Artem Martis’in cam heykelleri, tonlarca ağırlığa rağmen ayakta duran kırılgan devler gibi
Ortalık toz duman… Heykeltıraş Artem Martis’in cam atölyesinde binlerce kesilmiş camın arasında beliren ekip hummalı bir çalışma içinde. Çatıdaki camlardan içeri süzülen güneş ışığı, mitolojik figürlerin yer aldığı tonlarca ağırlıktaki heykellere yansıdığında adeta başka dünyanın kapıları aralanıyor. 800 metrekarelik atölye alanında teknik ekibini bir orkestra şefi gibi yöneten Martis, kalkan toz bulutunun ardında belirerek Forbes Türkiye ekibini karşılıyor. Yanında durduğu, anıtsal bir eser olan bu çalışmasının Contemporary İstanbul 2023 edisyonundan hatırlıyorum. “Evet, ta kendisi Phoenix Whisper” diyor gülümseyerek. Ardından sesini hafifçe alçaltarak, bu eserin bir istisna olduğunu paylaşıyor. “O yıl hatırladığım kadarıyla dış mekanda enstalasyon kabul edilmiyordu ama ben oradaydım.”
Martis’in atölyesi, bildiğimiz romantik ya da bohem heykel stüdyolarına hiç benzemiyor; daha ziyade küçük ölçekli bir şantiyeyi andırıyor. Zemin hesabı, denge formülleri, ağırlık dağılımı… Tıpkı bir bina gibi mi inşa ediliyor bu heykeller? Atölyeye ilk adım attığınızda bu sorular serbest çağrışımla zihninizi sarıyor. İçerideki herkes belli bir görevle meşgul; kesim, yapıştırma, zımparalama, teknik montaj, paketleme… 10 tonluk cam plakaları elmasla kesen teknisyenler, kat kat yükselen kristal gibi görünen bloklar… Herkes uyumlu bir koreografi içinde çalışıyor. Ekibin iş bittiği anda çıkacak görüntünün şevkiyle çalıştığını düşünmeden edemiyorsunuz. Ancak işler öyle değil. Heykel tamamlandığında ortaya çıkacak görüntüyü yalnızca kendisinin bildiğini söylüyor Artem Martis. Bu detay açıkça belli ediyor, kendisi tam bir sır küpü. Yani sorulan pek çok soru yanıtsız kalabilir...