;
Arama

Türkiye otomotivde kavşakta: Teknoloji, enerji ve jeopolitiğin kesişiminde yeni bir rol

Dünya sahnesinde artık sadece petrol, doğal gaz ve su kaynakları değil, otomobilin kendisi de stratejik bir jeopolitik unsur haline geldi. Bugün otomotiv sektörü; enerji politikaları, iklim hedefleri, veri güvenliği, dijitalleşme ve sanayi rekabetiyle doğrudan kesişen çok boyutlu bir güç arenası. Bu yeni oyunun kuralları, klasik üretim üslerini ve tedarik zincirlerini olduğu kadar ülkelerin siyasi konumlarını da yeniden şekillendiriyor.

08 Mayıs 2025, 08:00

14 Mayıs’ta İstanbul’da Forbes Türkiye ve Sürdürülebilir Mobilite İnisiyatifi (SMİ) işbirliğiyle düzenlenecek “Mobilitenin Geleceği Zirvesi” kritik bir dönemeçte sahne alıyor. Başkanlığını yapacağım “Yeni Dünya Düzeninde Otomotiv Jeopolitiği” başlıklı oturumda, şu temel sorulara yanıt arayacağız: Otomobilin jeopolitikteki yeni konumu ne? Batarya ve veri temelli yeni güç haritasında Türkiye’nin rolü ne olabilir? Elektrikli dönüşüm yalnızca çevreci bir adım mı, yoksa aynı zamanda siyasi bir hamle mi?

3 trilyon dolarlık ekosistem: Otomotivin yeni jeopolitiği

Küresel otomotiv pazarı 2.9 trilyon doları aşan hacmiyle dünya ekonomisinin omurgalarından biri. Ancak artık sadece ekonomik bir sektör değil; stratejik öncelik haline gelen dijitalleşme, elektrifikasyon, nadir madenler ve yazılım teknolojileriyle birleşerek uluslararası ilişkilerde jeopolitik bir kaldıraç işlevi de görüyor. Araçlar sadece yolda gitmiyor; veri topluyor, enerji tüketiyor, karbon salıyor ve dijital ekosistemin merkezi aktörleri haline geliyor.

Bugün ABD, Avrupa Birliği ve Çin arasında yaşanan otomotiv rekabeti sadece pazar payı savaşı değil. Aynı zamanda arz güvenliği, ham madde erişimi, yazılım üstünlüğü ve çevre normlarının jeopolitik mücadele aracı haline geldiği yeni bir soğuk savaş. Araçlar artık dört teker üstüne oturtulmuş birer teknoloji cihazı ve stratejik güç sembolü.

Çin’in stratejik yükselişi: Batarya ve maden savaşları

Elektrikli araçlar alanında Çin’in son yıllarda gerçekleştirdiği büyük atılım, klasik otomotiv devlerinin yıllarca sürdürdüğü egemenliğe meydan okuyor. Bugün BYD, Geely ve NIO gibi firmalar sadece Çin’de değil, Avrupa ve Latin Amerika’da da pazar liderliğine oynuyor. Bunun ardında ise on yıllık bir stratejik vizyon yatıyor: Devlet teşvikleri, batarya teknolojisinde yoğunlaşma, kritik minerallere erişim ve yerli teknolojiye yatırım.

Çin’in lityum, kobalt ve nikel gibi batarya için kritik minerallerin büyük bölümünü kontrol etmesi, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda diplomatik güç kazanımı anlamına geliyor. Bu kaynaklar üzerinde kurulan hâkimiyet, Çin’i sadece üretim devi değil, aynı zamanda stratejik bir oyun kurucu haline getiriyor. Avrupa Komisyonu’nun Çin menşeili EV araçlara yönelik sübvansiyon soruşturması da bu nedenle yalnızca ekonomik değil, jeopolitik bir savunma mekanizması.

Sektör değişiyor: Yüksek teknoloji, dijital platformlar ve yeşil mutabakat

Elektrikli araçların yükselişiyle birlikte otomotiv sektörü sadece endüstriyel üretimden ibaret olmaktan çıktı. Artık yazılım mühendisliği, yapay zeka, nesnelerin interneti (IoT) ve veri analitiği gibi alanlar, otomotivin merkezine yerleşti. Hatta birçok uzman, Tesla gibi şirketlerin artık otomobil firması değil, teknoloji platformları olduğunu söylüyor.

Bu dönüşüm Avrupa Yeşil Mutabakatı ve karbon nötr hedefleriyle de örtüşüyor. İçten yanmalı motorların 2035’e kadar yasaklanması planları, yalnızca üreticileri değil, tüm tedarik zincirini ve altyapı sağlayıcılarını da dönüşüme zorluyor. Şarj istasyonları, batarya geri dönüşüm merkezleri, akıllı şehir uygulamaları ve dijital veri güvenliği konuları, yeni dönemin olmazsa olmazı.

Türkiye: Montajdan stratejik oyunculuğa terfi zamanı

Türkiye, 1990’lardan bu yana otomotivde Avrupa’nın önemli üretim üslerinden biri haline geldi. Yılda 1,5 milyon araç üretimi, güçlü tedarik zincirleri ve nitelikli iş gücüyle Avrupa’nın dev markaları için vazgeçilmez bir partner. Üretilen araçların yüzde 70’i AB pazarına ihraç ediliyor.

Ancak bu başarı öyküsünün geleceği garanti değil. Elektrifikasyon ve dijitalleşme gibi küresel trendlerde geride kalan ülkeler, orta vadede montaj hattından düşebilir. Türkiye’nin geleceği artık sadece “daha fazla üretim” değil, “daha yüksek teknoloji” geliştirmekten geçiyor. Yazılım, batarya, yapay zeka ve dijital güvenlik gibi alanlara yatırım şart. Aksi halde Türkiye, değer zincirinin en alt halkasında kalma riskiyle karşı karşıya.

TOGG: Türkiye’nin geleceğe açılan vitrini ve jeostratejik hamle

Türkiye’nin yerli ve milli otomobil projesi olarak tanıtılan TOGG, yalnızca bir araç değil, aynı zamanda küresel otomotiv jeopolitiğinde Türkiye’nin pozisyonunu yeniden tanımlama girişimi olarak da görülmelidir. Elektrikli araçlar (EV), sadece otomotiv sektörünü değil, enerji politikalarını, ham madde tedarik zincirlerini, dijital altyapıyı ve hatta dış ticaret dengelerini kökten değiştiriyor. TOGG bu dönüşümde Türkiye’nin nasıl konumlanacağını belirleyen simgesel ve stratejik bir adımdır.

Küresel otomotiv endüstrisi, içten yanmalı motorlardan elektrikliye geçiş sürecinde büyük bir yeniden yapılanma yaşıyor. Bu dönüşüm, Çin’in agresif yükselişiyle birlikte Batı’nın geleneksel otomotiv üstünlüğünü tehdit eden bir hal aldı. Çinli devler — BYD, NIO, Geely gibi firmalar — yalnızca ucuz işgücü avantajıyla değil, batarya teknolojilerindeki atılımları ve entegre tedarik zincirleriyle Avrupa pazarlarında bile tehdit oluşturuyor. ABD ise Tesla ile rekabette önde görünse de, küresel ölçekli batarya üretiminde halen Çin’e bağımlı.

Bu bağlamda Türkiye’nin kendi markasını yaratma çabası, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir hamleniteliği taşıyor. TOGG’un batarya teknolojilerinde yerli üretimi hedeflemesi, sadece enerji bağımsızlığı açısından değil, lityum ve nadir toprak elementleri gibi stratejik kaynaklar üzerindeki küresel yarışta Türkiye’yi oyunun bir parçası yapma çabasıdır. Bu, tıpkı savunma sanayinde İHA’lar ve SİHA’larla elde edilen bağımsızlık iddiasının sivil alandaki karşılığı olarak okunabilir.

TOGG’un iç pazarda karşılaştığı yüksek ilgi, projenin toplumsal sahiplenme açısından doğru bir stratejiyle kurgulandığını gösteriyor. Ancak asıl sınav, dış pazarlardaki rekabet koşullarında verilecek. 
Mobilite ekosisteminin önemli aktörlerinden, otomotiv sektörünün deneyimli yöneticisi ve zirvenin duzenleyicilerinden Hakan Doğu, bu değişimin altını şöyle çiziyor:

“Bugün elektrikli araç üretimi için gerekli tedarik zincirinin %70’i Çin’in elinde. Bu sadece bir ekonomik gerçek değil; jeopolitik bir kırılganlık. Avrupa da, Türkiye de bu zincire daha az bağımlı hale gelmeli. Aksi halde kendi otomobilini üretirken bile başka ülkelerin siyasi kararlarına bağımlı kalırsınız.”

Bu noktada,  Hakan Doğu’nun tespiti dikkat çekici:

“TOGG’un geleceği, bir otomobil üreticisi mi yoksa mobilite teknolojileri geliştiren bir platform mu olacağına karar vermesine bağlı. Eğer kendini klasik üretici mantığına hapsederse, çok uluslu devlerle rekabet etmesi mümkün değil. Ama yazılım, batarya, dijital servisler gibi alanlarda güçlü bir mobilite oyuncusu olursa, Avrupa ve Orta Doğu pazarlarında etkili bir yer edinme şansı var.”

Ayrıca TOGG, mobilite ekosisteminin çekirdeğini oluşturma vizyonunu taşıyor. Akıllı şehir altyapılarıyla uyumlu sistemler, uzaktan güncellenebilen yazılımlar, dijital cüzdanlar, enerji yönetim çözümleri ve veri güvenliği gibi alanlarda yaptığı yatırımlar, onu sadece bir "taşıt" değil, bir yaşayan platform haline getiriyor. Sonuç olarak TOGG, bir araçtan çok daha fazlası:

•    Türkiye'nin sanayi politikalarının vitrini,
•    Küresel değer zincirine dahil olma iradesinin bir testi,
•    Dijital dönüşüm vizyonunun sürücüsü
•    Ve jeopolitik olarak Türkiye'nin bağımsız ve rekabetçi bir teknoloji ülkesi olma yolculuğunun sembolü.

Bu sınavda başarı, sadece direksiyon başındaki sürücüye değil, karar vericilerden mühendis kadrosuna, tedarik zinciri yöneticilerinden kullanıcıya kadar tüm ekosistemin birlikte hareket etmesine bağlı olacak.

Yol ayrımı yaklaşıyor

Otomotiv sektörü, enerji güvenliği, dijitalleşme ve yeşil dönüşümün kesişim noktasında hızla evrilirken, Türkiye için bu yalnızca bir ekonomik kalkınma meselesi değil, aynı zamanda stratejik bir konumlanma tercihidir. Montaj hattında kalmak mı, yoksa veri, yazılım ve batarya ile katma değer üretmek mi?

İstanbul’daki zirvede, bu sorulara yanıt ararken; sadece üretim kabiliyetini değil, stratejik vizyonu, küresel entegrasyonu ve politik iradeyi de konuşacağız. Çünkü otomobil, artık yalnızca bir ulaşım aracı değil; ulusların geleceğini belirleyecek bir jeopolitik sembol.

 

 

 


"Ekonomi" Kategorisinden Daha Fazla İçerik

  • ABD'nin ticari ham petrol stokları düştü

    ABD'nin ticari ham petrol stokları düştü

  • Toyota'nın net karı yüzde 3,6 düştü

    Toyota'nın net karı yüzde 3,6 düştü

  • ABD hazinesine yeni alıcı: Stabilcoin ihraççıları Japonya ve Çin'in yerini alabilir

    ABD hazinesine yeni alıcı: Stabilcoin ihraççıları Japonya ve Çin'in yerini alabilir

  • Goldman Çin'e vergilerin kalkacağını öngörüyor

    Goldman Çin'e vergilerin kalkacağını öngörüyor

  • Sabancı Holding'in satış geliri 336,8 milyar TL'ye yükseldi

    Sabancı Holding'in satış geliri 336,8 milyar TL'ye yükseldi

  • Fed Trump’a rağmen yine faizi düşürmedi

    Fed Trump’a rağmen yine faizi düşürmedi

Yazarlar

Çok Okunanlar

  • forbes.com.tr

    Dünyanın en zengin 10 insanı (Ocak 2025)


  • Nilgün Balcı Çavdar, Cem Cemal Pekin, Erkan Kızılocak

    Dolar milyarderi Türkler


  • Dünyanın en zengin 10 kişisi (Kasım 2024)


  • forbes.com.tr

    En zengin Türklerin sıralaması nasıl değişti?


  • Nilgün Balcı Çavdar, Erkan Kızılocak, Cem Cemal Pekin, Nuray Tarhan

    En zengin 100 Türk