Yeni bir akla ihtiyacımız var
Gerçek bağımsızlık, yalnızca enerji ya da savunmada değil; düşüncede başlar.
“İnsanlık, karşıtlık ve rekabet üzerine kurulu bir zihniyetle bu yüzyılı taşıyamaz. Yeni bir akıl doğmak zorunda.”
— Dr. Cemil Çakmaklı
Yüzyıllar boyunca büyümeye, rekabete ve üstün gelmeye ayarlanmış bir uygarlık anlayışının son perdesindeyiz belki de. Büyüdük — ama nasıl? Rekabet ettik — ama ne pahasına? Kazandık — ama kimi kaybettik?
Bugün insanlık olarak aynı gemide değiliz belki ama aynı fırtınadayız. O fırtına; seller, savaşlar, göçler, buzullardaki çöküşler, dijital tutsaklık ve ortak bir anlam krizinden oluşan devasa bir girdap. Bu girdabın ortasında, bugüne dek bize yol gösterdiğine inandığımız akıl, pusulasını şaşırmış gibi.
Artık soru şu: Aynı akılla bu yüzyılı geçebilir miyiz?
Cevap, hayır.
Düşüncede bağımsızlık: En zor olanı
Türkiye, tarih boyunca birçok defa bağımsızlık mücadelesi verdi. Ekonomide, enerjide, diplomaside… Ancak asıl eksik olan ve hâlâ sessizce ötelenen bir cephe daha var: Zihinsel bağımsızlık.
Gerçek özgürlük, başkalarının ürettiği kavramlarla konuşmayı bırakabildiğimizde başlar. İthal edilmiş modeller, ezberlenmiş kalkınma reçeteleri, Batı merkezli başarı hikâyeleri artık bize uymuyor. Kendi yolumuzu, kendi aklımızı, kendi kelimelerimizle tarif etmek zorundayız.
Dr. Cemil Çakmaklı’nın yıllardır söylediği gibi:
Yeni bir akıl doğmak zorunda.
Bu akıl, sadece daha “akıllı” teknolojiler değil; daha “hikmetli” insan ilişkileri, daha “yaşanabilir” şehirler, daha “anlamlı” üretim biçimleri tasarlamalı.
Bugünün krizi, düşüncenin krizidir
Yaşadığımız krizlerin hiçbiri yalnızca iklimle, gıda zinciriyle ya da dövizle ilgili değil. Bunlar, daha derinde yatan bir anlayış krizinin semptomları.
Bugün karşımızda duran tabloyu sadece istatistiklerle açıklamak yetersiz kalıyor. Zira mesele bir rakamdan ibaret değil; bir anlam kaybı yaşıyoruz.
• Kalkınmayı hâlâ betonla mı ölçeceğiz?
• Eğitimi sınav puanlarıyla mı?
• Refahı, tüketim miktarıyla mı?
• Başarıyı, başkalarına üstün gelmekle mi?
Yeni akıl, bu soruların cevabını değiştirmek zorunda.
Peki, çözüm nerede?
Bir düşünce mimarisi inşa etmeden hiçbir yapının ayakta kalamayacağını artık biliyoruz. O hâlde çözüm, üç temel sacayağı üzerinde yükselmeli:
1. Zihinsel dönüşüm:
Okullarımızda, medyamızda, kamusal söylemde ve ailede öğrenilen dil değişmeli. Kazanmak değil, denge. Ezmek değil, birlikte var olmak. Daha çok değil, daha anlamlı.
2. Yerelden evrensele düşünce üretimi:
Kendi topraklarımızın bilgeliğini, dünya ile konuşabilir hâle getirmeliyiz. Ahilik’ten Yunus’a, Mevlana’dan Hacı Bektaş’a kadar uzanan yerli düşünce damarlarımız, bugünün insanına hâlâ söyleyecek çok şey taşıyor.
3. Yaşayan uygulamalar:
Yeni akıl soyut bir düşünce değil; yaşanabilir modeller üretmek zorunda. Mahalle bazlı kooperatifler, doğa dostu mimari, ekolojik ekonomi, döngüsel üretim sistemleri… Bunların hepsi “başka bir akıl mümkün”ün somut tezahürleridir.
Cemil Çakmaklı: Sessiz dönüşümün yol göstericisi
Dr. Cemil Çakmaklı’yı yalnızca bir siyasetçi, bir yatırımcı, ya da bir planlamacı olarak görmek eksik olur. Onun asıl katkısı; Türkiye’nin düşünsel haritasında, sessiz ama derin izler bırakmasıdır.
Ekolojik kalkınma, zihinsel dönüşüm, toplumsal denge ve yerli düşünce üretimi gibi alanlarda ortaya koyduğu fikirler, bana hep şunu düşündürmüştür:
Gerçek liderlik, gürültüyle değil; derinlikle olur.
Bugün pek çok kavramın içi boşaltılırken, Çakmaklı’nın kavramlara yeniden can veren bir tavrı var. Sözü, yalnızca akademik değil; yaşam pratiğine davet eden bir çağrıdır.
Yeni akıl, yeni yüzyılın anahtarıdır
Zaman, sadece hızlı akmıyor — yön değiştiriyor. Bu çağda en büyük tehlike, yavaş kalmak değil; yanlış yolda hız yapmaktır.
Yeni akıl, bu yönü sorgulamamıza yardımcı olacak pusula…