Altına hücum
O kadar çok kazandırdı ki altın, son dönemde diğer tüm yatırım araçlarını solladı.
Doğrusu, ben de “neden zamanında almadım?” diye hayıflananlardanım.
Ama mesele sadece kazanç değil.
Altın, insanlık tarihi boyunca güvenin, istikrarın ve hatta iktidarın ölçüsü oldu.
Kralların tacında, orduların ganimetinde, imparatorlukların hazinesinde hep o vardı.
Tarihin nabzı altınla attı
İlk altın parayı basan Lidyalılar, farkında olmadan modern ekonominin temelini attılar.
İspanyollar, Yeni Dünya’dan taşıdıkları altınla Avrupa imparatorluklarını inşa ettiler.
19. yüzyılda İngiltere’nin “Altın Standardı” sistemi, Londra’yı küresel finansın kalbi yaptı.
Napolyon’un orduları savaşlarını altınla finanse etti; II. Dünya Savaşı sonrasında doların dünya parası olmasını sağlayan da yine altındı.
1971’de ABD Başkanı Nixon, doların altın karşılığını kaldırdığında dünya paranın “karşılıksız” dönemine geçti.
Ama insan doğası değişmedi: her kriz, her savaş, her güven bunalımı döneminde altına dönüş yeniden başladı.
Bugün yine aynı noktadayız.
Rusya-Ukrayna savaşı, Ortadoğu’daki gerilimler, ABD’nin borç tavanı tartışmaları ve doların zayıflayan itibarı, altını yeniden küresel sığınağa dönüştürdü.
Merkez bankaları 2023–2024 döneminde son yarım yüzyılın en büyük alımlarını yaptı.
Çin 225 ton yeni altınla rezervini 2 bin 250 tona, Rusya 2 bin 350 tona çıkardı.
ABD 8 bin 133 tonla hâlâ lider; Türkiye 540 tonluk rezerviyle ilk on içinde.
Altın son 10 yılda ne kadar kazandırdı?
2015–2025 arasında altının yıllık ortalama getirisi yüzde 8,8, uzun vadeli (2000–2025) ortalaması ise yüzde 10,9.
2019’da +yüzde 18, 2020’de pandeminin etkisiyle +yüzde 25 artış kaydetti.
Dolar bazında bu getiriler “güvenli liman” için makul sayılırken, TL bazında tablo çok daha çarpıcı: Bu dönemde gram altın yüzde 650’den fazla değer kazandı. Yani, 2015’te 100 bin TL’lik altın alan bir yatırımcı bugün 750 bin TL’nin üzerinde bir değere sahip.
Altın Türkiye’de sadece finansal değil, kültürel bir refleks: “Yastık altı” hâlâ ülkenin en büyük tasarruf kasası. Tahminlere göre, halkın elindeki altın miktarı 5 bin tonun üzerinde, yani 350 milyar dolar değerinde. Bu, Türkiye’nin en büyük “görünmeyen rezervi.”
Yeni dönemin altın arayıcıları
Eskiden altın toprağın derinliklerinde aranırdı; bugün ekranlarda, algoritmalarda, ETF’lerde ve blok zincirinde aranıyor.
“Dijital altın” olarak anılan Bitcoin bile ismini ondan aldı, ama hiçbir dijital varlık altının dokunulabilir güven hissini geçemedi.
Afrika’nın Sahel kuşağı, Latin Amerika’nın And dağları, Grönland’ın buzulları… hepsi yeni “altın sınırları.”
Çinli ve Hintli devler agresif biçimde sahalara girerken, Batılı şirketler karbon nötr madencilik modelleriyle meşruiyet arıyor.
Türkiye, yılda 40–50 ton üretimiyle Avrupa’nın en büyük üreticileri arasında. Ama üretim kadar önemli olan, altını finansal sisteme güvenle kazandırmak.
Altın standartlarına dönüş mü?
Küresel sistem 80 yıldır dolar üzerine kurulu. Ama bu düzen artık çatırdıyor. BRICS ülkeleri, dolar hegemonyasına alternatif olarak altın teminatlı ödeme sistemleri geliştiriyor.
Çin yuanını altınla desteklemek için rezerv birikimini artırıyor; Rusya ise Ukrayna savaşı sonrası rezervlerinin çoğunu altına çevirdi.
ABD hâlâ 8 bin 133 tonla lider, ancak doların küresel rezervlerdeki payı son 25 yılda yüzde 71’den yüzde 58’e geriledi.
Bu düşüş devam ederse 2030’larda altın, yeniden “küresel güven para birimi” rolünü üstlenebilir.
Önümüzdeki 10 yıl: Ne kadar kazandırabilir?
Analistlere göre:
• 2030’a kadar ons fiyatı 3 bin dolar sınırını aşabilir.
• 2035 civarında 3 bin 200–3 bin 500 dolar aralığında dengelenebilir.
• Yıllık bileşik getiri yüzde 5–10 arasında seyredebilir.
Bazı senaryolarda, küresel borç ve jeopolitik krizler derinleşirse 6 bin dolar/ons seviyesi bile mümkün.
Bu durumda bugünden uzun vadeli yatırım yapanlar için dolar bazında yüzde 100’den fazla kazanç anlamına gelir.
Türkiye açısından tablo daha net:
Enflasyonun yüksek, TL’nin dalgalı olduğu bir ortamda altın, en güçlü değer koruma aracı olmaya devam edecek.
Türkiye için akılcı yol
Türkiye’nin önünde üç stratejik hamle var:
1. Yastık altını ekonomiye kazandırmak:
Devlet güvenceli, getirisi şeffaf, dijital erişimli sistemlerle halkın güvenini yeniden kazanmak.
2. Madencilikte teknolojik ve yeşil dönüşüm:
“Daha fazla değil, daha akıllı üretim.” Çevreye duyarlı, dijital izlenebilir, karbon ayak izi düşük madencilik.
3. Altın teminatlı finansal ürünler:
Dijital TL, yeşil enerji fonları veya kamu tahvilleri gibi araçlarda altın teminatı kullanmak. Böylece hem ulusal güven hem yatırımcı ilgisi güçlendirilir.
Mesajım
Altın, binlerce yıldır insanlığın ortak hafızasında aynı anlamı taşıyor: güven. Bugün dijitalleşen, kırılganlaşan, kutuplaşan dünyada o güven her zamankinden daha kıymetli. Belki de geleceğin en akıllı yatırımcısı, servetini çoğaltandan çok onu koruyandır. Ve altın, hâlâ en eski, en sessiz ama en sadık koruyucudur.
Altın 2035’te 6 bin dolar olursa ne değişir?
🔹 Küresel güç dengesi sarsılır. Dolar rezerv para olma özelliğini büyük ölçüde kaybeder.
🔹 Altın teminatlı ticaret yaygınlaşır; Çin, Rusya ve Körfez ülkeleri kendi para sistemlerini güçlendirir.
🔹 Batı merkezli finans mimarisi (IMF, Dünya Bankası) ciddi revizyon geçirir.
🔹 Emtia zengin ülkeler, maden ve enerji gelirleriyle yeni ekonomik bloklar kurar.
🔹 Türkiye, hem üretici hem rafineri hem de “güvenli saklama merkezi” olarak bölgesel avantaj sağlar.
Türk altını – Yastık altından dijital kasaya
Türkiye’de tahmini 5 bin ton altın, yani 350 milyar dolar halkın elinde atıl durumda. Bu servetin sadece yüzde 10’unun bile sisteme kazandırılması, cari açığın üçte birini kapatabilir.
“Dijital Altın Hesapları” ve “Altın Tahvili” gibi araçlar, vatandaşın güvenini yeniden kazanabilir.
Altın, enerji ve sanayi yatırımlarına teminat olarak kullanıldığında Türkiye, “altın finansman modeli” ile dünyada öncü olabilir.