Bir şehri marka yapmak: Yerelden küresele yükselen 10 altın kural
Wimbledon Finali’ni izledikten sonra, Wimbledon Village Business Association Başkanı Adrian Mills ile yaptığım sohbet, bu konuda zihnimi daha da netleştirdi. Kendisi sadece kortları değil, kasabanın kalbini de yeniden tasarlamış bir lider. Eşi Nicky ile birlikte sadece turnuvayı değil, Thai Tho gibi restoranları da yıldızlaştırarak sosyal-kültürel kalkınmayı tabana yaymışlar.

Bu deneyimlerden ve Avrupa’daki diğer başarılı şehir örneklerinden yola çıkarak, şu temel sorunun yanıtını aradım:
Bir şehir nasıl ayağa kalkar, marka olur ve bu canlılığı korur?
İşte bu yolculukta bize eşlik edecek 10 altın kural:
1. Strateji olmadan gelecek olmaz
Bir şehir, geleceğini planlamazsa; tesadüflerin insafına kalır.
Adrian’ın yaklaşımı çok net:
“Bir şehir, ne olmak istediğini bilmeli. Tenis merkezi mi? Gastronomi başkenti mi? Sakin yaşam destinasyonu mu?”
Bu strateji yalnızca belediye binasında değil;
- Merkezi hükümetle,
- Yerel esnaf ve üreticiyle,
- Üniversiteler ve sivil toplumla,
- En önemlisi de vatandaşın katılımıyla oluşturulmalı.
2. Yerel kalkınma liderlik ister
Wimbledon’da Adrian Mills neyse, Türkiye’de de her güçlü şehir atağının ardında kararlı liderler var.
Örnekler:
- Selçuk Balkan – Urla: Tarım, şarap ve gastronomiyle sürdürülebilir kalkınma vizyonu kuruyor.
- Lal Denizli – Çeşme: Gençlere dokunan, çevreyle barışık projelere öncülük ediyor.
- İlkay Erdoğan – Karaburun: Kooperatifçilik ve kadın emeğiyle bölgeyi yeniden ayağa kaldırıyor.
Bu liderlerin ortak noktası: Partiler üstü bir yaklaşımla, ortak gelecek hedefi etrafında toplumun tüm kesimlerini birleştirebilmiş olmaları.
3. Yerel sadakat ekonomisi kurun
Ekonomik kalkınma, küresel zincirler değil; yerel bağlarla başlar.
Yurtdışında bazı kasabalarda vatandaşlar, her ay belirli bir tutarı yerel dükkanlarda harcamaya teşvik ediliyor.
Böylece:
- Para dışarıya değil, kasabanın içinde kalıyor,
- KOBİ’ler güçleniyor,
- Yeni iş sahaları doğuyor.
Urla’nın üretici pazarları, Ayvalık’ın zeytinyağı atölyeleri, Samsun’un fındık kooperatifleri için de benzer sadakat modelleri uygulanabilir.
4. Hikâyeni anlatmazsan unutulursun
Şehirlerin de hikâyeleri olmalı.
Wimbledon yalnızca tenis turnuvası değildir. Aynı zamanda bir yaşam tarzıdır.
Adrian bunu hikâyeleştirerek dünyanın ilgisini cezbediyor. Türkiye’de:
- Urla’da şarap üreticisinin,
- Ayvalık’ta taş ev restore eden kadının,
- Gaziantep’te yedi kuşaktır baklava açan ustanın hikâyeleri doğru anlatıldığında, şehir yalnızca ziyaret edilmez, hissedilir.
5. Ruhunu haritalandır: Değer haritanı bil
Her şehir, onu diğerlerinden ayıran bir “ruh” taşır.
Bunu tanımlamadan ne yatırım planlanabilir, ne de kimlik inşa edilebilir. Örneğin:
- Karaburun için mor domates, kırlangıç göçü, sakinlik.
- Hakkâri için doğa turizmi, zanaat, dağ kültürü.
- Antalya için sadece deniz değil, tarihi derinlik ve gastronomi.
Her bir değeri haritalayıp, yatırım ve tanıtım stratejisi buna göre inşa edilmeli.
6. Festivallerle ritim yakala
Festivaller, şehrin nabzıdır.
Tek seferlik etkinlik değil, yıllık ritmik hafıza yaratır. Türkiye’de:
- Urla Bağbozumu,
- Ayvalık Zeytin Hasadı,
- Gaziantep GastroFest,
- Bozcaada Caz Günleri gibi etkinlikler bu modeli çok iyi uyguluyor.
Her ay en az bir neden sunulmalı o şehre uğramak için.
7. Önce yerel, sonra küresel
Birçok şehir “küresel olalım” diye yola çıkıyor ama önce yerel bağlarını güçlendirmeli.
Adrian’ın sözleri net:
“Bizi önce köylülerimiz, sonra dünya keşfetti.”
Fransa’nın küçük köylerinden, Japonya’nın çay kasabalarına kadar her güçlü örnek, önce kendi halkını kazandı.
8. Gelecek fonu kurun
Wimbledon gibi kasabalar, kendi geleceğini finanse etmek için “şehir sandığı” benzeri fonlar kuruyor. Şeffaf bir bütçe ile:
- Girişimcilik,
- Tanıtım,
- Eğitim,
- Altyapı destekleniyor.
Türkiye’de de Çeşme, Urla, Karaburun gibi bölgeler bu modeli yerelleştirerek uygulayabilir.
9. Siyaseti temsilde bırak, yönetime sokma
Şehirler partilerin değil, halkın ortak geleceğidir.
Adrian’ın yaklaşımı önemli:
“Şehir yönetimi, seçim kampanyası değil; nesiller arası bir sorumluluktur.”
Şehir yönetimleri siyasi değil, sosyal koalisyonlara dayanmalı.
10. Sahiplen, katıl, İmeceyi yeniden keşfet
Şehir kalkınması bir elit proje değil.
Her bireyin emeğiyle yoğrulmalı.
Esnafıyla, öğrencisiyle, çiftçisiyle, emeklisiyle katılan bir şehir, sadece kalkınmaz; dirençli ve sürdürülebilir hale gelir.
Sonuç: Şehir tasarımı değil, gelecek tasarımı
Markalaşma, yalnızca güzel logo veya festival değildir.
Bir şehrin ruhunu, potansiyelini ve hafızasını geleceğe taşıyacak stratejik bir vizyondur.
Wimbledon, bunu başardı.
Adrian ve Nicky Mills örneği bize gösteriyor ki:
Doğru liderlik, kolektif irade ve tutarlı vizyonla her şehir kendi hikâyesini yazabilir.
Türkiye de yazabilir.
Yeter ki sahiplensin, katılsın, birlikte hayal etsin.