Yeşil altın stratejisi: Zeytin ve zeytinyağında Türkiye'nin küresel konumu nasıl değiştirilebilir?
Türkiye, 205 milyonu aşan zeytin ağacıyla dünya üretiminde ilk sıralarda yer alsa da “yeşil altın” zeytinyağında marka değerini yeterince yükseltemiyor. Akhisar Ticaret Borsası Başkanı Alper Alhat’ın 5 maddelik yol haritası zeytini ekonomik kalkınma ve diplomasi aracı yapmayı hedeflerken, yeni maden yasasıyla tehdit altına giren zeytinlikler hem doğa hem de kültürel miras için kritik bir sınavda.
Aynur Tattersall Forbes Türkiye için yazdı
12 Ağustos 2025, 15:41
Güncelleme: 12 Ağustos 2025, 16:00
Dünya tarımı, küresel ölçekte yeni bir kavşağa girmiş durumda. Gıda güvenliği, iklim krizi, su kıtlığı, çevre tahribatı ve sağlıklı yaşam arayışları, artık tarım politikalarını ve üretim stratejilerini belirleyen ana dinamikler haline geldi.
Tarım, yalnızca bir ekonomik faaliyet değil; aynı zamanda diplomasi, kültür, çevre ve toplum sağlığını kapsayan çok katmanlı bir alan haline geldi.
Tam da bu noktada, binlerce yıldır Anadolu topraklarında yetişen, uygarlıkların tanığı kadim bir ağacın meyvesi olan zeytin ve ondan elde edilen “yeşil altın” zeytinyağı, Türkiye için yalnızca bir tarım ürünü değil; stratejik bir kalkınma aracı, küresel bir marka fırsatı ve diplomatik bir enstrüman olabilir. Yeter ki elimizdeki bu eşsiz mirası hakkıyla değerlendirelim.
2024 yılında yapılan yaklaşık 160 bin tonluk zeytinyağı ihracatının yalnızca yüzde 19’u ambalajlı ve markalı ürünlerden oluştu. Ambalajlı zeytinyağında birim fiyat 8 doları bulurken, dökme ürünlerde bu rakam 3 dolara kadar geriliyor. Türkiye, kendi “yeşil altın”ını düşük fiyata ihraç edip, pazarlama ve markalama yetkinliğine sahip ülkelerin zenginleşmesini izliyor. Bu tablo, zeytincilikte gerçek bir stratejik dönüşüm ihtiyacını gözler önüne seriyor.
“Türkiye artık hamallıktan kurtulmalı, markaya geçmeli” diyen Alhat, zeytin stratejisini beş ana başlıkta şöyle özetliyor:
1. Ölçek ekonomisi ve kooperatifleşme
Türkiye’de zeytin üretimi hâlâ küçük, parçalı arazilerde yapılıyor. Alhat’a göre 200 dönümün altındaki zeytinlikler, artık ekonomik verimlilik sunmuyor. Üretici maliyetleri karşılayamıyor, modern tarım tekniklerine geçemiyor. Bu nedenle küçük üreticilerin kooperatifler çatısı altında birleşmesi, hem üretimde ölçek ekonomisini yakalamak hem de pazarlama gücünü artırmak için şart. İspanya örneğinde olduğu gibi, üretici örgütlerinin profesyonel yönetilmesi, çiftçiye doğrudan gelir ve güç sağlıyor.
2. Katma değerli üretim ve ürün çeşitlendirmesi
Alhat, zeytinyağında “farklılaşma”nın ve katma değer yaratmanın olmazsa olmaz olduğunu söylüyor. Erken hasat, soğuk sıkım, yüksek polifenollü yağlar gibi premium ürün segmentlerine yönelmek gerekiyor. Bebekler ve çocuklar için özel formüle edilmiş zeytinyağları, aromalı ve gastronomik kullanımlara yönelik butik ürünler gibi niş alanlara yatırım yapılmalı. Alhat’a göre “herkesin yaptığı şeyi yaparak farklı olamazsınız. Fark yaratırsanız fark yaratırsınız.”
3. Çevreci ve dijital dönüşüm
Zeytinciliğin iklim krizine karşı bir çözüm olduğunu hatırlatan Alhat, sürdürülebilirliğin yalnızca bir “trend” değil, bir “zorunluluk” olduğunun altını çiziyor. Damla sulama sistemleri, güneş enerjili sıkım tesisleri, atık yönetimi ve karbon ayak izi hesaplaması artık sektörde standart haline gelmeli. Ayrıca üretimin dijital izlenebilirliği, QR kodla tarladan sofraya şeffaflık ve yapay zeka destekli tarım yönetimi, Türk zeytinyağını küresel rekabette bir adım öne taşıyabilir.
4. Tarımda gençleşme: Yeni nesil çiftçilik
Türkiye’de kırsalda yaşlanan nüfus ve tarımdan kopan gençler, tarım sektörünün kanayan yarası. Alhat, köy okullarının teknoloji eğitim merkezlerine dönüştürülmesini, tarım lisesi ve üniversitelerinde zeytincilik odaklı müfredat oluşturulmasını öneriyor. Aynı zamanda genç tarım girişimciliği için melek yatırım fonları, teşvik paketleri ve mentorluk sistemleri kurulmalı. “Tarımı sadece traktörle yapılan bir iş sanan gençlere, aslında teknolojiyle iç içe bir meslek olduğunu anlatmalıyız,” diyor Alhat.
5. Ulusal Koordinasyon ve Dış Yatırımla Açılım
Zeytin stratejisinin başarıya ulaşması için Tarım Bakanlığı, üniversiteler, özel sektör, üretici birlikleri ve dış ticaret ataşelikleri arasında kurumsal bir koordinasyon şart. Alhat ayrıca Türk zeytinyağının yalnızca ihracatla değil, yatırım yoluyla da büyümesi gerektiğini savunuyor. İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus ve Suriye gibi ülkelerde Türk üreticiler, ortak girişimlere imza atmalı. Devletin diplomatik kanallar aracılığıyla bu açılımı desteklemesi, Türk zeytin markalarının küresel çapta tanınmasına zemin hazırlayabilir.
Zeytinliklerin madenlere, enerji yatırımlarına ya da konut projelerine açılması; tarımsal üretimin daralmasına, kırsal yoksulluğun artmasına, zeytinlik ekosistemlerinin bozulmasına ve zeytinyağı arzında istikrarsızlığa yol açar.
Zeytin ağacının köklerinden sökülmesi, yalnızca doğaya değil, 500 bin ailenin geçimine, Anadolu’nun kültürel hafızasına da zarar verir. Alhat bu konuda net: “Zeytini yok ederseniz, yalnızca bir ağacı değil, binlerce yıllık bir medeniyeti yok edersiniz.”
Zeytin sadece bir ağaç değil; aynı zamanda kültürel bir kimlik. Kazdağları’ndan Cizre’ye, Ayvalık’tan Hatay’a kadar bu kimlik tehdit altında.
Bu, sadece tarım politikası değil; aynı zamanda Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması hedefleriyle de doğrudan bağlantılı. 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını yüzde 41 azaltma taahhüdü veren Türkiye, zeytinlikleri artırarak bu hedefe hem ekonomik hem çevresel katkı sunabilir.
Ayrıca damla sulama sistemleri, yenilenebilir enerjiyle çalışan zeytinyağı fabrikaları, atık zeytin posasından enerji üretimi gibi uygulamalarla zeytin sektörünün karbon ayak izi daha da azaltılabilir.
Türkiye için de aynı potansiyel mevcut. UNESCO’nun Akdeniz diyetini “somut olmayan kültürel miras” ilan etmesiyle birlikte, Türk mutfağının kalbinde yer alan zeytinyağı dünya gastronomisinde daha görünür hâle gelebilir. Türk zeytinyağlı yemekleriyle birlikte markalaşmış, hikâyesi olan ürünler, sadece pazarda değil, Türkiye'nin yumuşak gücünün inşasında da etkili olabilir.
Bugün Gaziantep’in gastronomiyle yaptığı sıçrama, yarın Ayvalık, Edremit ya da Kilis’in zeytinliklerinden başlayabilir.
Zeytini yalnızca ihraç etmek değil, “anlatmak”; yalnızca üretmek değil, “markalaştırmak”; yalnızca korumak değil, “geleceğe taşımak” gerekiyor.
Zeytin bizim “yeşil altınımız”. Şimdi onu köklerinden sökmek değil, geleceğe taşımak zamanı.
Tarım, yalnızca bir ekonomik faaliyet değil; aynı zamanda diplomasi, kültür, çevre ve toplum sağlığını kapsayan çok katmanlı bir alan haline geldi.
Tam da bu noktada, binlerce yıldır Anadolu topraklarında yetişen, uygarlıkların tanığı kadim bir ağacın meyvesi olan zeytin ve ondan elde edilen “yeşil altın” zeytinyağı, Türkiye için yalnızca bir tarım ürünü değil; stratejik bir kalkınma aracı, küresel bir marka fırsatı ve diplomatik bir enstrüman olabilir. Yeter ki elimizdeki bu eşsiz mirası hakkıyla değerlendirelim.
Türkiye’nin zeytin gerçeği: Büyük rakamlar, kırılgan değer zinciri
2024/25 sezonunda Türkiye, 475 bin tonluk zeytinyağı ve 700 bin tonluk sofralık zeytin üretimiyle dünya devleri arasında yer alıyor. 205 milyonu aşan zeytin ağacı varlığıyla, İspanya ve Tunus’un ardından küresel üretim liginde söz sahibi ülkelerden biri konumunda. Ancak bu büyük üretim gücü, aynı ölçüde bir katma değere dönüşemiyor.2024 yılında yapılan yaklaşık 160 bin tonluk zeytinyağı ihracatının yalnızca yüzde 19’u ambalajlı ve markalı ürünlerden oluştu. Ambalajlı zeytinyağında birim fiyat 8 doları bulurken, dökme ürünlerde bu rakam 3 dolara kadar geriliyor. Türkiye, kendi “yeşil altın”ını düşük fiyata ihraç edip, pazarlama ve markalama yetkinliğine sahip ülkelerin zenginleşmesini izliyor. Bu tablo, zeytincilikte gerçek bir stratejik dönüşüm ihtiyacını gözler önüne seriyor.
“Alhat Modeli”: Zeytin için yeni bir stratejik yol haritası
İşte bu noktada, Türkiye’de zeytincilik sektörünün dinamik isimlerinden Akhisar Ticaret Borsası Başkanı Alper Alhat’ın ortaya koyduğu stratejik yol haritası, geleceğe dair umut veren bir vizyon sunuyor. Alhat, yalnızca üretici kimliğiyle değil, yatırımcı, tüccar ve marka geliştirici yönüyle de sektöre liderlik ediyor.“Türkiye artık hamallıktan kurtulmalı, markaya geçmeli” diyen Alhat, zeytin stratejisini beş ana başlıkta şöyle özetliyor:
1. Ölçek ekonomisi ve kooperatifleşme
Türkiye’de zeytin üretimi hâlâ küçük, parçalı arazilerde yapılıyor. Alhat’a göre 200 dönümün altındaki zeytinlikler, artık ekonomik verimlilik sunmuyor. Üretici maliyetleri karşılayamıyor, modern tarım tekniklerine geçemiyor. Bu nedenle küçük üreticilerin kooperatifler çatısı altında birleşmesi, hem üretimde ölçek ekonomisini yakalamak hem de pazarlama gücünü artırmak için şart. İspanya örneğinde olduğu gibi, üretici örgütlerinin profesyonel yönetilmesi, çiftçiye doğrudan gelir ve güç sağlıyor.
2. Katma değerli üretim ve ürün çeşitlendirmesi
Alhat, zeytinyağında “farklılaşma”nın ve katma değer yaratmanın olmazsa olmaz olduğunu söylüyor. Erken hasat, soğuk sıkım, yüksek polifenollü yağlar gibi premium ürün segmentlerine yönelmek gerekiyor. Bebekler ve çocuklar için özel formüle edilmiş zeytinyağları, aromalı ve gastronomik kullanımlara yönelik butik ürünler gibi niş alanlara yatırım yapılmalı. Alhat’a göre “herkesin yaptığı şeyi yaparak farklı olamazsınız. Fark yaratırsanız fark yaratırsınız.”
3. Çevreci ve dijital dönüşüm
Zeytinciliğin iklim krizine karşı bir çözüm olduğunu hatırlatan Alhat, sürdürülebilirliğin yalnızca bir “trend” değil, bir “zorunluluk” olduğunun altını çiziyor. Damla sulama sistemleri, güneş enerjili sıkım tesisleri, atık yönetimi ve karbon ayak izi hesaplaması artık sektörde standart haline gelmeli. Ayrıca üretimin dijital izlenebilirliği, QR kodla tarladan sofraya şeffaflık ve yapay zeka destekli tarım yönetimi, Türk zeytinyağını küresel rekabette bir adım öne taşıyabilir.
4. Tarımda gençleşme: Yeni nesil çiftçilik
Türkiye’de kırsalda yaşlanan nüfus ve tarımdan kopan gençler, tarım sektörünün kanayan yarası. Alhat, köy okullarının teknoloji eğitim merkezlerine dönüştürülmesini, tarım lisesi ve üniversitelerinde zeytincilik odaklı müfredat oluşturulmasını öneriyor. Aynı zamanda genç tarım girişimciliği için melek yatırım fonları, teşvik paketleri ve mentorluk sistemleri kurulmalı. “Tarımı sadece traktörle yapılan bir iş sanan gençlere, aslında teknolojiyle iç içe bir meslek olduğunu anlatmalıyız,” diyor Alhat.
5. Ulusal Koordinasyon ve Dış Yatırımla Açılım
Zeytin stratejisinin başarıya ulaşması için Tarım Bakanlığı, üniversiteler, özel sektör, üretici birlikleri ve dış ticaret ataşelikleri arasında kurumsal bir koordinasyon şart. Alhat ayrıca Türk zeytinyağının yalnızca ihracatla değil, yatırım yoluyla da büyümesi gerektiğini savunuyor. İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus ve Suriye gibi ülkelerde Türk üreticiler, ortak girişimlere imza atmalı. Devletin diplomatik kanallar aracılığıyla bu açılımı desteklemesi, Türk zeytin markalarının küresel çapta tanınmasına zemin hazırlayabilir.
Tehdit altındaki değer: Zeytinlikler ve maden yasası
2025 yılında TBMM’de kabul edilen ve zeytinliklerin maden faaliyetleriyle “kamu yararı” kapsamında sökülebilmesini mümkün kılan yasa, büyük tartışmalara yol açtı. Bu yasa, Türkiye’nin en değerli doğa ve üretim alanlarının büyük baskı altına girmesine neden olabilir.Zeytinliklerin madenlere, enerji yatırımlarına ya da konut projelerine açılması; tarımsal üretimin daralmasına, kırsal yoksulluğun artmasına, zeytinlik ekosistemlerinin bozulmasına ve zeytinyağı arzında istikrarsızlığa yol açar.
Zeytin ağacının köklerinden sökülmesi, yalnızca doğaya değil, 500 bin ailenin geçimine, Anadolu’nun kültürel hafızasına da zarar verir. Alhat bu konuda net: “Zeytini yok ederseniz, yalnızca bir ağacı değil, binlerce yıllık bir medeniyeti yok edersiniz.”
Zeytin sadece bir ağaç değil; aynı zamanda kültürel bir kimlik. Kazdağları’ndan Cizre’ye, Ayvalık’tan Hatay’a kadar bu kimlik tehdit altında.
Sürdürülebilirlik ve iklim krizi: Zeytinlikler Türkiye’nin karbon kalkanı olabilir
Zeytin ağacı, kuraklığa dirençli yapısı, düşük su ihtiyacı ve uzun ömrüyle iklim krizine karşı en etkili tarımsal çözüm araçlarından biri. Her bir zeytin ağacı yılda ortalama 20 kg karbon tutar. Türkiye’deki 205 milyon zeytin ağacı, yılda yaklaşık 4 milyon ton karbon emisyonunu dengeleyebilir.Bu, sadece tarım politikası değil; aynı zamanda Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması hedefleriyle de doğrudan bağlantılı. 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını yüzde 41 azaltma taahhüdü veren Türkiye, zeytinlikleri artırarak bu hedefe hem ekonomik hem çevresel katkı sunabilir.
Ayrıca damla sulama sistemleri, yenilenebilir enerjiyle çalışan zeytinyağı fabrikaları, atık zeytin posasından enerji üretimi gibi uygulamalarla zeytin sektörünün karbon ayak izi daha da azaltılabilir.
Türkiye’nin şarabı, çayı, çikolatası: Zeytin
İtalya, İspanya ve Yunanistan gibi ülkeler, zeytinyağını sadece bir gıda ürünü değil, bir kültür ve diplomasi aracı olarak da kullanıyor. İtalya'nın zeytinyağı markaları, dünya mutfağında kaliteyle eşdeğer kabul ediliyor. Zeytinyağı, İtalya'nın kültürel tanıtımının ve ihracat diplomasisinin omurgası hâline gelmiş durumda.Türkiye için de aynı potansiyel mevcut. UNESCO’nun Akdeniz diyetini “somut olmayan kültürel miras” ilan etmesiyle birlikte, Türk mutfağının kalbinde yer alan zeytinyağı dünya gastronomisinde daha görünür hâle gelebilir. Türk zeytinyağlı yemekleriyle birlikte markalaşmış, hikâyesi olan ürünler, sadece pazarda değil, Türkiye'nin yumuşak gücünün inşasında da etkili olabilir.
Bugün Gaziantep’in gastronomiyle yaptığı sıçrama, yarın Ayvalık, Edremit ya da Kilis’in zeytinliklerinden başlayabilir.
Zeytini yalnızca ihraç etmek değil, “anlatmak”; yalnızca üretmek değil, “markalaştırmak”; yalnızca korumak değil, “geleceğe taşımak” gerekiyor.
Bir Tarım Ürününden Fazlası
Zeytin, 5 milyar doları aşan potansiyel pazarıyla sadece bir tarım ürünü değil; sürdürülebilir kalkınmanın, yeşil dönüşümün ve kültürel mirasın sembolü. Bu stratejik değeri küresel sahneye taşımak, yalnızca Tarım Bakanlığı’nın değil; sanayicilerin, ihracatçıların, teknoloji şirketlerinin ve diplomatların da ortak görevi.Zeytin bizim “yeşil altınımız”. Şimdi onu köklerinden sökmek değil, geleceğe taşımak zamanı.