Türkiye’nin ve dünyanın asıl ihtiyacı yeni bir liderlik kültürü
Kaliteli liderlik, tıpkı nitelikli bir ürün gibi, ancak “talep” varsa ortaya çıkar. Türkiye’nin ve dünyanın asıl ihtiyacı yalnızca “yeni liderler” değil; yeni bir liderlik kültürüne hazır kurumlar, medya, iş dünyası, akademi ve seçmen.
05 Ağustos 2025, 11:38
Güncelleme: 05 Ağustos 2025, 11:54
Son yıllarda kamuoyunda sıkça tekrarlanan bir şikâyet var:
“Türkiye’nin en büyük sorunu kaliteli lider eksikliğidir.”
Evet, doğru.
Ama eksik.
Çünkü asıl sorulması gereken şu:
Kaliteli lider neden ortaya çıkmıyor?
Cevap basit: Çünkü toplum henüz ondan talep etmiyor.
Bugün Türkiye’de (ve birçok ülkede) geçerli olan model şu:
Liderin görevi, toplumu yukarı taşımak değil; ona benzemek ve kazanmak.
Bu denklemde:
• Uzun vadeli vizyon yerine günlük polemik,
• Kurumsal inşa yerine kişisel sadakat,
• Liyakat yerine partizanlık,
• Ortak akıl yerine “tek akıl” öne çıkar.
Ve sonuçta ortaya çıkan profil: “Seçim kazanan” bir liderlik tipi.
İşsizlik hâlâ %8,6 seviyelerinde. Genç işsizlik %17. Enflasyonun %42’ye yakın seyrettiği bir ekonomide halkın kısa vadeli taleplere odaklanması anlaşılabilir. Ancak bu atmosferde kaliteli liderlik değil, kısa vadeli kurtarıcılık prim yapıyor.
Yeni liderlik, karizmatik bir kurtarıcı değil; katılımcı ve uzun vadeli bir inşa süreci gerektirir. Bu da sabır, sorumluluk ve diyalog kültürü ister.
Toplumlar ise henüz bu olgunluk eşiğine ulaşmış değil.
• Ya sistemin içine girip kişisel karakterinden, değerlerinden taviz vererek yükseliyor,
• Ya da özgün kaldığı için sistemin dışına itiliyor, etkisizleştiriliyor.
Aynı durum iş dünyasında, akademide ve medyada da geçerli.
Güvenli olan tercih ediliyor, sorgulayan dışlanıyor.
Bunun doğal sonucu, her kurumun kendine benzettiği “liderimsi” figürler üretmesi oluyor.
İş Dünyası
2024 yılında Türkiye’deki CEO’ların yalnızca %14’ü şirketlerinde liderlik mirası oluşturmaya yönelik bir sistem kurduklarını belirtti (PwC CEO Survey, 2024).
Çoğu yönetim kurulu hâlâ risk almaktan çok geçmişe tutunmaya dayalı bir refleksle hareket ediyor. İnovatif, empatik, kolektif liderlik modelleri hâlâ marjinal kalıyor.
Medya
Türkiye’deki medya yöneticilerinin %61’i editoryal bağımsızlıktan çok “algı yönetimi” sorumluluğu taşıdıklarını kabul ediyor (Reuters Digital News Report, 2024).
Gazetecilikte derinlemesine analiz yerine algoritma uyumluluğu, “clickbait” başlıklar ve sansasyon öne çıkıyor. Böyle bir ortamda topluma liderlik edecek medya figürleri nasıl yetişebilir?
Askeriye
Yeni güvenlik tehditlerinin doğası değişti: siber savaş, hibrit saldırılar, uzay stratejileri. Ancak Türkiye’deki askeri liderlik eğitimi hâlâ 20. yüzyıl refleksleriyle şekilleniyor. NATO 2040 raporuna göre, Türkiye hibrit tehdit simülasyonlarında son iki yıldır “orta alt” düzeyde skor alıyor.
Sivil toplum ve sendikalar
Sivil toplumda fon bulmak liderlikten daha önemli hâle geldi. Sendikalar ise üyeleriyle vizyon paylaşan değil, siyasete yanaşan örgütler olarak algılanıyor.
2024 TÜSEV raporuna göre, STK’ların %79’u liderlik değişiminde “devamlılık değil bağlantılar”ı öncelediğini kabul ediyor.
Yani mesele sadece siyaset değil; bir liderlik kültürü çoraklığı.
Bugün talep olmadığından:
• Seçmen “bize benzeyen” lideri seçiyor,
• Medya sorgulamayı değil pohpohlamayı ödüllendiriyor,
• Üniversiteler kariyer güvenliğini önceliyor, eleştirel lider adaylarını değil, “uslu akademisyenleri” öne çıkarıyor,
• Özel sektör, sadece finansal performansa bakan bir patronaj sistemi içinde vizyoner liderleri marjinalize ediyor.
Ve biz sonra şaşırıyoruz:
“Neden bir Atatürk, bir Mandela, bir Merkel çıkmıyor?”
Çünkü toplum bu tür liderlerin taşıdığı değerlere henüz hazır değil.
Liderlik krizini çözmek istiyorsak, önce toplumsal ve kurumsal bir talep başlatmalıyız.
1. Eğitim
• Müfredata liderlik, empati, eleştirel düşünme, birlikte karar alma yetkinlikleri entegre edilmeli.
• Öğrenciler sadece sınava değil, hayata hazırlamalı.
2. Medya
• Kamu yararını önceleyen, sorgulayan, veriye dayalı analiz yapan gazetecilik modelleri teşvik edilmeli.
• “Tıklanabilir” değil, “dönüştürücü” yayıncılık desteklenmeli.
3. İş Dünyası
• Yönetim kademelerinde inovatif düşünen, toplumsal faydayı gözeten liderlik profilleri öne çıkarılmalı.
• Aile şirketlerinde nesil geçişleri sadece soyadıyla değil, vizyon ve liyakatle yürütülmeli.
4. Seçmen
• Kısa vadeli vaatlerden çok, uzun vadeli plan ve değer seti olan liderler desteklenmeli.
• Lider “beni temsil etsin” değil, “beni aşsın” diye seçilmeli.
Bu kültür oluşmadan, hangi lider gelirse gelsin ya sisteme uyum sağlar ya da sistem onu kusar.
Artık sıradaki büyük değişim, talepte başlamalı.
Kendimize samimiyetle şu soruyu sormalıyız:
“Ben ne tür bir liderlik istiyorum? Ve ona hazır mıyım?”
Gerçek dönüşüm, bu soruya vereceğimiz dürüst, kolektif ve sürdürülebilir yanıtla başlayacak.
Aksi hâlde biz daha uzun yıllar boyunca, kaliteli liderliğin yokluğundan şikâyet etmeye devam ederiz -ama hak etmeyiz.
“Türkiye’nin en büyük sorunu kaliteli lider eksikliğidir.”
Evet, doğru.
Ama eksik.
Çünkü asıl sorulması gereken şu:
Kaliteli lider neden ortaya çıkmıyor?
Cevap basit: Çünkü toplum henüz ondan talep etmiyor.
Seçmen seçim kazanacak olanı istiyor
Siyasetçiler sandık matematiğini iyi bilir. Sosyolojiyi, algıyı ve korkuyu nasıl kullanacaklarını öğrenmişlerdir. Seçimi kazanmanın, toplumu dönüştürmekten daha kazançlı ve daha az riskli olduğu bir denklemde, liderlik anlayışı stratejiden çok taktiğe indirgenir.Bugün Türkiye’de (ve birçok ülkede) geçerli olan model şu:
Liderin görevi, toplumu yukarı taşımak değil; ona benzemek ve kazanmak.
Bu denklemde:
• Uzun vadeli vizyon yerine günlük polemik,
• Kurumsal inşa yerine kişisel sadakat,
• Liyakat yerine partizanlık,
• Ortak akıl yerine “tek akıl” öne çıkar.
Ve sonuçta ortaya çıkan profil: “Seçim kazanan” bir liderlik tipi.
Toplum ne bekliyor? Değişim mi, konfor alanı mı?
2025 itibarıyla Türkiye’de kamuoyu araştırmalarına göre (%78, Konda), halkın en önemli beklentisi “geçim derdi.” Ancak aynı ankette “değişim için risk almaya hazırım” diyenlerin oranı sadece %22. Yani insanlar sorunların farkında, ama çözüm için toplumsal sorumluluk almaya hazır değil.İşsizlik hâlâ %8,6 seviyelerinde. Genç işsizlik %17. Enflasyonun %42’ye yakın seyrettiği bir ekonomide halkın kısa vadeli taleplere odaklanması anlaşılabilir. Ancak bu atmosferde kaliteli liderlik değil, kısa vadeli kurtarıcılık prim yapıyor.
Yeni liderlik, karizmatik bir kurtarıcı değil; katılımcı ve uzun vadeli bir inşa süreci gerektirir. Bu da sabır, sorumluluk ve diyalog kültürü ister.
Toplumlar ise henüz bu olgunluk eşiğine ulaşmış değil.
Talep yok
Bugün siyasete giren genç bir aday hangi yollarla karşılaşıyor?• Ya sistemin içine girip kişisel karakterinden, değerlerinden taviz vererek yükseliyor,
• Ya da özgün kaldığı için sistemin dışına itiliyor, etkisizleştiriliyor.
Aynı durum iş dünyasında, akademide ve medyada da geçerli.
Güvenli olan tercih ediliyor, sorgulayan dışlanıyor.
Bunun doğal sonucu, her kurumun kendine benzettiği “liderimsi” figürler üretmesi oluyor.
Sorun sadece siyasette değil: Kurumsal körlük
Kamuoyunda liderlik tartışması genellikle siyasetle sınırlı kalıyor. Oysa kriz tüm sektörlere yayılmış durumda:İş Dünyası
2024 yılında Türkiye’deki CEO’ların yalnızca %14’ü şirketlerinde liderlik mirası oluşturmaya yönelik bir sistem kurduklarını belirtti (PwC CEO Survey, 2024).
Çoğu yönetim kurulu hâlâ risk almaktan çok geçmişe tutunmaya dayalı bir refleksle hareket ediyor. İnovatif, empatik, kolektif liderlik modelleri hâlâ marjinal kalıyor.
Medya
Türkiye’deki medya yöneticilerinin %61’i editoryal bağımsızlıktan çok “algı yönetimi” sorumluluğu taşıdıklarını kabul ediyor (Reuters Digital News Report, 2024).
Gazetecilikte derinlemesine analiz yerine algoritma uyumluluğu, “clickbait” başlıklar ve sansasyon öne çıkıyor. Böyle bir ortamda topluma liderlik edecek medya figürleri nasıl yetişebilir?
Askeriye
Yeni güvenlik tehditlerinin doğası değişti: siber savaş, hibrit saldırılar, uzay stratejileri. Ancak Türkiye’deki askeri liderlik eğitimi hâlâ 20. yüzyıl refleksleriyle şekilleniyor. NATO 2040 raporuna göre, Türkiye hibrit tehdit simülasyonlarında son iki yıldır “orta alt” düzeyde skor alıyor.
Sivil toplum ve sendikalar
Sivil toplumda fon bulmak liderlikten daha önemli hâle geldi. Sendikalar ise üyeleriyle vizyon paylaşan değil, siyasete yanaşan örgütler olarak algılanıyor.
2024 TÜSEV raporuna göre, STK’ların %79’u liderlik değişiminde “devamlılık değil bağlantılar”ı öncelediğini kabul ediyor.
Yani mesele sadece siyaset değil; bir liderlik kültürü çoraklığı.
Talep olmadan arz olur mu?
Kaliteli liderlik, tıpkı nitelikli bir ürün gibi, ancak “talep” varsa ortaya çıkar.Bugün talep olmadığından:
• Seçmen “bize benzeyen” lideri seçiyor,
• Medya sorgulamayı değil pohpohlamayı ödüllendiriyor,
• Üniversiteler kariyer güvenliğini önceliyor, eleştirel lider adaylarını değil, “uslu akademisyenleri” öne çıkarıyor,
• Özel sektör, sadece finansal performansa bakan bir patronaj sistemi içinde vizyoner liderleri marjinalize ediyor.
Ve biz sonra şaşırıyoruz:
“Neden bir Atatürk, bir Mandela, bir Merkel çıkmıyor?”
Çünkü toplum bu tür liderlerin taşıdığı değerlere henüz hazır değil.
Ne yapmalı?
Liderlik krizini çözmek istiyorsak, önce toplumsal ve kurumsal bir talep başlatmalıyız.
1. Eğitim
• Müfredata liderlik, empati, eleştirel düşünme, birlikte karar alma yetkinlikleri entegre edilmeli.
• Öğrenciler sadece sınava değil, hayata hazırlamalı.
2. Medya
• Kamu yararını önceleyen, sorgulayan, veriye dayalı analiz yapan gazetecilik modelleri teşvik edilmeli.
• “Tıklanabilir” değil, “dönüştürücü” yayıncılık desteklenmeli.
3. İş Dünyası
• Yönetim kademelerinde inovatif düşünen, toplumsal faydayı gözeten liderlik profilleri öne çıkarılmalı.
• Aile şirketlerinde nesil geçişleri sadece soyadıyla değil, vizyon ve liyakatle yürütülmeli.
4. Seçmen
• Kısa vadeli vaatlerden çok, uzun vadeli plan ve değer seti olan liderler desteklenmeli.
• Lider “beni temsil etsin” değil, “beni aşsın” diye seçilmeli.
Liderlik devrimi zihinde başlar
Türkiye’nin ve dünyanın asıl ihtiyacı yalnızca “yeni liderler” değil; yeni bir liderlik kültürüne hazır kurumlar, medya, iş dünyası, akademi ve seçmen.Bu kültür oluşmadan, hangi lider gelirse gelsin ya sisteme uyum sağlar ya da sistem onu kusar.
Artık sıradaki büyük değişim, talepte başlamalı.
Kendimize samimiyetle şu soruyu sormalıyız:
“Ben ne tür bir liderlik istiyorum? Ve ona hazır mıyım?”
Gerçek dönüşüm, bu soruya vereceğimiz dürüst, kolektif ve sürdürülebilir yanıtla başlayacak.
Aksi hâlde biz daha uzun yıllar boyunca, kaliteli liderliğin yokluğundan şikâyet etmeye devam ederiz -ama hak etmeyiz.