CEO’ların yeni görevi: Ticari diplomasi
Ticari diplomasi devletlerin ticaret anlaşmalarını, teknoloji iş birliklerini ve doğrudan yatırımları stratejik enstrümanlar olarak kullanması anlamına geliyor. Zira yeniden şekillenen dünya düzeninde, sadece askeri değil ekonomik ve teknolojik güç de kritik bir role sahip. Ancak devletlerin bu güce sahip olmak için özel şirketlerle iş birliği yapmaları; şirketlerin ise bu yeni düzenden istedikleri payı almak için devletlerin çıkarlarıyla uyumlanlamarı gerekiyor. Yani iki taraflı bir ilişki söz konusu.
Ticari diplomasinin artık küresel sistemin temel unsurlarından biri olduğunu Amerikan Başkanı Donald Trump’ın Körfez ülkelerine yaptığı ziyaret sırasında net bir şekilde gördük. Trump beraberinde CEO’ları, teknoloji liderlerini ve yatırım bankalarını da götürdü ve müzakerelere aktif olarak katılmalarını sağladı. Bunların arasında Suudi Arabistan’daki işlerini büyütmek için anlaşmalar yapan Tesla ve SpaceX CEO’su Elon Musk; yapay zeka alanında iş birlikleri için görüşmelerde bulunan OpenAI CEO’su Sam Altman; Suudi Arabistan’da büyük bir yapay zeka veri merkezi kurulması için anlaşmalar yapan Nvidia CEO’su Jensen Huang; Amazon Web Services’ın Suudi Arabistan’daki yatırımları üzerine görüşmelerde bulunan Amazon CEO’su Andy Jassy; savunma ve veri analitiği konularında iş birlikleri için temaslarda bulunan Palantir Technologies CEO’su Alex Karp ve finansal yatırımlar ve iş birlikleri üzerine görüşmeler gerçekleştiren BlackRock CEO’su Larry Fink var. Özetle Trump körfeze askeri olarak değil ama bir iş dünyası ordusuyla çıkarma yaptı. Beyaz Saray’a göre bu çıkarmanın ABD ekonomisine toplam katkısı 2 trilyon doların üzerinde.
Trump yalnız değil. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, son yıllarda Hindistan’dan Çin’e, Afrika’dan Körfez’e kadar pek çok ülkeye üst düzey heyetlerle ziyaretler düzenledi. Yanında Dassault, TotalEnergies ve LVMH gibi şirketlerin yöneticilerini de götürdü. Benzer şekilde Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Çin’e yaptığı ziyarete Volkswagen, BASF ve Siemens yöneticileri de katıldı. İngiltere ise Körfez ülkeleriyle ticaret anlaşmalarına hız verdi. Japonya ve Güney Kore, teknoloji ve enerji diplomasisini merkezine aldı.
Türkiye de bu küresel dönüşümün bir parçası olmak için çaba sarf ediyor. Yurt dışına yapılan diplomatik ziyaretlerde savunma sanayi, inşaat, enerji ve finans alanlarında anlaşmalar gündeme geliyor. Dışişleri Bakanlığı da artık iş dünyasını ilgilendiren ticaret ve yatırım gibi konuları takip etmek için gerekli kurumsal kapasiteyi ve iş birliklerini geliştiriyor.
Devletler cephesinde durum böyle. Peki şirketler ticari diplomasi çağında rekabet avantajını elde etmek için nasıl bir stratejiye sahip olmalı?
Birincisi, devletlerin ulusal güvenlik politikalarını yakından takip ederek kendi ticari stratejilerini uyumlu hale getirmeliler. CEO’lar dış politikada öncelik verilen bölgelere yönelmeli, kamu kurumlarının stratejik girişimlerine entegre olmalı ve politika yapıcılarla karşılıklı faydaya dayalı ilişkiler kurmalı.
İkincisi, bu alandaki kurumsal kapasitelerini geliştirmeliler. Artık her büyük şirketin dış ilişkilerden sorumlu birimi sadece regülasyon değil, müzakere, yatırım diplomasisi ve hükümet ilişkileri alanlarında aktif olmalı. Bu nedenle şirket içi kapasiteyi diplomasiyle ilgili konularda geliştirmek kritik. Bunun için çok taraflı platformlara katılım ve jeostratejik konuların analizinde uzmanlaşmak gerekiyor.
Son olarak, bu konu şirketin en üst düzeyinde ele alınmalı. Ticari diplomasi yalnızca ilgili birimlere bırakılacak bir alan değil. Artık CEO’lar ülke ziyaretlerine katılıyor, devlet başkanlarıyla yatırım görüşmeleri yapıyor ve küresel müzakerelerde yer alıyor. Yani üst düzey yöneticilerin bu alanın dilini bilmesi, devlet adamları kadar jeopolitik ve diplomatik okuryazarlığa sahip olması gerekiyor.