;
Arama

Oğullar ve babalar: Hayatta ve iş dünyasında görünmez rekabet

Aile şirketlerinde baba–oğul gerilimi mirasın devrinden önce başlıyor. Sert rekabet, kırılgan dengeler ve sessiz ittifaklar yılların emeğini bir anda riske atabiliyor.

15 Ağustos 2025, 15:34 Güncelleme: 15 Ağustos 2025, 15:45
Aile şirketleri, Türkiye ekonomisinin sessiz devleridir.

Bu devlerin omuzlarında çoğu zaman tek bir isim vardır: baba.

Şirketi sıfırdan kurar, büyütür, riskleri göğüsler, krizleri aşar. Ama asıl sınav, o mirası kime ve nasıl devredeceğinde başlar.
Bu noktada, iş dünyasının yazılı olmayan kuralları devreye girer: Babalar, oğullarına başka, kızlarına başka davranır.

Oğulların sert mektebi

Oğullar, çoğunlukla “doğal veliaht” olarak görülür. Bu, büyük bir avantaj gibi görünse de beraberinde ağır bir yük getirir.
Babalar oğullarını en sert mektepten geçirir; en zor dosyaları, en problemli müşterileri, en riskli yatırımları onlara verir.
Hata toleransı düşüktür, beklenti yüksektir. Baba, “Beni aşsın, ama benden izinsiz aşmasın” duygusunu saklı tutar.
En zor koşullara hazırlar ki ileride güçlük çekmesin.

Kızlar ve destekleyici rol

Kızlara yaklaşım genellikle daha yumuşaktır. Babalar onlara güvenir, verdikleri görevi titizlikle yapacaklarına inanır.
Ancak bu güven, bazen “destekleyici” pozisyonlara hapsedilmek anlamına gelir—marka yönetimi, iletişim, sosyal sorumluluk gibi.

Son yıllarda bu algı kırılıyor; iyi eğitimli, uluslararası tecrübesi olan kız çocukları, CEO koltuklarına oturuyor.
Bu değişim, babaların da bakışını dönüştürüyor.

Rekabetin kökü

Baba–oğul ilişkisi, iş dünyasının ötesinde de bir güç mücadelesine dönüşebilir.

Oğul, babasının gölgesinde büyürken ona hayranlık duyar; ama zamanla kendi yerini alma, kendi otoritesini kurma arzusu uyanır.

Bu, doğaldır ama çoğu zaman sert bir rekabete evrilir.

Ne yazık ki bu süreçte saygısızlık, kıskançlık ve iktidarı tez elden ele geçirme arzusu, baba–oğul arasında ciddi tatsızlıklara yol açabiliyor.

Bazı durumlarda bu, sessiz bir mesafeye; bazılarında ise geri dönüşü zor kopuşlara dönüşür.

Geçen gece sevdiğim bir dostumdan dinlediğim hikâye bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.

Hayatını oğluna adamış, ona en iyi imkânları sağlamış, şirketin yarısını devretmiş bir baba…

Ama en zayıf anında, destek yerine stratejik bir hamleyle karşılaşmış.

Oğul, omuz olmak yerine fırsat görmüş. Bir ihanet mi, yoksa kendi bağımsızlığını ilan etme çabası mı? Yorumu size bırakıyorum.

Annenin sessiz etkisi

Bu dengede anneler genellikle oğullarının doğal müttefikidir. Onu korur, savunur, hatta bazen babaya karşı kışkırtır.
Bu her zaman kötü niyetle olmaz; kimi zaman içgüdüsel bir koruma refleksi, kimi zaman ise aile içi güç dengesini kendi lehine çevirme isteğidir.

Ama sonuçta baba–oğul hattındaki gerilimi artırabilir.

Baba için bu durum iki cepheli bir mücadeleye dönüşür:

Bir yanda rekabetçi ve potansiyel olarak “ihanet” edebilecek bir oğul, diğer yanda onu destekleyen bir anne figürü.

Baba, tüm sağladıklarına rağmen kendini yalnız hissedebilir.

Uluslararası ders

Gelişmiş ülkelerde bu mesele, “yönetim devri protokolleri” ile çözülmeye çalışılıyor.

Japonya’dan Almanya’ya, aile şirketleri çocuklarını yönetim koltuğuna oturtmadan önce başka şirketlerde deneyim kazanmalarını şart koşuyor.

Böylece hem yetkinlik hem de otorite “hak edilmiş” oluyor.

Bu yöntem, aile içi rekabeti de daha sağlıklı bir zemine taşıyor.

Eğer baba–oğul gerilimi ilk işaretlerini veriyorsa, hemen tarafsız bir üçüncü göz—bir aile içi ombudsman veya profesyonel danışman—devreye girmelidir.

Küçük kıvılcımlar büyüyüp derinleşirse, yıllarca inşa edilen hem iş hem aile bağı telafisi zor şekilde zedelenebilir.

Unutulmaması gereken

“Cennet annelerin ayağı altındadır” derler, ama babaların da borcu pek ödenmez.

Çocuklarını yetiştirmek, onları dünyanın sert koşullarına hazırlamak için verdikleri emek ve fedakârlık, çoğu zaman gözle görünmez ama hayatın her köşesine sinmiştir.

Babalarının yaşlarına geldiklerinde kafalarına düşer haksızlıkları ama çok geçtir.

O yüzden hem oğullara hem de annelere naçizane tavsiyem şu:

Babalarınızı ve eşinizi bu kadar kolay harcamayın, yaşarken hak ettikleri değeri ve saygıyı gösterin, çabalarını takdir edin.

Dünya yakında onların ellerinden size geçecek; o gün geldiğinde, hem mirasın hem de yükün ağırlığını çok daha iyi anlayacaksınız.

Ve elbette bu çağrı aynı netlikte babalar için de geçerlidir:

Oğullarınızı ve eşinizi yalnızca disiplin ve eleştiriyle değil, sevgi, güven ve hakkaniyetle kucaklayın.

Unutmayın ki saygı ve sadakat, tek yönlü bir yol değil, karşılıklı inşa edilen bir köprüdür.

Bu köprü sağlam kurulursa, ne iş dünyasının sert rüzgârları ne de hayatın fırtınaları onu kolay kolay yıkamaz.
 

Yazarlar

Çok Okunanlar

  • Vantilatörle uyumanın etkileri: Bilim ne diyor?


  • En zengin 100 Türk


  • forbes.com.tr

    Dünyanın en zengin 10 insanı (Ocak 2025)


  • Dolar milyarderi Türkler


  • 2025 Forbes 39. Dünya Milyarderler Listesi