;
Arama

Borç almanın, vermenin gizli enerjisi: İki tarafı da fakirleştiriyor

Borç yalnızca cebimizi değil, zihnimizi de bağlar. İster alan olun ister veren, borç ilişkisi özgürlüğü daraltır, karar kalitesini düşürür ve görünmez bir yıpranma yaratır.

29 Aralık 2025, 12:52

Hayatta en korktuğum şeylerin başında borç geliyor. Ne almayı severim ne de vermeyi.

Bu, ihtiyacım olmadığı için ya da cimriliğimden değil. Zamanla şunu öğrendiğim için: Borç, enerji akışımı bozuyor. Zihnimi meşgul ediyor, kararlarımı etkiliyor, özgürlüğümü daraltıyor.

Bu yüzden ayağımı yorganıma göre uzatmayı öğrendim. Gerekirse harcamalarımı kısarım, yavaşlarım ama borca girmemeye çalışırım. Girersem de uzatmadan hemen ödeyip kapatırım.

Elbette borç, modern ekonominin en normalleştirilmiş ilişkisi. Kredi kartları, tüketici kredileri, şirket kredileri, devlet tahvilleri… Hepsi hayatın doğal bir parçası gibi sunuluyor.
Oysa bana sorarsanız borç, sadece bilançolarda görünen bir rakam değil. Aynı zamanda zihni, davranışı ve karar alma kalitesini etkileyen görünmez bir maliyeti var.

Yıllar içinde şunu fark ettim: Borç dediğimiz şey, sandığımızdan çok daha geniş bir alanı kaplıyor. Çoğu insan borcu sadece bir para alışverişi sanıyor. 
Oysa borç; bazen bir banka dekontu, bazen aile sofrasında havada asılı kalan bir beklenti, bazen de hiç konuşulmayan ama herkesin bildiği bir yüktür.

Borcun binbir türü var.
Ülke borcu var.
Şirket borcu var.
Banka borcu var.
Şahsi borç var.
Akraba ve dost borcu var.
Bir de en sessiz ama en ağır olanı: minnet borcu.

Ve şunu net söylemek gerekiyor:
Borç, türü ne olursa olsun, iki tarafın da enerjisini aşağı çeker. Alanı da yorar, vereni de fakirleştirir.

Borç veren neyi kaybeder?

Borç verdiğiniz anda, farkında olmadan zihinsel bir ortaklık kurarsınız. Bu ilişki ne tam anlamıyla ticari ne de tamamen kişiseldir. Sözleşmesi olsun ya da olmasın, mutlaka bir beklenti taşır. Sorun da tam burada başlar.

İlk anda borç veren kendini güçlü hissedebilir. Ama çok geçmeden zihni bölünür. Karşı tarafın harcamaları göze batmaya başlar. Gecikmeler büyür. Sessizlikler anlam kazanır. Zihin artık kendi işine, yatırımlarına, yeni fırsatlara değil; başkasının ödeme ihtimaline odaklanır.

Bu durum iyi niyetle de başlasa, karar kalitesini düşürür. Enerji üretimden kopar, takibe dönüşür. İş dünyasında bu, en pahalı kayıplardan biridir: odak kaybı.

Borç alan neyi kaybeder?

Borç alan taraf için tablo sanıldığı kadar rahat değildir. İlk anda bir ferahlama olur. Ama bu kısa sürelidir. Ardından içsel bir baskı başlar.

Borç alan kişi, farkında olmadan kendini açıklamak zorunda hisseder. Zaten ödeme gücü sınırlıdır; bankadan alamıyordur. Gecikmeleri gerekçelendirir, harcamalarını savunur. Bu hâl, özgüveni ve girişim cesaretini aşındırır.

Borç, alan kişinin sadece cebini değil, zihnini de bağlar. Kendi başına çözebilme inancı zayıflar. Risk alma iştahı düşer. Hayat ileriye bakmak yerine geçmiş kararları taşımaya başlar.

Borç eşitliği bozar, ilişkiyi yıpratır

Borç, ister bireyler arasında ister şirketler arasında olsun, ilişkiyi eşitlik zemininden çıkarır. Veren yukarıda, alan aşağıda konumlanır. Bu çoğu zaman söylenmez ama hissedilir.

Akraba ve dost borçları bu yüzden en yıpratıcı olanlardır. Para geri dönse bile ilişki eski hâline gelmez. Geri dönmezse, ilişki zaten biter.
Birçok dostluk paradan değil, konuşulamayan borçlardan dağılır.

Şirketler ve devletler için de aynı hikâye

Bu dinamik sadece bireyler için geçerli değildir. Şirket borcu da ülke borcu da aynı psikolojiyle çalışır.

Borçlanan şirketler bir süre hızlanır. Ama zamanla kararlarını borca göre almaya başlar. Yönetim sabırsızlaşır, uzun vadeli strateji zayıflar. Şirket bir noktadan sonra işini değil, borcunu yönetir.

Borçlanan ülkeler de benzer bir tabloyla karşılaşır. Kimse doğrudan emir vermez ama hareket alanı daralır. Bugünün faizleri, yarının eğitiminden, sağlığından ve özgürlüğünden eksilir. Borç çevrilemediğinde IMF gibi aktörler devreye girer; özelleştirmeler hızlanır, stratejik varlıklar elden çıkarılır.

Borç büyüdükçe, bağımsız karar alma kapasitesi küçülür.

Minnet borcu: En tehlikelisi

Parayla ilgisi olmayan ama etkisi en güçlü borç türü minnet borcudur. Birinin size yaptığı iyiliğin karşılığını ödeyemediğinizi hissettiğiniz an başlar. Konuşulmaz ama davranışlara sızar. Duruşu, kararları, hatta suskunluğu etkiler.

Minnet borcu, insanın ve kurumun omurgasını en çok zorlayan borçtur.

Borç sorunu çözmez, erteler

Borç çoğu zaman yardım gibi sunulur. Oysa gerçekte yapısal sorunu erteler. Nakit sıkıntısı yaşayan bireyin ya da şirketin problemi çoğu zaman para değildir; yanlış model, zayıf disiplin ya da plansızlıktır.

Borç bu sorunları görünmez kılar. Ama çözmediği için daha güçlü biçimde geri döner. Üstelik bu kez iki tarafı da yıpratarak.

Net tavsiye

Borcu bir ilişki biçimi olarak değil, bir finansman aracı olarak görün.

Borç alacaksanız, bunu bankayla ve net kurallarla yapın.
Para verecekseniz, ya açık bir ticari ilişkiye dönüştürün ya da bağış olarak verin.
Gri alan yaratmayın.

Borç masum değildir. İki tarafı da fakirleştirir: birini parasal, diğerini zihinsel olarak.

Benden söylemesi: borç konusunda netlik hem serveti, hem itibarı hem de enerjiyi korur.


Sayfa Sonu

Yüklenecek başka sayfa yok