Yeni Sanayi Politikaları Çağı
Bu politikaların içeriğine bakıldığında özellikle yeşil ve dijital dönüşümün ön plana çıktığı görülüyor. Örneğin geçtiğimiz ay tanıtımı yapılan “HIT-30 Yüksek Teknoloji Teşvik Programı” yeni nesil enerjili araçlar, batarya teknolojileri, çip teknolojileri, güneş hücresi, rüzgar türbinleri yatırımlarını ülkemize çekmeyi hedefliyor.
Peki Türkiye’nin uyguladığı bu ekonomi politikası sadece bize mi özgü? Dünya örneklerini incelediğimizde aslında küresel bir dönüşümün tam ortasında olduğumuzu ve Türkiye’nin de bu dönüşümden payını almak için harekete geçtiğini görüyoruz. Hal böyleyken küresel ve ulusal düzeyde yaşanan bu dönüşüm şirket yöneticileri için yeni soruları da beraberinde getiriyor. O da rekabet avantajı elde etmek ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için hangi stratejileri uygulamaları gerektiği.
Nereden Çıktı Bu Yeni Sanayi Politikaları?
Günümüzde küresel ekonomik sistemi dönüştüren dinamikleri inceleyerek başlayalım. 2008 finansal kriziyle beraber derinleşen sosyal eşitsizlikler, Covid-19’un yarattığı tedarik şokları, ABD ve Çin arasındaki teknoloji rekabeti, bölgesel jeopolitik çatışmalar ve yeşil dönüşümün ekonomik maliyeti büyük bir paradigma değişimine yol açtı. Bu paradigma değişimini şu şekilde özetleyebiliriz: 1980’lerden beri hâkim olan liberal serbest piyasa yaklaşımı yerini devletin daha düzenleyici ve müdahaleci olduğu bir anlayışa bıraktı. Üstelik bu değişimin sadece gelişmekte olan ülkelerde yaşandığını düşünmek hata olur. Tam tersine, ABD’de 2022’de Biden yönetimi tarafından hazırlanan “CHIPS and Science Act” ve “Inflation Reduction Act” yeni sanayi politikalarının en somut örneklerini oluşturuyor. Başta yarı-iletkenler olmak üzere kritik teknolojilerin ABD’de üretilmesini ve yatırımların ülkeye çekilmesini hedefleyen bu kanunlar, çeşitli teşviklerden yatırım ve ticaret kısıtlamasına kadar yeni sanayi politikalarının hemen hemen tüm enstrümanlarına sahip.
Araştırmalara göre yeni sanayi politikaları kapsamında devletler tarafından piyasaya yapılan müdahalelerin sayısı 2010 yılından beri büyük bir artış göstererek 2022 yılında bin 500’e ulaşmış. Aşağıdaki grafiği incelediğimizde özellikle 2019 yılından sonra bir ivmelenme olduğunu görüyoruz. Ancak artış bununla sınırlı kalmamış. Sadece 2023 yılında tam 75 ülkede 2 bin 500 yeni sanayi politikası uygulamaya konmuş. Üstelik bu politikaların yüzde 48’i ABD, AB ve Çin gibi gelişmiş piyasalarda ortaya çıkmış.
Peki tüm bu politikaların toplam büyüklüğü ne olmuş dersiniz? Tam 1,7 trilyon dolar. Yani öyle lafta kalan siyasi söylemlerden değil devasa bir ekonomik dönüşümden bahsediyoruz. Küresel düzeyde yaşanan bu paradigma değişimini Türkiye’nin de yakından takip ettiğini yapılan açıklamalardan anlayabiliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 25 Mayıs 2024’te yaptığı “Yeni bir sanayi politikasını devreye alıyoruz” açıklamasından dört gün sonra Mehmet Şimşek de “Katma değer zincirinde yeniden ivme kazanmamız için yeni sanayi politikasının devreye girmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Şirketler Rekabet Stratejilerini Nasıl Kurgulamalı?
Şirketlerin kurumsal stratejilerine yön veren liderlerin de artık yeni sanayi politikaları çağında olduğumuzu kabullenip tercihlerini söz konusu politikalarla uyumlu bir şekilde yapmaları gerekiyor. Bu söylenildiği kadar kolay değil. Zira her ülkenin ve sektörün ekonomi politikası kendine özgü şartlara göre belirleniyor.
Ancak biz yine de yol göstermesi için üç temel unsuru paylaşalım. Bunlardan birincisi, yeni sanayi politikalarının belirli sektörlerde yapısal dönüşümü hedeflemesi. İkincisi, devletlerin bu dönüşümü sağlamak için teşvik vermesi ya da kısıtlamalar getirmesi. Üçüncüsü ise bu politikaların ülkelerin siyasi, ekonomik ve toplumsal hedefleriyle uyumlu şekilde belirlenmesi.
O halde şirketler de bu üç ilkeyi göz önüne alarak kurumsal stratejilerini kurgulamak durumundalar. Örneğin faaliyet gösterdikleri ülkede ve sektörde devletin stratejik hedeflerini anlamak; o alanda özellikle dijital ve yeşil dönüşüm çerçevesinde yapılabilecek müdahaleleri ve teşvikleri değerlendirmek ve gerektiğinde uluslararası yatırımlara ve ticari ilişkilere getirilebilecek önlemleri göz önünde bulundurmak iyi bir başlangıç noktası olabilir.