Londra’da parlayan efsane: Yunus Dalgıç
Kimi memleketinde karşılık bulamadığı yaratıcılığını valizine koyup yola çıkıyor, kimi ise nefes alabileceği yeni bir özgürlük alanı arıyor. İşte o göçmen ruhuyla yola çıkanlardan biri de Yunus Dalgıç. Onunki alışılmış kalıplara sığmayan ama tam da bu yüzden ilham veren bir hikâye.
Aidiyetten özgürlüğe, Mersin’den Londra’ya
Elazığ ve Mersin kökenli bir ailenin çocuğu olan Yunus’un hikâyesi, kalıpların ve beklentilerin dışında bir yerde başlıyor.
Onu tanıyan herkesin ortak bir gözlemi var: “Yunus hem zeki, hem güvenilir, hem de içten.”
Boyuyla, yürüyüşüyle dikkat çekse de asıl farkını yaratan iç dünyası: derin bir sezgi, anlatma tutkusu ve insanla bağ kurabilme becerisi.
Türkiye’de gazetecilikle başlayan kariyerinde, daha YouTube’un “ciddi medya” sayılmadığı yıllarda, çalıştığı gazeteye dijitalleşme ve içerik üretimi önerileri götürdü. Ama yenilikten korkan eski düzenin cevabı her zaman aynıydı: “Sen işine bak.”
Oysa Yunus başka bir şeyi hayal ediyordu. İçine sığamadığı o dar alandan çıkmak için yola koyuldu. Rotasını Londra’ya çevirdi. Ne onu bekleyen bir sahne vardı, ne de hazır bir alkış. Ama cebinde inatçı bir umut, kalbinde ise hiç durmayan bir hayal vardı.
Hayal kurma cesareti
Bugün Lemonade Comedy Club’ın kurucu ortağı olarak, Kuzey Londra’daki göçmen mahallelerinden Soho’nun çok kültürlü sahnelerine uzanan bir köprü kuruyor. Ama Yunus’un rolü sadece bir sahne açmakla sınırlı değil. O, sahnenin arkasındaki yaratıcı vizyonu kuran, içerik ve stratejiyi inşa eden bir yapımcı.
Bu sadece bir etkinlik değil; kimlik bunalımlarının mizaha, ayrımcılığın kahkahaya dönüştüğü bir ortak alan. Burada hem Türkiye’den gelen komedyenleri İngiliz seyircisiyle buluşturuyor, hem de İngiltere’de yetişen iki dilli Türk yetenekleri cesaretlendiriyor. Ülkede sadece Türkleri değil, Britanyalıları da güldürebilen yapımların altına imza atıyor. Çünkü Yunus artık usta bir hikâye kurucusu.
“Türkiye’de sahnede kendini küçümsersen insanlar seni ciddiye almaz.
Oysa İngiltere’de seyirci tam da bu tür alçakgönüllülüğü bekliyor” diyor.
Ne tam burada, ne tam orada
Göçmen olmak, her an biraz eksik, biraz fazla olmak demek. Ne tam buraya ait, ne de oraya. Bu duygu karmaşasını Yunus, “İki Eksik, İki Fazla” adlı podcast serisine dönüştürdü. Yapım ortağı ve arkadaşı Hayrullah Sevik (nam-ı diğer Harry) ile birlikte sordukları dört basit soru, aslında hayli derin:
“Hayatında eksik olan iki şey ne? Fazla olan iki şey ne?”
İşte bu sorularla başlayan sohbetler, mizahı bir yüzleşme biçimine dönüştürüyor. Çünkü Yunus’a göre gülmek sadece eğlenmek değil; anlamaya çalışmak, empati kurmak, denge bulmaktır.
Depremle yüzleşmek ve vicdanın kamerası
Yunus’un duyarlılığı yalnızca içerik üretiminde değil. 2023’te Türkiye’de yaşanan büyük deprem felaketinde, eline kamerasını alıp bölgeye gitti. Ama bunu görünür olmak için değil, gerçekten birilerine dokunabilmek için yaptı. Yardım faaliyetlerini belgesele dönüştürerek kamuoyuna duyurdu ama hiçbir anında gösterişe kaçmadı. Çünkü o, popüleritenin değil vicdanın yapımcısı.
Ve sadece afet anlarında değil, Londra’daki günlük yaşamda da aynı duyarlılığı sürdürüyor. O kadar çok insanın yardımına koştu, destek verdi ki adeta modern zamanın Marko Paşa’sı gibi anılıyor. Çözülmesi zor bir sorununuz varsa, birine ulaşmanız gerekiyorsa ya da sadece içinizi dökmek istiyorsanız, akla gelen ilk isimlerden biri Yunus oluyor. Dinleyen, anlayan, harekete geçen bir dost, bir arabulucu, bir çözüm ortağı.
Stratejik iletişim ve masadaki mizah
Lemonade Comedy Club dışında Yunus’un uzmanlaştığı bir diğer alan da stratejik iletişim danışmanlığı. Ünlü isimlere ve uluslararası firmalara içerik ve marka stratejileri geliştiriyor. Bu becerisini yaratıcı yapımcılık yeteneğiyle harmanlayarak, alışılmış klişelerin dışında, yaratıcı ve hedefe odaklı projelere imza atıyor. Hem kamera arkasında, hem toplantı masasında, hem de kamera önünde parlayan nadir yeteneklerden biri. Hem sahnede hem masada parlayan nadir yeteneklerden biri.
Aşk, sanat ve yol arkadaşlığı: Isolde
Yunus’un yolculuğuna eşlik eden önemli isimlerden biri ise hayat arkadaşı, sanatçı Isolde Penelope Roxby. Sesi, duruşu, zarafetiyle sadece müzikal bir yetenek değil, aynı zamanda Yunus’un ilham kaynaklarından biri. Fas’ın çöl kasabalarından Elazığ’a, Hackney sokaklarına, kulislerden doğa kamplarına uzanan bir yolculuğu birlikte yaşıyorlar. Hayatı birlikte örgü gibi dokuyorlar; bazen notalarla, bazen esprilerle, bazen ise sessizlikle.
Köklerden kopmadan evrensele açılmak
Yunus’un babası Selami Dalgıç, Mersin’in tanınmış ve saygın iş insanlarından biri. Tıpkı birçok baba gibi, belki oğlunun daha geleneksel bir meslek, yanı başında olacağı daha garantili bir yaşam sürmesini arzulamış olabilir. Ama Yunus, cesaretle “başka, zor ama tatminkâr bir yol” çizdi – ailesini çok sevse ve özlese de. Bu yolun içinde risk de var, yalnızlık da. Ama bir o kadar da yaratıcılık, tutkuyla çalışma ve başarıya mahkûm olma hali.
Çünkü yurt dışında kurulan bir hayat; sadece pasaportla değil, azimle, yaratıcılıkla ve kendin kalma direnciyle mümkün. Ve çoğu zaman göçmen gelenler, yerli halktan daha fazla çalışır, daha yaratıcı çözümler üretir ve vazgeçmeden yoluna devam eder. Yunus da tam olarak bu profilin yaşayan bir örneği.
Mürekkebi paylaşmak: Yeni nesillere ilham
Yunus’un sözüyle bitirelim:
“Herkes kendi kitabını yazar. Ama bir noktada mürekkep biter. Yanınızdaki kişi size mürekkebini verebiliyorsa, yazmaya devam edebilirsiniz. Komedi işte bu. Sizi bir araya getirir. Eksikleri tamamlar, fazlalıkları dengeler. Ve hep birlikte yeni bir sayfa açarız.”
İşte bu yüzden Yunus’un hikâyesi sadece meşhur ya da değil komedyenlerin soluklandığı, enerji depoladığı bir melce değil; aynı zamanda yeni bir neslin ruhunun, cesaretinin ve sesinin de hikâyesi. Bir efsanenin henüz yazılmakta olan bölümlerinden sadece biri…