Azerbaycan–Türkiye–Suriye–İsrail yeni enerji koridoru: Jeopolitik kodlar
Evet, yanlış okumadınız.
Bir yanda İsrail savaş uçakları, Şam’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın hemen yakınına bomba yağdırıyor; Golan Tepeleri ve Dürzi bölgelerinde askeri müdahalesini artırıyor. Diğer yanda, Kuzey Suriye’de İsrail ve ABD tarafından desteklenen SDG/YPG güçleri, artık tüm Suriye’yi temsil etmediğini ileri sürdükleri Şam rejimiyle bağlarını koparma sinyalleri veriyor. Ve Türkiye’nin kınama mesajları ötesinde neler yapabileceği tartışılıyor.
İşte tam da bu sıcak gelişmelerin öncesinde, Bakü’de gözlerden uzak ama stratejik etkisi yüksek bir görüşme gerçekleşiyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Suriye geçici yönetimi lideri Ahmed el-Şaraa, enerji alanında tarihi bir mutabakata imza atıyor.
Bu sadece bir yatırım anlaşması değil. Ortadoğu’nun enerji mimarisinde bence jeopolitik bir paradigma kayması yaşanıyor. SOCAR’ın Suriye’ye yönelik yeni hamlesi, Türkiye, İsrail, Azerbaycan ve Suriye arasında şekillenmeye başlayan sessiz ama etkili bir enerji koridorunun temel taşını oluşturuyor.
SOCAR’ın genişleyen etki haritası
Azerbaycan’ın milli enerji şirketi SOCAR, uzun yıllardır Hazar’dan Türkiye’ye ve oradan Avrupa’ya uzanan enerji projeleriyle biliniyor. Ancak artık sahası sadece Avrasya değil; Doğu Akdeniz ve Levant’a da açılıyor.
• Türkiye’de 18 milyar dolarlık yatırımıyla (Petkim, STAR Rafinerisi, TANAP) en büyük doğrudan yabancı yatırımcı konumunda.
• İsrail’in petrol ihtiyacının yüzde 40’ını karşılıyor; İsrail sahalarına doğrudan yatırım yapıyor.
• TANAP ile Avrupa’ya yılda yaklaşık 10,5 milyar metreküp doğalgaz taşıyor, Rusya 2026’da tamamen tasfiye edilince süratle bu hacmi iki katına çıkarmayı hedefliyor.
• Suriye’ye planlanan 400–600 milyon dolarlık yatırım ile Doğu Akdeniz enerji denklemine doğrudan dahil oluyor.
Bu tablo SOCAR’ı sadece bir enerji şirketi değil; jeopolitik bir aktör ve diplomatik kaldıraç haline getiriyor.
Suriye açılımı: Yeni bir sayfa
SOCAR ile geçici Suriye yönetimi arasında imzalanan mutabakat üç temel başlıktan oluşuyor:
1. SDG/YPG kontrolündeki bölgelerde hidrokarbon arama ve geliştirme faaliyetleri,
2. Savaşta harap olmuş enerji altyapısının onarımı ve teknik danışmanlık sağlanması,
3. TANAP hattı üzerinden geçici doğalgaz sevkiyatı ve uzun vadede İsrail bağlantısıyla bölgesel entegrasyon.
Bu mutabakatın zamanlaması dikkat çekici. İran’ın etkisinin azaldığı, Körfez ülkelerinin temkinli hareket ettiği, Batılı enerji şirketlerinin ise güvenlik ve meşruiyet riskleri nedeniyle sahada görünmediği bir dönemde, SOCAR “siyasi bagaj taşımayan, teknik gücü yüksek ve diplomatik refleksi kuvvetli” bir aktör olarak devreye giriyor.
Türkiye: Geçiş ülkesinden stratejik mimara
SOCAR’ın bu açılımında Türkiye’nin rolü sessiz ama kritik. TANAP üzerinden Suriye’ye ters gaz akışı teknik olarak mümkün hale gelirken:
• Türkiye, Suriye’nin yeniden inşasında lojistik ve diplomatik ortak konumunu güçlendiriyor.
• SDG/YPG kontrolündeki sahalarda SOCAR aracılığıyla örtülü enerji diplomasisi yürütüyor.
• İran’ın çekildiği boşlukta, Batı ve Körfez ülkelerinden önce sahaya inme avantajı kazanıyor.
• İsrail ile uzun süredir donuk olan ilişkilerde enerji üzerinden stratejik bir köprü kurma fırsatı doğuyor.
Ankara bu süreçte sadece enerji taşıyan değil, enerji diplomasi rotalarını çizen bir bölgesel aktöre dönüşüyor.
İsrail: Sessiz ortak, derin etki
SOCAR’ın Suriye açılımı Tel Aviv açısından doğrudan olmasa da stratejik bir kazanım sunuyor:
• İran etkisinin sınırlandığı yeni bir enerji kuşağı oluşuyor.
• SOCAR gibi güvenilir ve esnek bir aktörle dolaylı iş birliği zemini doğuyor.
• Türkiye üzerinden geçecek olası doğalgaz hattı sayesinde yeni kaynak ve meşruiyet kazanılıyor.
İsrail, doğrudan sahada olmasa da bu enerji koridorunun arka planında etkili bir oyuncu olarak pozisyon alıyor.
Yeni Şam: İran gölgesinden uzaklaşma stratejisi
Ahmed el-Şaraa liderliğindeki geçici yönetim, İran’ın siyasi baskısından ve milis etkisinden sıyrılmayı büyük ölçüde başardı. Bu noktada SOCAR, Batı gibi siyasi ön koşullar ileri sürmeyen; İran gibi ideolojik veya askerî nüfuz arayışında olmayan bağımsız bir ortak olarak öne çıkıyor.
Bu kapsamda SOCAR:
• Kürt otoritelerle enerji paylaşımında dolaylı arabuluculuk yapabilecek nadir bir aktör.
• TANAP üzerinden Suriye’ye altyapı entegre eden yatırımcı.
• Batı ile uyumlu, İran’la çatışmayan dengeli bir enerji diplomasi aktörü.
Riskler ve fırsatlar dengesi
Bu stratejik açılım, fırsatlar kadar riskleri de beraberinde getiriyor. Başarısı, sürecin dikkatle yönetilmesine bağlı.
Potansiyel riskler:
• Türkiye ile ABD ve Körfez ülkeleri arasında çıkar çatışmalarının derinleşmesi,
• İran’ın bölgede asimetrik sabotaj girişimleri,
• SDG ile yaşanabilecek dolaylı gerilimlerin tırmanması.
Stratejik fırsatlar:
• Türkiye için enerji diplomasisi üzerinden barış mimarisi inşa etme şansı,
• Azerbaycan için Doğu Akdeniz’e jeopolitik açılım ve güç projeksiyonu,
• İsrail için güvenli, sürdürülebilir bir enerji hinterlandı oluşturma fırsatı,
• Suriye için Batı, İran ve Rusya dışında yeni dengeleyici yatırımcılar edinme olasılığı.
SOCAR’ın ilk kazması: Kaynak değil, gelecek kazılıyor
SOCAR’ın Suriye topraklarında vuracağı ilk sondaj, yalnızca yer altındaki rezervleri değil; bölgenin yeni diplomatik ve ekonomik mimarisini de gün yüzüne çıkaracak.
Bu hamleyle birlikte:
• Türkiye enerji diplomasisinin mimarı ve yönlendirici aktörü olur.
• Azerbaycan enerji üzerinden bölgesel ağ kuran yeni nesil bir oyuncuya dönüşür.
• İsrail, dolaylı ortaklıkla stratejik derinlik kazanır.
• Suriye, yalnızca Körfez ve Batı’ya değil; Bakü–Ankara–Tel Aviv üçgenine entegre olur.
Bir ziyaret, bir gelecek
Ahmed el-Şaraa’nın Bakü ziyareti, sıradan bir protokol teması değil; bölgesel jeopolitik dönüşümün ilk karelerinden biriydi.
Henüz sondaj makineleri sahaya inmeden, Aliyev ve el-Şaraa’nın göz göze gelişiyle yeni bir denklem kuruldu. Enerjiyle başlayan, diplomasiyle gelişen, barışa ve istikrara uzanan yeni bir Ortadoğu mimarisi çizilmeye başlandı.
Ve bu mimarinin tam merkezinde artık Türkiye var.
Seyirci değil.
Stratejik tasarımcı ve aktif oyuncu.
Ama unutmamak gerekir:
Bunca mezhepsel fay hattının, etnik çatışmanın, dış müdahalenin ve enerji mücadelesinin hüküm sürdüğü bu coğrafyada yeni bir denklem (ve de koridor) kurmak hiç kolay değil.
Sabır, zekâ, yatırım, ülke içi koalisyonlar ve çok katmanlı diplomasi gerektiriyor.