Herkese bir düşman lazım ve bir gerçek dost
İnsan da devlet de, zorlukla karşılaşmadan gerçek potansiyelini keşfedemez.
Sıcak suya girmemiş çeliğin şekillenemediği gibi, hayat da direnişsiz bir yolda sizi sağlamlaştırmaz.
İşte bu yüzden rahatlık, çoğu zaman en büyük tehlikedir.
Ve bu yüzden gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz:
Herkese bir düşman lazımdır.
Gerçek ya da kurgusal, dışarıdan ya da içeriden…
Yeter ki sizi rehavete düşmekten, savunmasız kalmaktan, kendinizle yetinmekten alıkoysun.
Rehavet ölümcül, tehdit canlandırıcıdır
Eğer hayatınızda her şey yolunda gidiyorsa, tehdit zilleri çalmıyorsa, çevrenizden sürekli alkış alıyorsanız dikkat edin: ya gerçekleri görmüyorsunuz ya da çevreniz onları söyleyemeyecek kadar sessizleşmiş demektir.
Toplumlar da böyledir.
Tehlike yoksa, uyku derindir.
Gevşeklik başlar.
Gelecek vizyonu erir.
Savunma sistemleri körelir.
Halbuki bir tehdit algısı, sadece korku değil, hareket de yaratır.
Yeni kabiliyetler geliştirirsiniz.
Savunmanızı güçlendirirsiniz.
Bilinçlenir, birleşir, değişirsiniz.
Devletler de insan gibidir: Dayak yedikçe büyürler
Dünya tarihinde atılım yaratan büyük dönüşümler hep krizler sonrası gelmiştir.
• Japonya, 1945’te yerle bir olmuşken, tam da bu yıkımın verdiği azimle teknoloji devi oldu.
• İsrail, çevresindeki tehditleri gerekçe göstererek istihbarat, siber güvenlik ve savunma sanayiinde dünyanın en etkili oyuncularından biri haline geldi.
• Güney Kore, Kuzey’den gelen nükleer tehdidi sürekli sırtında hissederek hem ekonomik hem de demokratik yapısını disipline etti.
Peki Türkiye?
• Eğer 1919’da işgal kuvvetleri Anadolu’ya çıkmasaydı, Kurtuluş Savaşı’nı verir miydik?
• 1974’te Kıbrıs’a müdahale etmeseydik ve ardından ABD silah ambargosuyla yüzleşmeseydik, ASELSAN, ROKETSAN gibi stratejik kurumlar kurulur muydu?
Yani:
Tehdit yoksa, savunma da gelişmez.
Kriz yoksa, reform da gelmez.
Zorluk yoksa, zekâ tembelleşir.
Ama yalnızca düşman yetmez: Bir gerçek dost da lazım
Sürekli tehdit algısı üretmek tehlikelidir.
Her gölgeden düşman yaratmak, insanı paranoyak; devleti baskıcı yapar.
O yüzden bir dengeye ihtiyaç vardır.
Bir de sizi uyaran, yüzünüze hakikati haykıran gerçek dostlara…
Bugün şirketlerin, hükümetlerin ve liderlerin en büyük zaafı bu:
Gerçek dost kalmadı etraflarında.
• Kimse “Kral çıplak” diyemiyor.
• Liderler çevresinde sadece alkışlayanlarla kalıyor.
• Eleştiri, hainlikle karıştırılıyor.
• Kurumlar hata yapıyor, ama içeriden dürüst uyarı gelmiyor.
Halbuki gerçek dost sizi överken değil, uyarırken kıymetlidir.
Ve bazen en az düşman kadar hayat kurtarıcıdır.
Türkiye ne yapmalı?
Bugünkü kırılgan ve değişken dünyada Türkiye’nin daha da dirençli, akıllı ve stratejik bir çizgiye oturması için şu üç temel adımı öneriyorum:
1. Yapay düşmanlar değil, gerçek tehditlere hazırlık
• Komplo üretmek yerine, siber saldırı risklerinden enerji güvenliğine, iklim krizinden teknoloji bağımlılığına kadar gerçek riskleri okumalıyız.
• Krizler patladığında değil, öncesinde hazırlıklı olmalıyız.
• Kurumlarımızın senaryo ve stres testlerini yapmalıyız.
2. Eleştiriye açık yönetim kültürü inşa etmek
• Her eleştiriyi “muhalefet” ya da “ihanet” olarak görmek, sistemi körleştirir.
• İç muhasebe yapabilen, kendine karşı dürüst liderlik kültürü oluşmalı.
• Medya, sivil toplum, akademi susturulmamalı; bilakis desteklenmeli.
3. Stratejik denge siyaseti
• Her tehdide aşırı tepki vermek, panik siyasetidir.
• Her dostluğu sorgusuz kabullenmek ise saflıktır.
• Türkiye’nin bu bölgede varlığını sürdürebilmesi için soğukkanlı, esnek ama ilkeli bir denge siyasetini kurumsallaştırması şarttır.
⸻
Son söz: Düşman olmadan olmaz ama dostsuz da yaşanmaz
Evet, herkese bir düşman lazımdır.
Ama düşman sadece yıkmak için değil, bazen yeniden tanımlamak, yeniden inşa etmek, yeniden güçlendirmek içindir.
Tarih, bu dönüşüm hikâyeleriyle doludur.
Ama sadece düşmanla da yaşanmaz.
Bir de size ayna tutan, sizi sizden koruyan, gerektiğinde haykıran gerçek bir dost lazımdır.
İşte o denge yakalandığında, birey de yükselir, devlet de sağlamlaşır.
Ve asıl olan da budur:
Ayakta kalmak değil, doğru yönde yürüyerek kalabilmektir.