;
Arama

Türkiye oyunu bozabilir

Türkiye’ye biçilen rol, ya Batı’nın sınır bekçiliği ya da bölgesel müdahale aracı olma yönünde evriliyor. Ama Türkiye bu gidişatı tersine çevirebilir.

04 Mayıs 2025, 08:19 Güncelleme: 05 Mayıs 2025, 08:51
Türkiye oyunu bozabilir
Cilvegözü Sınır Kapısı

Bugün küresel güvenliğe yönelik tehditleri konuşurken artık tankların sınır aşmasından, savaş uçaklarının semalarda süzülmesinden ya da iki ordu arasındaki klasik çatışma senaryolarından değil; beyin yıkama tekniklerinden, sosyal medya manipülasyonlarından, yapay zekâ ile güçlendirilmiş algı operasyonlarından ve toplumsal fay hatlarını bilinçli şekilde kaşıyan radikal ağlardan söz ediyoruz.

Yeni yüzyılın “asimetrik” güvenlik mimarisi, görünmez ama etkisi yüksek aktörlerin oyun sahasına dönüşmüş durumda. Özellikle radikal yapılar, klasik güvenlik anlayışını altüst eden, devlet dışı aktörlerin belirleyici hale geldiği bir tehdide dönüşüyor. Bu yapılar artık yalnızca terörist hücreler değil, sosyal medya fenomenlerinden dijital yayın organlarına, dini cemaatlerden sahte STK’lara kadar çok katmanlı ve dinamik bir yapı arz ediyor.

Bu tehditlerin çoğu, spontane halk hareketleri değil; çoğu zaman büyük güçlerin jeopolitik mühendislik projelerinde kullandığı taşeron yapılar olarak kurgulanıyor. Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da ve Suriye’de yaşananlar bunun en çarpıcı örnekleri.

Radikal dalgalar Türkiye'nin kıyısında

Türkiye, son yirmi yılda hem içeride hem de çevresinde yaşanan dönüşümlere rağmen hâlâ bu sarmalın merkezine sürüklenmemeyi başardı. Ancak kırılganlıklar derinleşiyor. Ekonomik darboğaz, yüksek genç işsizliği, sosyal adaletsizlikler ve yargıya güvenin azalması gibi iç tehditler; Suriye, İran ve Kafkaslar’daki türbülanslar, düzensiz göç dalgaları ve terör örgütlerinin sınır hattında yeniden yapılanma çabalarıyla birleşince Türkiye'nin bağışıklık sistemi zorlanmaya başladı. Bu noktada, bazı ülkelerin kaderinden ders çıkarmak kritik önem taşıyor.

Pakistan: Tehlikenin vücut bulmuş hâli

Pakistan örneği, dış müdahalelerle radikalleştirilen bir ülkenin, zamanla kendi kendini yiyip bitirmesinin ibretlik hikâyesidir. 1980’lerde ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı desteklediği mücahit gruplar, kısa sürede devleti kontrol altına aldı. İslamabad’ın stratejik bağımlılığı ve radikal yapılarla kurduğu tehlikeli denge, ülkeyi neredeyse yönetilemez hale getirdi.

Bugün Pakistan’da sivil yönetim zayıflamış, ordu ve istihbarat klikleri ülkenin iplerini eline almış durumda. Gençlerin sokakları, üniversiteleri ve camileri, radikal ideolojilerin üssü haline gelmiş. ABD ile yaşanan hayal kırıklıkları, Çin’e stratejik bir mecburiyeti beraberinde getirmiş. Aynı senaryo, farklı motiflerle Türkiye'nin kapısını çalabilir. Elbette birebir kopya bir model olmayacaktır ama benzer kırılganlıklar, aynı sonuçları doğurabilir.

Büyük güçlerin oyuncağı olarak radikalizm

Radikal yapılar, zannedildiği gibi sadece inançla hareket eden “meczup” gruplar değildir. Çoğu, sistematik şekilde eğitilmiş, lojistik ve finansal olarak desteklenmiş, hedef ülkelerde siyasi dengeyi bozmak üzere tasarlanmış “akıllı mühimmat”lardır. İşin ironik tarafı, bu yapılar bir dönem ABD ve müttefikleri tarafından teşvik edilmiş, ancak kontrolden çıkınca baş edilmesi imkânsız bir tehdide dönüştü.
Bazı örnekler:

•    ABD’nin Afganistan’daki Sovyet karşıtı mücahitleri silahlandırması ve eğitmesi,
•    Çeçenistan üzerinden Rusya’nın zayıflatılmaya çalışılması,
•    Çin’in Uygur ve Tibet meselesiyle uluslararası baskı altına alınması,
•    İran’ın etnik ayrımcılık yoluyla içten çökertilme çabaları,
•    Suriye ve Libya'da vekil savaşçılarla rejim değişikliği oyunları...

Bu denklemde Türkiye’ye biçilen rol, ya Batı’nın sınır bekçiliği ya da bölgesel müdahale aracı olma yönünde evriliyor. Ama Türkiye bu gidişatı tersine çevirebilir.

Türkiye nasıl bir yol haritası izlemeli?

Türkiye, yalnızca askeri caydırıcılığına güvenerek değil; diplomatik zekâsı, stratejik pozisyonu, yumuşak gücü ve enerji-jeopolitik hamleleriyle bu oyunu bozabilir. Bunun için ise sadece niyet yetmez; akılcı, çok katmanlı ve uzun soluklu bir stratejiye ihtiyaç var.
Beş kritik sütun üzerine inşa edilmiş bir çıkış haritası öneriyorum:


1.    Rasyonel ve onurlu dış politika
İdeolojik salınımlardan uzak, çıkar temelli, saygın ve çok yönlü bir diplomasi anlayışı. ABD, AB, Çin, Rusya ve bölgesel aktörlerle ilişkiler “sıfır toplamlı” değil; çok katmanlı işbirlikleri şeklinde inşa edilmeli.

2.    Çok katmanlı güvenlik mimarisi
Sadece ordunun değil, siber savunmanın, dijital medyanın, akademinin ve kültürel yapının da güvenlik zincirine dâhil edildiği bir bütüncül yaklaşım gerekli.

3.    Toplumsal bağışıklık sisteminin inşası
Kimlik krizlerinden beslenen radikalizm ancak sağlıklı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal yapı ile bertaraf edilebilir. Eğitim reformu, gençler için fırsat eşitliği ve toplumsal adalet bu sistemin temelidir.

4.    Ekonomik ve dijital bağımsızlık
Yüksek teknoloji, dijital altyapı ve yapay zekâ yatırımları, sadece kalkınma değil; aynı zamanda stratejik savunma araçlarıdır. Ekonomik krizlerin derinleştiği bir ülkede radikalizmin tutunacağı çok daha fazla alan vardır.

5.    Algı savaşına dayanıklı medya düzeni
Dezenformasyona karşı etkili refleksler geliştiren, doğrulama mekanizmaları kuran, güvenilir ve tarafsız medya altyapısı oluşturulmalıdır. Bu, klasik gazetecilikten çok daha fazlasıdır; bir güvenlik meselesidir.

“Derin Devlet” Değil, “Derin Akıl” Dönemi

Türkiye geçmişte krizleri "derin devlet" refleksiyle çözmeye çalıştı. Bugünse karanlık yapılarla değil; şeffaf, bilimsel ve stratejik düşünen bir “derin akıl”la yol alınması gerekiyor. Veri analitiği, dijital diplomasi, yapay zekâ destekli karar süreçleri ve stratejik öngörü mekanizmaları artık sadece lüks değil, hayatta kalmanın ön koşulu. Bu bağlamda, liyakatli kadrolar, özgür düşünen beyinler ve bağımsız kurumlar her zamankinden daha değerli. Türkiye’nin bu kapasitesi var. Ancak bu kaynakların nasıl kullanıldığı, nasıl yönlendirildiği belirleyici olacak.

Sonuç: Masada olmak ya da menüde yer almak

Unutmayalım: Kendi oyununu kuramayanlar, başkalarının oyununun piyonudur. Eğer Türkiye, radikalizmin sarmalına düşmeden akılcı bir çıkış inşa edebilirse, yalnızca kendisi için değil; bölgesi için de örnek bir model oluşturabilir. Bugün bir eşikteyiz. Ya “radikal çürüme”ye direneceğiz ya da tarihimizin en riskli türbülansına sürükleneceğiz. Tercih bizim.


"Dünya" Kategorisinden Daha Fazla İçerik

  • ABD Başkanı Trump: Putin benim de Türkiye'ye gelmemi istiyor

    ABD Başkanı Trump: Putin benim de Türkiye'ye gelmemi istiyor

  • ABD Başkanı Trump Suriye Devlet Başkanı Ahmet Al Şara ile görüştü

     ABD Başkanı Trump Suriye Devlet Başkanı Ahmet Al Şara ile görüştü

  • ABD Başkanı Trump'ın lüks jet takıntısı

    ABD Başkanı Trump'ın lüks jet takıntısı

  • Trump’ın Ortadoğu turuna katılan CEO’lar milyarlarca dolarlık anlaşmalar yaptı

    Trump’ın Ortadoğu turuna katılan CEO’lar milyarlarca dolarlık anlaşmalar yaptı

  • Putin Ukrayna'daki savaş için asker alımını artırdı

    Putin Ukrayna'daki savaş için asker alımını artırdı

  • ABD Dışişleri Bakanı Rubio İstanbul'a gelecek

    ABD Dışişleri Bakanı Rubio İstanbul'a gelecek

Yazarlar

Çok Okunanlar

  • forbes.com.tr

    Dünyanın en zengin 10 insanı (Ocak 2025)


  • Nilgün Balcı Çavdar, Cem Cemal Pekin, Erkan Kızılocak

    Dolar milyarderi Türkler


  • Nilgün Balcı Çavdar, Erkan Kızılocak, Cem Cemal Pekin, Nuray Tarhan

    En zengin 100 Türk


  • Dünyanın en zengin 10 kişisi (Kasım 2024)


  • forbes.com.tr

    En zengin Türklerin sıralaması nasıl değişti?