Eğitimsiz kuşak, rekabetsiz ekonomi: İş dünyası için uyarı
Türkiye’de iş dünyasının gündeminde döviz kuru, enflasyon, yatırım teşvikleri, regülasyonlar, rüşvet-yolsuzluk, vergi yükü gibi onlarca başlık var.
Ancak tüm bu başlıkların gölgesinde kalan ama etkisi en derin olan bir gerçek daha var: Eğitim.
Bugün, şirketlerimizin en değerli varlığı ne teknolojik altyapıları ne de finansal bilançolarıdır. Gerçek farkı yaratacak unsur, iyi eğitilmiş insan kaynağıdır.
Eğer bu kuşağı nitelikli, vizyoner ve üretken bireyler olarak yetiştiremezsek, Türkiye ekonomisi yalnızca bugünü değil, geleceği de kaybeder.
Nitelikli insan yoksa, küresel rekabet hayal
Türkiye’de üniversite mezunu sayısı her yıl artıyor. Ama iş dünyası hâlâ şu soruyu sormaya devam ediyor: “Diplomalı çok, peki iş yapacak insan nerede?”
Kodlama bilen, analitik düşünebilen, yaratıcı çözüm üretebilen, birkaç dil konuşabilen, küresel trendleri takip eden bir gençlik hayal ediyoruz. Ama elimizde, sınav odaklı, ezberci ve özgüveni törpülenmiş bir kuşak kalıyor.
Bu, sadece gençlerin değil, iş dünyasının da dramı.
Yanlış eğitime doğru harcamalar
Aileler çocuklarını özel okullara, etüt merkezlerine, online kurslara gönderiyor. Tatiller iptal ediliyor, ev ihtiyaçları öteleniyor, emeklilik birikimleri harcanıyor. Ama sistem, sınavlara değil, hayata hazırlayamıyor.
Sonuç ne? Üniversiteyi bitirmiş ama hiçbir sektörde kendine yer bulamayan yüzbinlerce genç.
Ve bu gençlerin yarattığı verimsizlik, üretimsizlik ve potansiyel kaybı, doğrudan şirketlerimizin rekabetçiliğini etkiliyor.
Eğitim bir kamu hizmetidir, ticari meta değil
Bugün Türkiye’de eğitim, hızla metalaşan, kâr odaklı bir sektöre dönüşmüş durumda. Ancak eğitim, yalnızca ticari bir faaliyet olamaz, olmamalıdır da.
İyi eğitim, ülkenin geleceğine yapılan en stratejik yatırımdır. Bu nedenle bir kamu hizmeti olarak korunmalı, yönlendirilmeli ve toplumun tüm kesimleri için erişilebilir hale getirilmelidir.
Aksi takdirde, nitelikli eğitim sadece varlıklı kesimlerin ulaşabildiği bir ayrıcalığa dönüşürken, büyük bir çoğunluk sistemin dışında kalır. Bu da sosyal adaletsizliği derinleştirir, ekonomik fırsat eşitliğini yok eder.
Beyin göçü: Sessiz bir alarm
Bugün on binlerce genç, eğitimde ve iş hayatında kendine bir gelecek göremediği için yurt dışına gitmenin yollarını arıyor. Bu bir tercih değil, bir çıkış arayışıdır.
Eğer beyin göçü artıyorsa, bu yalnızca maaş farkıyla açıklanamaz.
Bu, aynı zamanda Türkiye’de nitelikli eğitimden, liyakatten, adaletten ve fırsat eşitliğinden umudun kesildiğinin sessiz ama güçlü bir göstergesidir.
Bu sadece devletin sorunu değil
Bugüne dek eğitim reformunu hep devletin sorumluluğu gibi gördük. Öyle tabii ki, ama iş dünyası da, bu sistemin hem en büyük “kullanıcısı” hem de en mağdurudur.
Kalifiye eleman bulamayan KOBİ’ler, yetiştirmek zorunda kalan sanayi şirketleri, yurt dışından mühendis ithal eden holdingler… Hepsi bu sorunun doğrudan muhattabıdır.
Artık iş dünyasının kenardan izlemeyi bırakıp, eğitim sistemine yön veren aktörlerden biri haline gelmesi şart.
Bu bir sosyal sorumluluk değil; bir rekabetçilik ve sürdürülebilirlik meselesidir.
Peki ne yapmalı?
Devletin temel politika değişimlerinin yanısıra Türkiye’nin iş dünyası da eğitimin geleceği için beş temel adım atabilir:
1. Mesleki eğitim merkezleri kurmalı
Sektörel odaklı, uygulamalı eğitim veren merkezlerle iş gücü doğrudan sahada yetiştirilmeli.
2. Müfredata etki etmeli
YÖK ve MEB’le daha etkin iş birliği kurulmalı, ders içerikleri piyasa ihtiyaçlarına göre güncellenmeli.
3. Öğretmen ve eğitici yetiştirilmesine destek vermeli
Özel sektör, ihtiyaç duyduğu yetkinlikleri kazandıran öğretmenlerin yetişmesini desteklemeli.
4. Mentorluk ve burs programlarını yaygınlaştırmalı
Genç yeteneklere yalnızca burs değil, yön verecek rehberlik ve deneyim paylaşımı da sağlanmalı.
5. Uluslararası deneyimi teşvik etmeli
Yurt dışına giden gençlerin geri dönebileceği kariyer yapıları oluşturulmalı, değişim programları desteklenmeli.
Yeni nesil = Yeni rekabet gücü
Bugün eğitim meselesi bir “aile” meselesi olmaktan çıkmış, ulusal kalkınma ve küresel rekabet gücü meselesine dönüşmüştür.
Dijitalleşme, yapay zekâ, yeşil dönüşüm, küresel tedarik zincirleri… Tüm bunlar ancak nitelikli insan kaynağıyla yürütülebilir.
Türkiye artık kaynak ülkesi değil, kafa ülkesi olmak zorunda.
Ve bu dönüşümde en büyük sorumluluk, sadece devlette değil, iş dünyasının vizyon ve iradesindedir.
“Eğitimsiz bir kuşak, iş dünyasının geleceğini karartır. İyi eğitilmiş bir kuşak ise, ülkenin kaderini değiştirir.”
"Ekonomi" Kategorisinden Daha Fazla İçerik
Yazarlar
Çok Okunanlar
-
forbes.com.tr
Dünyanın en zengin 10 insanı (Ocak 2025)
-
-
-
-
forbes.com.tr
En zengin Türklerin sıralaması nasıl değişti?