Çin ve Rusya: Yeni dünya düzensizliğinde stratejik Ama sınırlı ortaklık
Rusya ile yakınlaşsa da Çin’in Batı ile olan bağları çok daha derin ve değerli. Rusya’yla stratejik partnerlik görüntüsü verse de Washington ve Brüksel’le köprüleri atmamak için büyük özen gösteriyor.
04 Ağustos 2025, 12:00
Küresel düzen derin bir sarsıntı geçiriyor, uzun zaman da yerime oturmayacağı anlaşılıyor. Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez, Batı’nın kurallarına dayalı sistemine karşı hem ekonomik hem teknolojik hem de jeopolitik düzeyde alternatif bir düzen önerisi filizleniyor. Bu girişimin baş aktörleri ise: Çin ve Rusya.
Ancak bu iki ülke arasında gelişen yakınlaşma, göründüğü kadar sağlam bir ittifak değil. En azından Rusya’nın göstermeye çalıştığı gibi değil. Aslında bana soracak olursanız, görünen çıkarların örtüştüğü alanlarda geçici, işlevsel ve sınırlı bir ortaklık. Arkasında da sadece jeopolitik değil, enerji, ticaret, teknoloji ve finans düzenini dönüştürme arzusu yatıyor.
• Enerji bağımlılığı: Çin, Rusya’nın en büyük petrol, doğalgaz ve kömür alıcısı konumuna geldi. Batı’dan koparılan
Rus enerji ihracatının en büyük varış noktası artık Pekin.
• Yatırım ve teknoloji akışı: Huawei, CATL, ZTE gibi Çinli şirketler Rusya’daki altyapı ve iletişim projelerine girerken; Rusya, Çin’den gelen donanım, yazılım ve yarı iletkenlere ciddi oranda bağımlı hale geldi.
• Finansal sistem alternatifi: ABD doları ve SWIFT yerine, yuan ve ruble ile yapılan ticaret, Mir-Alipay ortaklığı ve blokzincir tabanlı sistemler üzerinde çalışılıyor.
Rusya’nın Batı’dan kopuşu, Çin’e bu ülkeyi sessizce kolonize etme fırsatı sundu. Rusya, Çin için hem ucuz kaynak hem de Batı baskısını dengelemek için stratejik tampon bölge işlevi görüyor.
Çin’in asıl hedefi, 2049’a kadar “barışçıl küresel yükseliş” stratejisini kazasız belasız tamamlamak. Bunun için de:
• Batı ile ekonomik angajmanları zedelememek,
• Teknoloji savaşlarında zarar görmemek,
• Orta Asya ve Avrasya’da Rusya üzerinden nüfuz kazanmak
istiyor. Bu temkinli strateji, Çin’i Rusya’yla ne tam müttefik ne de rakip yapıyor. Aslında bu ortaklık, asimetrik ama faydacı bir birliktelik.
• Enerji ticaretinde yeni arterler yaratmaları,
• Dijital egemenlik alanı kurma çabaları,
• Küresel kurumlara alternatif örgütler inşa etmeleri (BRICS, ŞİÖ gibi),
Batı merkezli sistemin çözülmesini ve reformu çabalarını hızlandırıyor.
Ancak bu “düzen bozucu” ortaklığın kendi iç çelişkileri de var. Çin yükselirken, Rusya geriliyor. Teknoloji, finans, üretim gücü açısından Çin önde; Rusya ise güvenlik ve enerji kartlarını oynuyor. Dolayısıyla bu bir “ittifak” değil; daha çok jeopolitik mecburiyetlerden doğan bir çıkar ortaklığı, “mantık evliliği”.
• Batı ile güven temelinde ilişkileri sürdürmeli ama bağımlılığı azaltmalı.
• Çin ile stratejik projelerde işbirliği yaparken kendi teknolojik kapasitesini geliştirmeye odaklanmalı.
• Rusya ile enerji ve güvenlik alanlarında dikkatli ve ölçülü bir ilişki yürütmeli.
• Orta Asya, Afrika ve Orta Doğu’da bağımsız hamlelerle çok yönlü diplomasi uygulamalı.
Bu yeni dünya düzensizliği içinde güçlü kalmak için sadece askeri değil, teknolojik, finansal, kültürel ve dijital altyapısı sağlam bir Türkiye inşa edilmek zorunda. Öylesine kritik bir kavşaktayız ki bu işi bizden iyi kimse yapamaz, tek akıllı liderlik ve liyakatli kadrolar olsun iktidarda.
Ancak bu iki ülke arasında gelişen yakınlaşma, göründüğü kadar sağlam bir ittifak değil. En azından Rusya’nın göstermeye çalıştığı gibi değil. Aslında bana soracak olursanız, görünen çıkarların örtüştüğü alanlarda geçici, işlevsel ve sınırlı bir ortaklık. Arkasında da sadece jeopolitik değil, enerji, ticaret, teknoloji ve finans düzenini dönüştürme arzusu yatıyor.
Ekonomiyle yoğrulan ortaklık
2024 itibarıyla Çin ve Rusya arasındaki ticaret hacmi 240 milyar doları aştı. Bu ilişki ağırlıklı olarak şu alanlara yaslanıyor:• Enerji bağımlılığı: Çin, Rusya’nın en büyük petrol, doğalgaz ve kömür alıcısı konumuna geldi. Batı’dan koparılan
Rus enerji ihracatının en büyük varış noktası artık Pekin.
• Yatırım ve teknoloji akışı: Huawei, CATL, ZTE gibi Çinli şirketler Rusya’daki altyapı ve iletişim projelerine girerken; Rusya, Çin’den gelen donanım, yazılım ve yarı iletkenlere ciddi oranda bağımlı hale geldi.
• Finansal sistem alternatifi: ABD doları ve SWIFT yerine, yuan ve ruble ile yapılan ticaret, Mir-Alipay ortaklığı ve blokzincir tabanlı sistemler üzerinde çalışılıyor.
Rusya’nın Batı’dan kopuşu, Çin’e bu ülkeyi sessizce kolonize etme fırsatı sundu. Rusya, Çin için hem ucuz kaynak hem de Batı baskısını dengelemek için stratejik tampon bölge işlevi görüyor.
Çin’in dikkatli genge oyunu
Her ne kadar Rusya ile yakınlaşsa da Çin’in Batı ile olan bağları çok daha derin ve değerli. Sadece ABD ile olan dış ticaret fazlası 365 milyar dolar. Yatırım, teknoloji lisansları, tedarik zincirleri hâlâ Batılı şirketlerle iç içe. Bu nedenle Çin, Rusya’yla stratejik partnerlik görüntüsü verse de, Washington ve Brüksel’le köprüleri atmamak için büyük özen gösteriyor.Çin’in asıl hedefi, 2049’a kadar “barışçıl küresel yükseliş” stratejisini kazasız belasız tamamlamak. Bunun için de:
• Batı ile ekonomik angajmanları zedelememek,
• Teknoloji savaşlarında zarar görmemek,
• Orta Asya ve Avrasya’da Rusya üzerinden nüfuz kazanmak
istiyor. Bu temkinli strateji, Çin’i Rusya’yla ne tam müttefik ne de rakip yapıyor. Aslında bu ortaklık, asimetrik ama faydacı bir birliktelik.
Yeni dünya düzensizliği ve Çin-Rusya dalgası
Çin ve Rusya’nın ortaklığı yeni bir dünya düzeni kurmaktan çok, Batı hakimiyetindeki mevcut düzeni aşındırma, gevşetme ve yeniden yapılandırma potansiyeli taşıyor. Özellikle:• Enerji ticaretinde yeni arterler yaratmaları,
• Dijital egemenlik alanı kurma çabaları,
• Küresel kurumlara alternatif örgütler inşa etmeleri (BRICS, ŞİÖ gibi),
Batı merkezli sistemin çözülmesini ve reformu çabalarını hızlandırıyor.
Ancak bu “düzen bozucu” ortaklığın kendi iç çelişkileri de var. Çin yükselirken, Rusya geriliyor. Teknoloji, finans, üretim gücü açısından Çin önde; Rusya ise güvenlik ve enerji kartlarını oynuyor. Dolayısıyla bu bir “ittifak” değil; daha çok jeopolitik mecburiyetlerden doğan bir çıkar ortaklığı, “mantık evliliği”.
Türkiye ne yapmalı?
Türkiye, bu çok kutuplu dünyada “taraf seçen” değil, denge kuran ve oyun kurallarını yazmaya katkı sunan bir aktör olmak durumunda. Bunun için:• Batı ile güven temelinde ilişkileri sürdürmeli ama bağımlılığı azaltmalı.
• Çin ile stratejik projelerde işbirliği yaparken kendi teknolojik kapasitesini geliştirmeye odaklanmalı.
• Rusya ile enerji ve güvenlik alanlarında dikkatli ve ölçülü bir ilişki yürütmeli.
• Orta Asya, Afrika ve Orta Doğu’da bağımsız hamlelerle çok yönlü diplomasi uygulamalı.
Bu yeni dünya düzensizliği içinde güçlü kalmak için sadece askeri değil, teknolojik, finansal, kültürel ve dijital altyapısı sağlam bir Türkiye inşa edilmek zorunda. Öylesine kritik bir kavşaktayız ki bu işi bizden iyi kimse yapamaz, tek akıllı liderlik ve liyakatli kadrolar olsun iktidarda.