Türk–Amerikan ilişkilerinde medya diplomasisinin gücü
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun açılışına günler kala New York yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil 200’e yakın liderin diplomasi trafiğine değil, aynı zamanda yumuşak gücün en rafine örneklerinden birine sahne oldu.
Dünyanın gözü savaşlara, iklim krizine ve yoksulluğa çare bulmakta zorlanan BM’in geleceğine çevrilmişken, tam da Genel Kurul binasının karşısında yer alan Türk Evi’nde düzenlenen Türk–Amerikan Medya Dostluk Gecesi, iki ülke ilişkilerine farklı bir ivme kazandırdı.
Türkiye ile ABD’nin ortak geçmişi, Soğuk Savaş yıllarında NATO şemsiyesi altında pekişen “stratejik ortaklık” mirasına dayanıyor. Ancak bu yolculuk hiçbir zaman pürüzsüz olmadı: Johnson Mektubu’ndan Kıbrıs ambargosuna, S-400 krizinden Suriye dosyasına kadar ilişkiler sürekli sınandı. Bugün de tablo aynı anda hem iş birliği hem de rekabet içeriyor. 2024’te 43,2 milyar doları aşan ticaret hacmi ortak çıkarların canlılığını gösterirken, güvenlik ve siyasi dosyaların kırılganlığı ilişkilerin gerçekçi bir resmini sunuyor.
İşte tam bu ortamda medya diplomasisi, gerginliklerin arasına serin bir nefes gibi giriyor.
Arşivlerin ışığında: “Türkiye’deki Amerika”
Geceye damgasını vuran etkinlik, Doç. Dr. Sefer Darıcı’nın koleksiyonuna dayanan ve Dr. Özgenur Reyhan Güler’in küratörlüğünde hazırlanan “Türkiye’deki Amerika: 1910–1970” sergisiydi. “Türkiye’deki Amerika: 1910–1970” sergisiydi. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan arşiv belgeleri, diplomatik yazışmalar, basın kupürleri ve kültürel etkinlik izleri…
Hepsi, inişli çıkışlı dönemlere rağmen kesintisiz akan ilişkilerin kanıtlarıydı.
Bu seçki yalnızca geçmişi hatırlatmadı; aynı zamanda bugünkü medya diplomasisinin derin köklerini görünür kıldı. Sergi 20 Eylül’e kadar New York’ta ziyaret edilebilecek, ardından New Jersey’deki Paterson Müzesi’ne taşınacak. Keşke Washington DC’ye de götürülse; karar vericilerin ve Amerikan medyasının dikkatine sunulsa.
KGK Başkanı Dim’den güçlü bir mesaj
Küresel Gazeteciler Konseyi Başkanı Mehmet Ali Dim ise açılış konuşmasında, medya diplomasisinin önemini şu sözlerle vurguladı:
“Amerika’da görev yapan her gazeteci—ister Türk ister Amerikalı—bizim için kıymetlidir. Türkiye dostu kalemlerin, iki ülke ilişkilerine objektif ve dengeli yaklaşımı büyük önem taşıyor. Bu ödüller, yalnızca bireysel başarıları değil, iki ülke arasında anlayışı, güveni ve ortak geleceği inşa eden basın diplomasisini de taçlandırıyor.”
Dim’in bu sözleri, geceye damgasını vuran ve ilişkilerin “sert” başlıklarının ötesinde, yumuşak güçle de şekillendiğini gösteren güçlü bir hatırlatma oldu.
Gazetecilere sahneden selam
Gece boyunca mikrofon gazetecilere bırakıldı. İHA’dan Aytan Mammadil Rilley, Anadolu Ajansı’ndan Şerife Çetin, CNN Türk’ten Yunus Paksoy; yabancı basından SABC News’ten Bryce Pease Sherwin, UNCA’dan Edith Lederer ve Anadolu Ajansı’ndan Mustafa Bassim, Türk–Amerikan ilişkilerinde medya alanındaki katkılarından ötürü ödüllendirildi.
Ödülleri takdim eden ev sahibi New York Başkonsolosu Muhittin Ahmet Yazal, geceyi şu sözlerle özetledi:
“Bugün yalnızca gazetecileri ödüllendirmedik. Türkiye–ABD ilişkilerinin tarihine ışık tuttuk, medyanın bu ilişkilerin geleceğindeki kritik rolünü de bir kez daha hatırlattık.”
İş dünyası için mesaj
Bu tür etkinlikler sadece kültürel bir vitrin değil. Türkiye’nin uluslararası imajını güçlendiren, yatırımcı güvenini pekiştiren ve sermaye akışını kolaylaştıran “sessiz diplomasi” araçlarıdır. Olumlu medya algısı, yatırımcının risk primini düşürür, güven telkin eder ve yeni fırsat kapıları açar.
Türkiye böylece yalnızca resmi protokol masalarında değil, medya ve kültür sahnesinde de var olduğunu hatırlatıyor. İş dünyasına düşen mesaj ise net: Marka değeri, yalnızca ürettiğiniz mal ve hizmetten değil, ülkenizin uluslararası algısından da beslenir.
BM Genel Kurulu öncesinde New York’un ışıkları altında düzenlenen bu gece, iki ülke ilişkilerine yumuşak bir dokunuş yaptı. Belki de geleceğin yatırımlarına ve diplomatik açılımlarına güvenin ilk taşlarını döşedi.