;
Arama

Avantaj sandığın, dezavantajın olabilir

Başarı, çoğu zaman sahip olduklarımızdan değil, yoklukla verdiğimiz mücadeleden doğar. Hayat, iş dünyası ve tarih avantaj gibi görünen unsurların nasıl köstek olabildiğini, dezavantaj gibi görünen koşulların ise insanı, kurumları ve toplumları nasıl dönüştürdüğünü defalarca gösterdi. Gerçek gelişim konfor alanından çıkıp eksiklerden güç devşirebilenlerin elindedir.

09 Temmuz 2025, 10:28

Hayat, çoğu zaman paradokslarla yürür.
Güçlü görünen tökezler, zayıf sanılan yükselir.
Avantaj gibi görünen şey, aslında görünmez bir zincir olabilir.

Başarılı olmak için avantajlı olmanın şart olduğuna inanıyoruz. Oysa gerçek hayat, iş dünyası ve tarih, tam tersini söyleyen örneklerle dolu. Çünkü bazı avantajlar, insana yol açmak yerine yolunu tıkar. Risk alma cesaretini törpüler, konfor alanına hapseder.

Güzellik, zenginlik ve başarı aldatmacası

Yakışıklı bir adamla güzel bir kadının ilişkisi dışarıdan kusursuz görünür. Ama bu çiftler, dış görünüşe fazla yatırım yaparken duygusal bağ, iletişim ve ortak hedef gibi ilişkilerin temel taşlarını ihmal eder. Parıltılı bir başlangıç, zamanla sessiz bir kopuşa dönüşür.

Okul birincileri, iş hayatında çoğu zaman “hayatın sınavında” sınıfta kalır. Ezber gücü, teori bilgisi, not ortalaması… Bunlar gerçek hayatın değişkenlerini yönetmeye yetmez. Oysa orta karar başarı gösteren ama sokakta pişen gençler, kriz yönetir, insan okur, hızlı karar alır ve öne geçer.

Zengin ailelerin çocukları, çoğu zaman mücadele etmeyi öğrenemez. Her şey hazırdır. Hayal kurmaya gerek yoktur. Oysa yoksul bir genç, sahip olamadığı her şey için çabalamayı öğrenir. Yol zor olsa da, o yolculuk onu şekillendirir. Elon Musk’ın Güney Afrika’dan ABD’ye uzanan öyküsü, bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biridir.

Avantaj körlüğü

Avantajlar, zamanla körlük yaratabilir.
İnsan ya da kurum, elindeki güce, bilgiye ya da sermayeye öyle odaklanır ki, bu avantajın artık işe yaramadığını fark edemez. Hâlbuki mücadele azmi, öğrenme arzusu, risk alma cesareti genellikle eksiklikten doğar. Avantajın getirdiği konfor, bu dürtüleri uyuşturur.

Tarihten bir örnek: Osmanlı, “dünyanın en büyük devleti” olduğu özgüveniyle reformları geciktirdi, sanayileşmeyi ıskaladı. Oysa Japonya, aynı dönemde daha mütevazı ama öğrenmeye açık bir akılla hızla ilerledi.

Kodak, dijital fotoğrafı icat ettiği hâlde kendi ürününden korktu, analog dünyaya sıkıştı ve piyasadan silindi. Nokia, mobil telefonun lideriydi ama “biz zaten iyiyiz” diyerek iPhone’un devrimini ciddiye almadı. Bugün her ikisi de teknoloji tarihinin ibret tabloları arasında.

Avrupa Birliği, demokrasi ve refah avantajına yaslandı; ancak göç krizi, eşitsizlik ve aşırı sağ yükselişi karşısında savunmasız kaldı.

Bugünün Türkiye’sinde memur çocukları garanti işlere yönlendirilirken; esnaf çocukları erken yaşta ticareti, müşteri ilişkisini, dijital pazarlamayı öğreniyor. E-ticaretin parlayan yıldızları, çoğu zaman avantajsız görünen bu gençler arasından çıkıyor.

Kurumlar, partiler ve devletler de avantajlarını kaybedebilir

Bu döngü yalnızca bireylere özgü değil. Şirketler, siyasi partiler ve devletler de geçmişteki avantajlarını mutlak güvence sanıp dönüşüme direnç gösterdiklerinde zemin kaybediyor.

Apple, 1990’ların sonunda iflasın eşiğindeydi. Microsoft karşısında ezilmişti. Ancak Steve Jobs’un dönüşüyle tasarım, kullanıcı deneyimi ve entegre sistem yaklaşımı sayesinde yeniden doğdu. Bugün dünyanın en değerli şirketi.

Rusya, Ukrayna savaşından sonra Batı yaptırımlarıyla ekonomik izolasyona itildi. Bu baskı altında Asya ile yeni ittifaklar kurarak ve dijital altyapısını güçlendirerek stratejik pozisyonunu yeniden inşa ediyor.

Çin, 1980’lerde geri kalmışlıkla tanımlanıyordu. Ancak bu dezavantajı benzersiz bir “devlet kapitalizmi” modeliyle fırsata çevirdi. Bugün teknoloji, finans, altyapı ve üretimde dünyanın ikinci büyük gücü konumunda.

Almanya, fosil bağımlılığını azaltmakta zorlanırken yaşadığı enerji kriziyle birlikte yeşil enerjiye geçişi hızlandırmak zorunda kaldı. Şimdi Avrupa’nın enerji dönüşümünde liderlik iddiası taşıyor.

Türkiye ise hâlâ bir eşikte duruyor.

Demokratik temsil eksikliği, ekonomik kırılganlık, teknolojik dışa bağımlılık ve bölgesel güvenlik riskleriyle mücadele ediyor. Bunlar, Türkiye’yi dünya liginde sınırlayan ciddi dezavantajlar. Ancak aynı zamanda bu durum, bir fırsata da dönüşebilir.

Çünkü Türkiye, genç ve dinamik nüfusu, yüksek girişimcilik potansiyeli, jeopolitik konumu ve kriz refleksleri sayesinde bu dezavantajları avantaja çevirebilecek kapasiteye sahip.

Yeter ki:
    •    Gençler siyasette, bilimde ve ekonomide karar mekanizmalarına dahil edilsin.
    •    Girişimcilik destekleri kısa vadeli vitrin değil, uzun vadeli zihniyet yatırımları haline gelsin.
    •    Demokrasi ve hukuk alanında geri gidiş durdurulsun, yeni bir toplumsal sözleşme yazılsın.
    •    Teknolojik dışa bağımlılık yerli inovasyonla dengelensin.

Türkiye, tarihi boyunca en zor anlarda en cesur sıçramaları yapmayı başardı. Bugün de benzer bir dönüm noktasında. Avantaj gibi görünenlerin hantallığından sıyrılıp, dezavantaj gibi görünenlerin içindeki potansiyeli açığa çıkarma zamanıdır.

Kaybedecek şeyi olmayanlar, korkusuz yatırımcı olur

Parası olan, genellikle risk almaz. Sermayesini korumak ister.
Zekâsı yüksek olan, fazla analiz yapar; artı-eksi hesaplarından çıkamaz, karar alamaz. Her proje için fizibilite ister, danışman raporlarına boğulur, gecikir. Ve fırsat geçip gider.

Oysa kaybedecek şeyi olmayan biri, düşünmeden atlar.
Cebinde üç kuruşla, hayaliyle yaşayan bir genç ya da inatçı bir girişimci, korkusuzca ilerler. Çünkü zaten kaybedecek bir şeyi yoktur. Bu cesaret, onun en büyük avantajıdır.

Risk alır, düşer, kalkar, tekrar dener. Ve bazen, “olmaz” deneni “olur” yapar.

Bugün dev şirketlere dönüşen pek çok girişim —Airbnb, WhatsApp, Tesla— en başta “mantıklı” bulunmayan fikirlerden çıkıyor. Avantajlı olanlar riskten kaçarken, dezavantajlı olanlar hayal kuruyor ve taşları yerinden oynatıyor.

Peki ne yapmalı?

Şimdi kendimize şu soruları sormalıyız:
– Gerçekten rekabette önde miyiz, yoksa geçmiş başarıların mirasında mı yaşıyoruz?
– Zekâmız, kaynaklarımız, bağlantılarımız bizi ileri mi taşıyor, yoksa geride mi tutuyor?
– En güçlü yanlarımız, bizi en kırılgan hale getiren illüzyonlara mı dönüşüyor?

Ve en önemlisi:
Dezavantajlarımızı avantaja çevirecek yeni bir zihinsel model kurabiliyor muyuz?

Sonuç

Avantaj sahibi olmak, başlı başına başarı değildir.
Mesele, onu nasıl kullandığın, ne zaman bırakabildiğin, neye dönüştürebildiğindir.

Hayat, çoğu zaman yokuş yukarı yürüyenleri, asansörle çıkanlardan daha yukarı taşır.


"Haberler" Kategorisinden Daha Fazla İçerik

  • Apple Formula 1’in ABD yayın hakları için devreye girdi

    Apple Formula 1’in ABD yayın hakları için devreye girdi

  • Türkiye nüfus büyüklüğünde dünyada 18’inci sırada

    Türkiye nüfus büyüklüğünde dünyada 18’inci sırada

  • Prof. Dr. Uğur Türe: "Gazi Yaşargil modern beyin cerrahisini yarattı”

    Prof. Dr. Uğur Türe: "Gazi Yaşargil modern beyin cerrahisini yarattı”

  • Henkel’in yeni üretim rotası: Ankara

    Hasan Kuş / Editör
    Henkel’in yeni üretim rotası: Ankara

  • Save the Children, Gazze çalışmaları nedeniyle BCG ile ortaklığı askıya aldı

    Save the Children, Gazze çalışmaları nedeniyle BCG ile ortaklığı askıya aldı

  • Çin’in Myanmar’daki nadir toprak elementleri üzerindeki baskısı küresel krizi tetikleyebilir

    Çin’in Myanmar’daki nadir toprak elementleri üzerindeki baskısı küresel krizi tetikleyebilir

Yazarlar

Çok Okunanlar

  • En zengin 100 Türk


  • forbes.com.tr

    Dünyanın en zengin 10 insanı (Ocak 2025)


  • Dolar milyarderi Türkler


  • 2025 Forbes 39. Dünya Milyarderler Listesi


  • Dünyanın en zengin 10 kişisi (Kasım 2024)