demir-çeliği, hatta gayrimenkulü bile etkiliyor.
Öte yandan enerji dönüşümü doğru okuyanlar için büyük bir fırsat. Yenilenebilir, depolama, şebeke altyapısı, nükleer, jeotermal… Risk, yanlış teknolojiye kilitlenmek. Fırsat ise geçişi doğru yönetmek.
Demir-çelikte yeni dönem: Karbon riski
Demir-çelik sektörü belki de riskin en somut hâle geldiği alanlardan biri. Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat çerçevesinde devreye aldığı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması artık bir niyet belgesi değil; doğrudan maliyet.
AB’ye ihracat yapan Türk üreticiler için bu şu anlama geliyor: Ya karbon yoğun üretimden çıkılacak, ya da rekabet gücü aşınacak. Kapasite artık tek başına yeterli değil. Enerji verimliliği, yeşil üretim ve şeffaf karbon raporlaması yeni rekabet kriterleri hâline geliyor.
Otomotivde risk sessiz geliyor
Otomotivde risk ani bir çöküş şeklinde değil; sessiz bir geçiş olarak geliyor. Elektrikli araçlar, batarya teknolojileri, yazılım, karbon regülasyonları… İçten yanmalı motorlara dayalı tedarik zincirleri yavaş ama kararlı bir baskı altında.
Buradaki en büyük tehlike, “henüz zaman var” rahatlığı. Oysa dönüşemeyenler bir sabah uyandığında oyunun dışında kalmış olabilir.
Tarımda risk ekonomik değil, stratejik
Tarımda risk artık sadece fiyat dalgalanması değil; öngörülemezlik. İklim değişikliği rekolteyi, maliyeti ve tedarik sürekliliğini aynı anda etkiliyor. Bir yıl bolluk, ertesi yıl kıtlık. Bu tablo tarımı ekonomik bir faaliyetin ötesine taşıyor; gıda güvenliği meselesine dönüştürüyor.
Tarımda kazananlar, sadece çok üretenler değil; veriyi kullanan, suyu yöneten, iklim riskini teknoloji ve sigortayla dengeleyenler olacak.
Savunma sanayiinde görünmeyen kırılganlık
Savunma sanayii yükselen bir alan gibi görünüyor; büyük ölçüde de öyle. Ancak burada da risk yok değil. Teknoloji bağımlılığı, kritik bileşenlerde dışa bağımlılık ve ihracat kısıtları kontrol edilmezse büyüme hızla kırılganlığa dönüşebilir.
Bu alanda fark yaratan, sipariş almak değil; teknolojiyi içeride geliştirebilmek.
Jeopolitik artık şirketlerin de gündemi
ABD–Çin rekabeti, Rusya–Ukrayna savaşı, Orta Doğu’daki fay hatları… Jeopolitik artık sadece devletlerin meselesi değil. Bugün jeopolitiği okumayan şirket, farkında olmadan politik risk taşıyor.
Jeopolitiği sadece izlemek yetmiyor; okumak, senaryolaştırmak ve karar süreçlerine katmak gerekiyor.
Yapay zeka: Erken uyarı sistemi
Tüm bu tabloyu birbirine bağlayan en güçlü çarpan yapay zeka. Yapay zeka yalnızca verimlilik aracı değil; geleceği daha erken görmeyi sağlayan bir erken uyarı sistemi.
Aynı sektörde bazı şirketlerin yükselip bazılarının geride kalmasının nedeni de bu. Mesele sektör değil; geleceği ne kadar erken okuyabildiğiniz.
Son söz: Doğru sektör yetmez
Riskler çağındayız. Bu çağda mesele doğru sektörde olmak değil; doğru zamanda yön değiştirebilmek. Enerjide, demir-çelikte, otomotivde, tarımda ya da gayrimenkulde… Fark etmiyor.
Geleceği okuyabilenler için risk yönetilebilir. Okuyamayanlar için ise kaçınılmaz.
İş dünyasının gerçek yol ayrımı da tam burada başlıyor.