Şehir ve çevreyle uyumlu tasarım dönemi başlıyor
Yapı üretiminde artık yalnızca nicelik değil, aynı zamanda mimarinin insan yaşamına ve çevreye olan etkisi ön plana çıkıyor. Bu eğilim, hem iklim krizinin yarattığı gerekliliklerden hem de kentlerde yaşayan insanların artan yaşam beklentilerinden kaynaklanıyor. Modern yaklaşım, mimarlığı sadece fiziksel mekân üretimi olarak değil; insan, çevre ve zaman arasındaki ilişkileri dengeleyen çok katmanlı bir süreç olarak tanımlıyor. Bu anlayış, yapıları bağımsız nesneler olmaktan çıkarıp, kente, doğaya ve günlük yaşama entegre olmuş bir bütünün parçası haline getiriyor.
İnsan ile mekân arasındaki ilişki de sürdürülebilir olmalı
Kullanıcı deneyimi günümüzde mimarlıkta önemli bir odak noktası haline geldi. Bir yapının içindeki hareket biçimi, ışıkla kurulan etkileşim ve mekânın insan üzerindeki duygusal etkileri, mimarinin değerini yalnızca estetikten ziyade deneyim üzerinden şekillendiriyor. Aura Design Studio Kurucusu Mimar Filiz Cingi Yurdakul, bu yaklaşımı şöyle ifade ediyor: “Sürdürülebilirlik yalnızca çevreyle ilgili bir kavram değil. İnsan ile mekân arasındaki ilişki de sürdürülebilir olmalı. Bir yapı, uzun vadede kullanıcı üzerinde olumlu bir etki bırakmıyorsa, tasarım sürdürülebilir sayılmaz. Bizim projelerimizde, görünmez etkileşimler tasarımın temel bileşenlerinden biri. Her yapı, kullanıcısına deneyim sunan bir alan olarak kurgulanıyor ve yalnızca kendi sınırları içinde değil, çevresine ve topluma katkı sağlayacak biçimde değerlendiriliyor. Mimarlık artık bütünsel bir değer üretme süreci ve temel amacı insan, çevre, şehir ve gelecek için değer yaratmaktır.”
Değer üretimi neyi kapsıyor?
Mimarlıkta “değer” kavramı çoğu zaman ekonomik boyutla sınırlı görülse de, aslında birden fazla katmandan oluşuyor:
İnsana değer: Mekânın insan davranışları, duyguları ve günlük yaşamla ilişkisini nasıl etkilediği.
Çevreye değer: Yapının ekosistemle uyumu, kaynak kullanımı, karbon ayak izi ve gelecek kuşaklara bıraktığı etkiler.
Kente değer: Yapının bulunduğu alanla kurduğu ilişkiler, kimlik üretimi ve toplumsal kullanım biçimleri.
Zamana değer: Yapının dayanıklılığı, dönüşebilirliği ve zamanla kazandığı anlamlar.
Bu bağlamda mimari tasarım süreci artık yalnızca estetik tercihlerden ibaret değil; insan, çevre ve zaman unsurlarını birlikte dikkate alan çok boyutlu bir planlama pratiği haline gelmiş durumda.